Dinin Medyatikleşmesi

Adem Özkan-Zafer Dergisi

“Medya, kişinin cenneti de cehennemi de olabilir.
Teslim olmayın, teslim alın.”

-Âdem Özkan

MEDYATİKLEŞME

Yaşadığımız bu çağ, medya çağıdır ve hemen her şeyin medyatikleştiği bir çağdır!

Medyada görünür, duyulur ve okunur olma anlamına gelen medyatikleşme, iletişim ortamlarında kültürlerin ne şekilde etkilendiğini ortaya koyan bir kavramdır. İletişimin daha çok medya eksenli oluşunu ele alır. Medya içeriği hiçbir zaman tarafsız ve masum değildir, sunulduğu mecranın kodlamaları ile doludur. Demokratik toplumlarda medya; yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü güç olarak görülür. Gerçekte ise birinci güç gibi bir işlevselliğe sahiptir.

Kültürü oluşturan en önemli ögelerden birisi hiç şüphesiz ki, dindir. Dine ait mesajların, hedef kitlesi olan insana ulaştırılması da inananları için son derece önemli bir görevdir. Dini değerlerin, muhatabına ulaşması ancak iletişimle mümkündür. Bugün iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişme ve değişimler, dinlerin ve inançların yapısını da etkilemiştir.

Geleneksel medyada işin uzmanları söz sahibi iken, sosyal medyada hiçbir konuda uzmanlık ve yetkinlik aranmaksızın içerikler üretilip sunulmaktadır. Bu durum, çoğu zaman manipülasyonlara yol açarak, bütün insanlık için büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Gündelik yaşantımızdaki inanç ve davranış değerleri, medyanın etkileyici gücü ile sürekli yıpratılmaktadır. Bu değişimi, Batı eksenli sekülerleşme süreci olarak da değerlendirebiliriz.

MEDYATİKLEŞMEDE DİN DİLİ

Medya araçlarının her mecraında kullanılan din dili, çağına uygun hale getirilmelidir. Asırlar öncesinde kalan din dili, tamamen zamanın dışında kalmakta ve çok ciddi iletişim sorunlarına sebep olmaktadır. Başta Diyanet vaizleri, İmam Hatip Lisesi öğretmenleri, İlahiyat Fakültesi hocaları, dini tebliğ konumunda olanlar ve medya alanında dini içerikli çalışmalar yapan herkes bu konuda kendisini mutlaka yenilemelidir. Geleneksel din dilinin, günümüz gençliğinin ve insanlarının dini soru ve inanç problemlerine cevap vermekten çok uzak olduğu açık ve nettir. Yakınlarda yaşanan ve kamuoyunu uzun süre kendisiyle meşgul eden bir olayı burada zikretmek gerekiyor:

İki tane gencecik kızı kesen ve kendisi de İstanbul surlarında intihar eden ‘sur katili’ muhafazakâr bir ailenin çocuğu ve Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencisidir. Bu kadarı bile yüzleri kızartmaya yetiyor aslında. Babası bu olaylardan bir süre önce oğullarının kendisine ve annesine iman esaslarıyla ilgili çeşitli sorular sorduğunu, fakat aile olarak bunlara cevap veremediklerini anlatıyor. Peki ya okuduğu okuldaki hocalar! Onlara ne demeli? Bu olayın perde arkası ortaya çıkardı ki, bu hadise bireysel bir olay değil. Dünya boşluk kabul etmiyor. Sizin doldurmadığınız yeri, başkaları en acı şekilde dolduruyor. Artık devlet de, millet de acilen üzerine düşenleri yapmalı. Bütün insanlığın “Doğru İslam” nefesine muhtaç olduğu bir dünyada ne kaybedilecek zaman, ne de boşa harcanacak bir imkân asla olmamalıdır.

‘İlim Şehrinin Kapısı’ Hz Ali: “Çocuklarınızı yaşadığınız zamana göre değil, onların yaşadığı zamana göre eğitin.” diyerek çağları kucaklayan bir güncelleme anlayışının altını çiziyor. “Dün, dünde kaldı, bugün yeni şeyler söylemek zamanı.” diyen Hz. Mevlana, “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” diyen Mehmed Akif bu mesajı alıp, yaşayıp kendilerinden sonraki nesillere de yol gösteren müstesna isimlerdir.

Şehit kanlarıyla sulanmış bu güzel vatanımızda asırlar içerisinde bütün insanlığın birikmiş inanç problemlerine, soru ve sorunlarına dinin, bilimin, akıl ve mantığın süzgecinden geçirerek verilen cevapların yer aldığı muhteşem bir eser mevcuttur. Buna rağmen yararlanmaktan ısrarla uzak duruluyor. Hazinenin üzerinde oturup açlıktan ölen insan misali halimiz. Gençlerimizi ve bütün dünyayı şeytanın peşine sürükleyerek, insanlığın kıyameti için ateşe gazyağı döken yılan ve akrep tabiatlı olanlar bu eserlerden insanımızı uzak tutmak için her yolu deniyorlar. Tamam, bu tabiatta olanları anlıyoruz da safdilce bunların tuzağına düşen ehli imana ne demeli? Şifasını elinin tersiyle iterek, celladına kucak açmak hangi idrakin eseri olabilir? Çağına ve çağdaşlarına yetmeyen, hitap etmeyen bu din dili hala terk edilmeyecek mi? Körler sağırlar diyaloğu kime ne kazandıracak? Daha kaç gencin dinden çıkıp sapkın inançlara kapılarak dünyalarını ve dünyamızı karartıp, ebedi hayatlarını yok etmelerine göz yumulacak? Bu yangın görüldüğü gibi öyle uzaklarda değil. İmam Hatiplerde de Kur’an Kurslarında da kol geziyor, kurban arıyor. Düzelmek ve düzeltmek için boşa geçecek bir an bile yok.

İman ve ihlas vadisinde, eşsiz şefkat ve merhametiyle çağının dilini keşfederek başta gençlere ve bütün insanlığa seslenen Bediüzzaman: “İman hakikatlerine büyük bir inatla savaşanların fikirlerine karşı, atom bombası gibi tesirli fikirler olmalı ki, onların bu temelsiz inkârlarını kökünden parça parça ederek tecavüzlerini durdursun ve bir kısmının imanının kurtulmasına vesile olsun.” diyerek yeni bir anlayışın adresini sunuyor. Bu konudaki içtenliğini şu satırlarda görmek mümkün:

“Karşımda müthiş bir yangın var; alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi?”

MEDYATİKLEŞMENİN OLUMLU TARAFLARI

Medyatikleşmeye dini açıdan pozitif olarak bakıldığında; dine hizmet etmek isteyenler, medya sayesinde önceden ulaşamadıkları farklı kesimlere ve geniş kitlelere artık rahatça ulaşabilmekteler. Din, bu sayede coğrafya ve etnik sınırların dışına çıkarak değişik grupları etkileyebilmektedir. Bu durum, insanların inanç soruları ve problemleri hakkındaki cevapları istedikleri anda alanın uzmanlarından geniş ve ayrıntılı bilgi olarak almasını sağlamaktadır. Eskiden sadece belli kesimlerce bilinen bilgiler ve dinlenebilen kişiler, medya sayesinde isteyen herkese ulaşabilmektedir. Böylece, dinin hedeflediği tebliğ ve irşat hizmetlerini daha kolay ve daha ulaşılabilir yaparak, dini bilginin kitleselleşmesine imkân sunmaktadır. Bu durumu, medyanın dine karşı olumlu etkisi olarak değerlendirebiliriz.

MEDYATİKLEŞMENİN OLUMSUZ TARAFLARI

Dinin medyatikleşmesi ne yazık ki, her zaman olumlu olmaz ve din, medyanın sunumuyla birlikte kimi zaman araçsallaşarak sıradanlaşır. Oysaki Merhum Doç. Dr. Emin Işık Hocamın tabiriyle: “Din, toprağın üstündeki orman gibidir. Orman gidince erozyon başlar. Din gidince de kültür erozyonu başlar.”

Bu konuda uzun yıllar önce yaşadığım bir örneği burada zikretmeden geçemeyeceğim: Lise yıllarımda gazetecilikle ilgilenirken, şehrin yeni palazlanmaya başlayan ve dindar olduğunu gördüğüm esnaflarından birisi beni görünce: “Ben şu kadar kimsesiz çocuğu giydirip ihtiyaçlarını karşıladım. Başta siz ve birçok gazeteci arkadaş gelmediniz ve bunu haber yapmadınız.” dedi. Yaptığı bu iyiliği Allah için değil de adeta insanların duyup bilmesi için yapmışçasına bir öfkeyle söyledi. Bu tavrı beni ta o zamanlar hem çok üzmüş, hem de rahatsız etmişti. Medyatikleşme işte böyle bir şeydi.

Bugün özellikle sosyal medyada gizli saklı diye bir şey yok artık. Yapılan her ne varsa, teşhircilik ve riyakârlık duygusuyla insanların önüne seriliyor. Bu şekliyle ne kadar insani ve dini değer varsa yerle bir ediliyor. Oysaki din gerçeği, dindarlar tarafından temsil edilen bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Medya sarhoşluğuna kapılan sözüm ona bir kısım dindarlar, dine de dindarlık algısını da bu şekilde çok ciddi zararlar veriyorlar. Dinin ve dindarlığın temel esası olan ‘samimiyet’ diğer adıyla ‘ihlas’ her geçen gün azalıyor. O, yok olunca, yapılan şeyler ne kadar çok da olsa, ruhsuz bir cesede benziyor. Yaşamadığını konuşan, boş laf yığınından başka sermayesi olmayan, yapmadığı şeyleri görünür kılmak için sürekli medya cambazlığı yapanlar, ne kendilerine, ne de başkalarına asla iyilik yapmıyorlar. Bu anlamda medyatikleştirilen din ve dindarlık yaklaşımından kesinlikle uzak durulmalıdır. Çünkü bunun ne dünyevi, ne de uhrevi bir karşılığı yoktur. Tabiri caizse ‘boşa kürek çekmektir.’

Son günlerde ülkemizde yaşanan şiddet, ahlaksızlık ve sapkınlığın milletçe bizleri derinden sarstığı büyük imtihanlardan geçiyoruz. Dindarlar olarak herkesin kendisini tam da çek etme zamanı. Bu insanlara, bu gençlere neden sığınılacak sıcak bir liman alternatifi olunamıyor. Denize düşen neden yılana sarılıyor? Nelerden uzaklaşıldı da bu gençler dindarlardan kaçar hale geldi? Bu soruların cevabı aranmalı ve acilen çözüm yolları bulunmalı değil mi?

Dindarlar medyada yer alabilmek için çoğu kere medyanın sınırlarına uymak zorunda kalır. Medya ise sırf dini içerikleri izleyen kitleyi kaybetmemek için asgari düzeyde dine saygı gösterisinde bulunur. Bu saygı ise araçsallaştırılmış dinden elde edilen değerleri kaybetmemek adına gösterilen ikiyüzlü bir yaklaşımdır. Medya, yılbaşında kesilen hindileri şirinleştirir, Kurban Bayramında kesilen kurbanları ise vahşileştirir. Noel Babayı sevimli, Din Hocasını sevimsiz ve iğrenç olarak sunar. İki ucu keskin bir bıçak gibidir medya. Daima denge, daima dikkatli olmayı gerektirir. Medya, kişinin, kişilerin cenneti de cehennemi de olabilir. Teslim olmayın, teslim alın.

MEDYA ETKİSİNİ ANLAMAK

Çizgi filmler ve dijital oyunlar, tam bir gelecek tasarımıdır. Medyanın çocuklar ve gençler üzerindeki etkisi, öğretmenden, bilim adamından, din adamından ve kanaat önderinden çok daha önemli bir konuma gelmiş bulunmaktadır. Böylesine önemli bir konuda Batı yine bu işe büyük yatırımlar yapmaktadır. Burada yapacakları iş yine İslamofobik ince ayar çalışmalar olacaktır. Bu durumu Müslüman camianın da bir an önce öngörüp tamir ve ıslah yönünde çok ciddi çalışmalara başlaması gerekir. Zira dünya boşluk kabul etmiyor. Sizin boş bıraktığınızı başkaları daha cazip aldatmacalarla çabucak dolduruyor. Müslüman camia, melek gibi tertemiz çocuklarını kendi evlerinde, sağladıkları kendi imkânlarıyla göz göre göre kaybediyor. Oyun kuralına göre oynanmalı. Düşmanınızı yakından tanıdığınız nispette mücadele edebilirsiniz. “Su uyur, düşman uyumaz” atasözü, bir an dahi hatırımızdan çıkmamalı.

SOSYAL MEDYAYI İYİ OKUMAK

Medya merkezli dünyamızda; kişisel bilgisayarlar ve mobil cihazların hızlı internet bağlantılarıyla sahne alan sosyal medya; eğitim, din, sağlık, spor, sanat ve siyaset gibi alanlarda etkileşimi artırmaktadır. Türkiye’deki kullanıcılar sosyal medyayı daha çok, moda, magazin, yemek ve dini alanlarda kullanmaktadır. Sosyal Medyanın ana kitlesi 11-25 yaş arası olan kesimlerdir.

Postmodern dünyanın dindarlığı haline gelen sosyal medya dindarlığı, çoğu zaman yapıyor-muş gibi gözükmekten başka bir şey değildir. Bu çeşit dindarlık, daha çok pazarlama dindarlığı ve gösterişçi dindarlıktır. Sosyal medyada pazarladığı dini söyleme ne kadar beğeni alırsa, ya da dini söylemi ne kadar paylaşırsa o kadar dindar olduğuna inanmaktadır. Bu da dindarlığın gösteriş ve popülizme dönüştürülmesidir. Fiili ibadetlerden oluşan asıl dindarlık ise sosyal medyada yerini sloganik söylem ve süslü sosyal paylaşımlardan oluşan dindarlığa bırakmıştır.

Sosyal medya aynı zamanda mahremiyetleri ihlal alanıdır. Başka bir zamanda evini ortamını başkasına asla gösterip teşhir etmeyenler, sosyal medyada bunu gayet rahat bir şekilde yapabilmektedir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, sosyal medya; fikir ve düşüncelerimizi etkileyerek, din algısının şekillenmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

MEDYAYI ÇÖZEN KAZANIR

Diyanetin yaptırdığı “DİNİ HAYAT ARAŞTIRMASI” halkımızın dini ihtiyaçlarına cevabı, daha çok medya üzerinden aldığını ortaya koymuştur. Bu durumda hepimiz ‘şapkamızı önümüze koyup düşünmek’ zorundayız. Medyatikleşmeye mani olmak, asla mümkün değildir. O takdirde, onu katilin elindeki bıçak olmaktan kurtarıp, cerrahın elindeki şifalı alete dönüştürmenin gayreti içerisinde olmalıyız.

Medya araçlarından azami derecede yararlanıp, zararlarından uzak kalabilmek için öncelikle; çocuklar ve gençler başta olmak üzere, bütün insanlığı kuşatacak dini içerikli ciddi çalışmalar üretilmelidir. Bu alan için yatırımlar yapılmalı ve önemli organizasyonlara gidilmelidir. Gökten yere düşen her şeyin bir alıcısı olduğu gibi, üretilen her içeriğin de bir muhatabı olacağı asla unutulmamalıdır. Kimin hangi yol ve sebeple hidayete ulaşacağı bilinmez.

Aile ortamında ve eğitim kurumlarında medya ile ilgili olarak dikkat edilmesi gereken önemli ana başlıkları da burada zikretmekte fayda mülahaza ediyorum. Bunlar:
Medya okur-yazarlığı, İnternet okur-yazarlığı, Dijital okur-yazarlık ve Bilgi okur-yazarlığıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.