Şahin DOĞAN
Dücane Cündioğlu’nun deizm ile imtihanı
Haftalardır bir deizm tartışmasıdır almış başını gidiyor. Sâri bir hastalık gibi. Her şey bir kamuoyu araştırmasının ceketinin altından çıktı. Devletin en tepesinden tutun eli kalem tutan birçok köşe yazarına kadar konuyla alakalı çok şey yazıldı, çizildi, söylendi. Ve nihayet ülkemizin biricik entelektüel siması olan Dücane Cündioğlu da tartışmalara dahil oldu. Deizm hakkındaki düşüncelerini/yorumlarını dört maddede hulasa etti. Birinci maddede şöyle diyor:
“Deizm düşünsel değil duygusal bir tepki olarak inancı ritüeller, rahipler, kurumlar gibi tüm tarihsel yüklerinden (dinden) özgürleştirmek ve yorgun bir tanrıyla yetinmektir. Din’den istifa etmenin kibarcasıdır. Özünde haklı bir yadsımadır. Daima içeriksizdir. Bir başlangıçtır.”
Gayet soğukkanlı, serinkanlı ve tarafsız yapılmış bir tasvir gibi ama sathi/yüzeysel okuyanlar için. “Özünde haklı bir yadsımadır” cümlesine kadar herhangi bir arıza yok, asıl felaket bu cümleden sonra başlıyor. “Özünde haklı bir yadsımadır” ne demek? (“yadsıma” yerine “inkar” deseydi entelektüelliğinden bir şey eksilecekti sanki!) Deizm Allah/Tanrı dışındaki bütün kurumları, otoriteleri, vesileleri, ritüelleri (peygamber, kitap, namaz, hac, zekat, kurban vb.) inkar ederken, yani sizin tabirinizle Din’den istifa ederken nasıl özünde haklı olabilir, bu nasıl bir haklılık, lütfen bunu açıklar mısınız Dücane hocam? Eğer ifade akl-ı selim ve zevk-i selimin anladığı/algıladığı gibiyse, ifade sahibi müellifin deizmin ana tezlerini zorunlu olarak haklı bulduğu/gördüğü anlamı çıkmaz mı? Bizce bu ifadenin “deizm fıtri İslam’dır, İslam’ın kabuk bağlamamış halidir” şeklindeki söylemden hiçbir bir farkı yok.
Geçelim ikinci maddeye:
“Devlet dini sadece toplumsal gereklilik veya siyasal tehlike olarak algılandığından hiçbir dönemde inançlar düşünsel eleştiri konusu yapılmamıştır, aksine ya aşağılanıp yok sayılmış ya da yüceltilip kutsanmıştır. Deizm bir yeni siyasal başlangıç ideolojisidir, ‘gelecek’tir.”
Bu tespitin deizm'le bir ilgisi var mı, sanmıyoruz. Din ve devlet ilişkisi siyaset felsefesinin en netameli, en girift konularından biri. Hangi devlet, hangi din, hangi ilişki? Fakat bunu deizm'le ilişkilendirmenin bir manası var mı? Deizm hangi devletin “yeni siyasal başlangıç ideolojisi?” Kastedilen bizim devlet ise bu pek inandırıcı değil zira Ali Erkan Kavaklı mezkûr kamuoyu yoklamasının tam aksine yüzlerce imam-hatip dolaştığını ve deist olan tek bir gençle karşılaşmadığını söyler. Zaten halkının yüzde doksanı Müslüman bir ülkede deizm gibi sakat bir düşüncenin/inanışın genel kabul görmeyeceği çok âşikardır.
"Devletin seküler zemini son yıllarda çokça hasar aldığından artık yaralarını ateizm’le saramaz; deizm, yıpranmış nesnel tin’i (kültürü) iyileştirmek için en uygun geçiş ideolojisi gibi görünüyor. Bu başlangıç aşaması muhtemelen bir “öznesiz süreç” olarak şekillenecek."
İfadelerdeki mana muğlaklığı ve bulanıklığı bir yana, bu satırlar deizm için bir övgü mü, bir yergi mi, bir gerçeğin resmi mi, bir temenni mi, belli değil. Devlet yaralarını ne zaman ateizm’le sarmaya çalıştı ki ondan bıkıp deizme geçsin? “Yıpranmış nesnel tin” ne demek, bir şey anlıyor musunuz? Kısaca “kültür” demek niçin bu kadar zor? Ateizmden bizar olan "kültürü" iyileştirmek için deizm nasıl en uygun geçiş ideolojisi, bunu bilen/anlayan var mı? Hangi ideolojiye geçmek için en uygun geçiş ideolojisi? Geçelim.
“Deizm bir kabul, bir seçim, bir tasdik değil, bir inkar ve olumsuzlamadır, tıpkı burun kıvırmak-omuz silkmek denli bir ilgisizlik ve kayıtsızlıktır, bir ayrışma ve çözülmedir. Deizm bir inanç yorgunluğudur, nöbet tutmaktan ve güdülmekten bıkanlar için bir tatil fantezisidir.”
Bize göre yazının en kayda değer ve takdire şayan satırları bunlar. Aynen katılıyoruz. Nitekim Dücane Cündioğlu’nun bu yazısından altı gün önce 9 Nisan 2018 tarihinde bu köşede çıkan “Deizm yanılgısı ve deizme eğilim nedenleri” başlıklı yazımızda kendi düşüncelerimizi şöyle ifade etmiştik:
“…Deizm bir düşünceden daha çok bir haldir, bir durumdur, bir tepkidir, bir tepkiselliktir. Bilinçli bir tercih değil, bilinçdışı bir maruz kalma halidir. Sorumluluktan, dinsel yükümlülükten, ibadetlerden kaçıştır. Lakaytlıktır, kayıtsızlıktır, laubaliliktir, kararsızlıktır, kolaycılıktır, nefsin taleplerine esir oluştur…”
Hâsılı, Dücane Cündioğlu kime yazıyor, kimin için yazıyor, nerde yazıyor, nerden yazıyor, muhatabı kim, bunların farkında mı acaba? Bazen çok merak ediyorum Cündioğlu ve benzerleri “Bu Ülke”nin entelektüelleri mi, “Bu Ülke”de mi yaşıyorlar? Bir aralık fildişi kulelerinden çıkıp halkın arasına karışsalar böyle düşünmeye devam ederler mi acaba? Neden rengini belli etmek ve net olmak bu kadar güç anlamıyorum? Safını, siperini, nerden konuştuğunu yani.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.