Levent BİLGİ
Dünyada kazandığın para yüzünden azap çekme!
Dindar olalım olmayalım, bir yaratıcıya inanalım veya inanmayalım hepimiz severiz parayı. İnsanoğlu böyle yaratılmış. Sahip olmak, istediğimizi almak hoşumuza gidiyor.
Para güzel bişey. Sıcak, tatlı bişey.
En çok parada gözüm yok diyenlerimiz bile onun sıcaklığı karşısında mumdan heykeller gibi eriyip gidiyor.
İnsanlara “para kazanma, çalışma, paran olmasın” demek fıtratını değiştir demekle aynı.
Aslında mesele paranın olması, olmaması, miktarı veya harcanması değil.
Paranın hepimiz için bir imtihan vesilesi olması.
İster bir Allah’a inanalım ister inanmayalım para hepimizi rezil de eder, vezir de.
Önce kazanmak: Parayı nasıl kazandığımız önemli. Doğru, hak yollardan mı, yoksa bir takım dolambaçlı yollardan mı?
Bugünkü kapitalist düzen insanlara, “Kazan da nasıl kazanırsan kazan” prensibini empoze ediyor. Yeter ki paran olsun. Onun nereden, nasıl geldiği önemli değil.
Oysa para kazanma yöntemimiz, onun haram veya helal oluşu, hak edip etmeyişimiz, hem insani hem de dini anlamda bir imtihanımızdır. Bu ülkede özellikle bir kısım memurlar yatarak para kazanmaya öylesine alışmışlar ki. İşe gelmeden maaş alanlar, haftada bir gün gelip 2/3 asgari ücret miktarı maaş alanlar, oradan, buradan ayak oyunlarıyla devletten birden fazla maaş alanlar…
Çalışanına “Maaşına asgari ücret yatırırım ama, yarısını bana geri verirsin”, “Ya sigortasız çalışırsın, ya da başkasını bulurum” diyen patronlar…
Oysa başkalarının hakkına girilerek kazanılan para dünyada da ahirette de hayır getirmez. Haram lokmadan tüyü bitmemiş çocukların hakkının bir gün gelip alınacağını hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ama bilmek yetmiyor işte…
Sonra harcamak: Kazandığımız parayı nereye ve neye göre harcıyoruz? Bu kapitalist düzen tüm insanlığa “Harca, harca, çooook harca” diyor. Bugün alışveriş çılgınlığı bütün dünyanın en büyük hastalığı. Gardıroplarımız hiç giymediğimiz elbiselerle dolu. Evlerimiz hiç kullanmadığımız eşyalar yığını. Kredi kartlarımız dibine kadar borçlu. Asgari ücret alan insanlarımızın elinde son model telefonlar. Geçende bir arkadaşımız evlilik için 250 bin TL ayırmış. Bu neyimize yetecek diye istediği kızı vermemişler…
Kazandıklarımızdan olduğu gibi, harcadıklarımızdan da hesap vereceğiz. Hem bu dünyada hem öteki dünyada. Harcamalarını dengeleyemediği için rezil olanları da biliyoruz. Bu kadar fakir, aç insan varken dünyamızda lükse ve israfa vicdanımız el vermemeli.
Bir de miras konusu var: Doğuda en çok hayret ettiğim olaylardan biri ailelerin kıza miras vermemesi. Babalar da zamanında kendisine miras verilmemiş anneler de kız çocuklarına miras verilmemesini hak görüyorlar. İşin ilginci Kur’an’ın bu konudaki emrine rağmen en dindar aileler bile kıza mirası yok kabul ediyor. Hatta bazıları ne olur ne olmaz sonra kız miras talep etmesin diye hayattayken bütün mallarını erkek üzerine yapıyorlar.
Evleninceye kadar o evin her türlü işini, yemeğini, temizliğini yapan, gerekirse gidip tarlada çalışan kızlar da mahalle baskısı yüzünden seslerini çıkaramıyorlar. Bir anne-baba hastalandığında erkekten çok daha fazla yardımına koşan, gerektiğinde her türlü bakımını yapan kızına böyle bir haksızlığı nasıl reva görür anlamak mümkün değil. Bir de bunu kızlarının yüzüne baka baka söylüyorlar ya artık diyecek söz kalmıyor.
Velhasıl kazansak da, harcasak da, miras da bıraksak bu para konusu çok hassas bir mesele.
Dikkat etmeli; kapitalizmin, modern dünyanın, geleneklerin, mahalle baskısının kucağına düşmekten kaçınmalıyız. Zira ayet pek şiddetli uyarıyor:
“O gün (biriktirdikleri altın ve gümüşler) cehennem ateşinde kızdırılacak da onlarla alınları, yan tarafları ve sırtları dağlanacak ve kendilerine: “Bunlar biriktirdiğiniz altın ve gümüşlerdir. Hadi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı” (denilecek).” (Tevbe,35)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.