Mustafa ULUSOY
Dünyanın üzerindeki çizgi
Gölgeler giderek soluklaşırken, bir yandan da dertop ediliyorlardı, akşam oluyordu.
Gölge güneşle kaimdi. Güneş varsa var, yoksa yoktu.
Binaların bir yanı ikindi sonrasının ışığıyla yıkanmış, bir yanı mavimsi bir grilikle kaplanmıştı. Koca koca binalar eriyen sarı ışıkta ufaldı.
Dünyanın üzerinde görünmez bir çizgi vardı.
Çizginin bir yanı karanlık bir yanı apaydınlıktı.
Şehrin ufku binaların sırık boylarıyla bölük pörçüktü. Gündüz, gökyüzünde tatlı bir mavilik bırakarak geceyle buluşmaya giderken, şehri görünmez bir çizgiyle ikiye bölmüştü.
Çizginin bir yanı batı diğer yanıysa doğuydu.
Güneş dünyaya serptiği ateşi orada toplamışçasına, batıyı kızıldan bir denize dönüştürmüştü. Doğuysa, batının aksine pembelikler içinde yüzüyordu.
O an, insanların üzerinden de bir çizgi geçti.
Bazıları güneşin batışının farkındaydı, bazılarıysa muhayyilenin vehim denizinde boğulmak üzereydi.
Manzara, kendisini tefekküre dalacakların sıkıntılarını törpüleyecek cinstendi. Güzelliklerin belirginleştiği durgun bir zaman denizi kucağını açmış, bekliyordu. İsteyen, sonsuzluğun kapısından gelen esintiyle ferahlayabilirdi.
Bir kırlangıç kümesi süzüldü gökyüzü deryasında. Yeryüzündeyse manolya ağaçları capcanlı hayatı soludu.
Kediler akşamın rızkını bekliyordu apartman bahçelerinde.
Dünya kollarını iki yana açmıştı. Birinde merhamet birinde zulüm vardı. Kim neye talip olursa onu alıyordu.
Bir kadın elinde yiyeceklerle bahçeye çıktı. Dünyanın sağ elindeki hayra talip olmuştu. Kediler usulca kadının yanına sokuldular.
Dünyanın iki kalbi vardı. Birinde hayat birinde ölüm atıyordu.
Şehrin sessiz bahçelerinin birindeki ağaçtan bir yaprak koptu. Ne bir rüzgar vardı ne haşin bir yağmur. Yalnızca ölüm vardı.
Her şeyi ikiye ayıran bir çizgi vardı.
Çizgi insanın alemini de ikiye böldü. Bir yana nefs-i emmare bir yana kalp ve ruh düştü.
Akşam güneşinde bahçenin çimenleri yemyeşildi. Şehir bir ışık deryasının içinde minik bir sandal gibiydi. Yükseklerde bir karga sürüsü bağırışa çağırışa yumuşacık pamuklarla dokunmuş gibi görünen gökyüzünün dört bir yanından ağaç dallarındaki yuvalarına döndü. Evren bir an onlara kulak kesildi.
Güneş, solgun havadaki koku gibi eridi gitti. Varlıkların başını hafif bir baygınlık sardı. Melekler çevrelerinde yüzen yaşama hayretle bakakaldı.
Gece, ağır ağır dönen bir girdabın ortasından doğuverdi.
Dünya açlık ve tokluk olarak da ikiye bölünmüştü.
Açların benliklerinden mutlak acizlik filizlendi.
Aç ve susuzların nefesleri cennetten gelen bir esintiyle ferahlandı.
Binaların boşluğu üstünde gök nihayet sükun buldu..
Kaldırım taşları bile mutluydu, serinlemişlerdi.
Ilık rayihalarla buluştu o an melekler.
Açların benliklerindeki ağırlıklar eridi.
Benlikler O'nun huzurunda eğildi.
Bir yaz günü bir şölene dönüştü.
Açlığın şöleniydi bu.
Her şeyi unutturan yorgunluğun içinde neşeli bir müzik notası gibi eridi gitti açlık.
Tüm yemeklerden daha tatlıydı o an, acizlik.
Sade bir huzurla serinledi dünya.
Açların yüreğinin ta içinden birkaç damla yaş geldi, usulca.
Koskoca bir oyuk açıldı yeryüzünün bağrında. Gece usulca selam dedi.
Şehrin bağrından Allahu Ekber nidaları koptu.
Gece uçsuz bucaksız sonsuza dek uzayıp gidiyordu. Karanlığın içindeki gümüşümsü aydınlık sade bir ferahlık sundu arzın sakinlerine.
Televizyonda ne yazık ki haberler vardı.
Haberlerle ikiye yarıldı dünya.
Bir tarafta savaş bir diğer tarafta selam ve esenlik vardı.
Haberlerde sadece savaş vardı.
Savaşlar durmak bilmiyordu. Çünkü insanda nefs-i emmare vardı. Nefs-i emmare her daim şeytanı dinlerdi.
Gri bir yağmur başladı. Sular çatıların dört bir yanından akıp yerde küçük küçük birikintiler oluşturdu.
Şemsiyelerini açanlar, üstünde tıpırdayan yağmur damlalarına kulak kesildi.
Yağmur başladığı hızda duruverdi.
Gökyüzü bir an bembeyaz bir ışıkla aydınlandı.
Ay, yükseklerden dosdoğru şehrin yüzüne aktı. Gümüşsü ışıktan örülü tostoparlak ay, bir göründü bir kayboldu. Uzun beyaz zambaklar, ay ışığında burcu burcu tüttü. Hava, elle tutulurmuşçasına onların kokusuyla doldu..
Dünyanın üzerinden bir çizgi geçti.
Çizginin bir yanındaki cennet bir yanındaki cehennemdi.
Bir yanındaki "ben" diğer yanındaki "O."
Bir yanındaki iyilik bir yanındaki kötülük.
Bir yanında açlık yer aldı bir yanında tıka basa tokluk.
Bir yanı merhametle doluydu dünyanın bir yanıysa zulümle.
Dünya, insan kalbi kadar yorgundu.
Bir yanı hayat bir yanı ölümdü.
Bir yanı fanilik bir yanıysa sonsuzluk.
Görünmez bir çizgi geçti dünyanın üzerinden...
Aylardan Ramazan'dı.
Zaman
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.