Dünyayı değiştirmek istiyorsan insandan başla

(Yirmi Üçüncü Söz Risalesi Okumaları Notları 3)

Bu serinin bir önceki yazısında, Risale-i Nur’un, bir tefsir gibi okunması; yani, izah etmekte olduğu ayetlere bakar yüzleri herdem fikirde tutularak okunması üzerine biraz sarf-ı kelam etmiştik. Elhamdülillah, çok olumlu yankıları oldu. Demek ki, mesele, her Nur talebesinin gönül telini ihtizaza getirdi, merakını celbetti, belki de zaten çoğunun bir endişesi idi. Ben dahi beklemediğim iltifatlara maruz kaldım o yazı vesilesiyle... Şükrolsun ve her iltifatın asıl sahibi olan Allah’a hamdolsun. Kuru üzüm dallarına ne sözler işittiriyor, yazdırıyor. Küçük tohumlara ne yükler taşıtıyor.

Bu yazımda da, serinin bir önceki yazısında vaadettiğimiz üzere, Yirmi Üçüncü Söz’ün başında yer alan ayet-i kerimenin, Yirmi Üçüncü Söz’ün geneline bakar yönlerini, yüzlerini tefekkür ile bulmaya çalışacağız. Maksadımız bu olacak. Zaten kalemle yazmak ki, bence başlıbaşına bir tefekkür metodudur. Normalde düşüncelerini sistemleştiremeyen insanlar, yazdıkça, Allah’ın fazlı ile kanaatlerinde netleşirler. Kafasında nice muğlak meseleyi taşıyan, fikir hamalı müellifler vardır ki, onları yazmaya başladıkları anda perdeleri yırtılır, aydınlanırlar. Çünkü yazmak da bir duadır. Kağıdı, kalemi zorlamak da bir duadır. Tıpkı düşünmek gibi...

Yirmi Üçüncü Söz, malumunuz üzere şu ayet-i kerimeler ile başlar: “And olsun ki, Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik; an¬cak iman eden ve güzel işler yapanlar müstesna...” Tin Suresi’nin beş ve altıncı ayetlerinde yer alan bu ifadeler, kanaatimce iki büyük vurguyu içlerinde saklarlar. Bunlardan birincisi; en güzel şekilde yaratılmanın da; en aşağılara indirilmenin de, aynı Allah’ın kudret elinde oluşu vurgusudur. Bu yönüyle ayet-i kerimeler bize bir tevhid dersi verirler. Kendi dünyamızda terakkinin veya tedenninin; yani yükselişin veya alçalmanın sebeplerini ne denli Allah’tan gayr gördüğümüzü sorgulayarak, nihayetinde bütün dizginlerin Kadir-i Zülcelal’in kudretinde ve iradesinde olduğunu kulaklarımıza söylerler. Hatta dikkat sahiplerinin yüzüne haykırırlar.

Bu eserin (Yirmi Üçüncü Söz’ün) telif tarihi 1929 senesidir. Ve bu yıl, aynı zamanda Amerika’da büyük buhranın ortaya çıktığı yıldır. Tüm dünya ekonomisi, (geçirdiğimiz 2009 krizi de dahil) gelmiş geçmiş en büyük küçülmesini yaşamaktadır o yıllarda. Bu garip zaman dilimi aynı zamanda, ülkemizde bazı densizlerin; “Avrupa top tüfek diyerek ileriye gitti, biz ‘Allah, Allah’ diyerek geri kaldık” dedikleri de bir zamandır. İşte böyle bir zamanda Bediüzzaman Hazretleri; yükselişin ve alçalışın nedenlerinin, sebeplerin de ötesinde bir Allah’ın kudret elinde olduğu vurgusunu yapan ilgili ayetleri tefsir etmektedir. Zamanında çok nazara verilen bir meselede yine devayı Kur’an’a sormaktadır. Yirmi Üçüncü Söz’ün bence birinci veçhi budur.

Hakikaten de bu vecihle bakıldığında Yirmi Üçüncü Söz’ün derslerinin tam bir terakki ve tedenni dersi olduğu anlaşılır. Fakat burada Üstad Hazretleri Münazarat veya Hutbe-i Şamiye’de olduğu gibi meseleyi toplumsal bazda ele almamaktadır. Aksine; Eski Said’in eserlerinin rağmına, terakkinin ve tedenninin tamamen ferdî zeminde adımlarla gerçekleşebileceği vurgusu yapmaktadır bu eserde. Belki bu yönüyle gelişimi, birazcık da manevileştirme ve kişiselleştirmektedir. Bugün belki milyonları bulan satış rakamlarına sahip bir edebî türün (yani kişisel gelişimin); tamamen İslamî ve imanî bir şeklini, mükemmelini, bu güzel eserde ifade etmektedir. Her meselede olduğu gibi, bu meselede de sebeplerinin ötesini görmeyi öğütleyen Üstad, beş nüktede ve beş noktada öncelikle fıtratın nasıl imanı iktiza ettiğini ve sonra da o kazanılan imanın beraberinde ne gibi kazançlar getirdiğini göstermektedir. Beş nokta, fıtratın imanla terakki arzusunu dile getirir; beş nükte kazancın boyutunu gösterir.

Bence Yirmi Üçüncü Söz, yazıldığı devir itibariyle bu yönüyle de hayli ilginçtir, merakaverdir. Gelişimi, önce insandan başlatmasıyla, dönemi için çok orijinaldir. Dikkat ediniz satırlarına, noktalarına, nüktelerine: Meselesi tamamen insanladır. Siyasetle değil, fert fert terakkiyle bir değişimi arzular. Bu yönüyle Yirmi Üçüncü Söz, Eski Said’den Yeni Said’e dönüşümün de bir ayağını ifade eder. Bu yeni yolda esas olan insandır, hedef olan insandır, sonuç olan insandır; kendisini geliştirmesi ve dönüştürmesi gereken insandır. Her söyleminde mesele insanda başlar ve insanda biter. Zira Kur’an’ın fıtratına çağırmak ve fıtratındaki safiyeti kazandırmak için gönderildiği canlı yine insandır. Ahsen olması gereken aslında odur. Terakki de siyasetle, ordularla değil, mutlaka onunla olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.