Göründüğü gibi değil

Günümüzde yalanın, kandırmacanın adı “algı yönetimi” olmuş.

İnsanları yalana inandırabilmek beceri ve başarı sayılıyor sanki.

Her yalanın gönüllü müşterisi de oluyor ki, adı algı olsun yalan olsun fark etmez deyip peşin alıcılar varken üretim ve pazarlama devam eder.

Genelleme yaparak tabloyu karamsar göstermek aynı rüzgârın tesirinde kalıp istemeden de olsa onaylamak sayılır.

“Kâinatta maksud-u bizzat ve küllî ve şümullü olarak yaratılan ancak kemaller, hayırlar, hüsünlerdir. Şerler, kubuhlar, noksanlar ise hüsünlerin, hayırların, kemallerin arasında görülmeyecek kadar dağınık ve cüz'iyet kabîlinden tebeî olarak yaratılmışlardır ki hayırların, hüsünlerin, kemallerin mertebelerini, nevlerini, kısımlarını göstermeye vesile olsunlar ve hakaik-i nisbiyenin vücuduna veya zuhuruna bir mukaddime ve bir vâhid-i kıyasî olsunlar. (İşarat-ül İ'caz 29)

Hayatta hüsün ve kemalat hâkimdir. Şer tebeidir, dolaylıdır.

Güzellikler de vardır. Herkes kötü değildir. Çirkinlikler güzelliklerin bilinmesi ve görünmesine vesiledir.

Sosyal hayatın içinde iyi, güzel insanlar da vardır.

Kültürümüzün değerlerinde dünyanın iyilerin yüzü suyu hürmetine durduğuna inanıyoruz.

Güzel ahlâkın hayata yansımasının güzel örnekleri de zaman içinde haber olmaktadır.

Ancak menfi, olumsuzlukların yaygarası, gürültüsü fazla oluyor. Umum âlem öyle zannediliyor. Gerçek hep öyle değil. Toplumun mayasının, kodlarınun sağlam olduğuna inanıyoruz.

Altın veya para dolu çantayı bulan ve polis aracılığı ile sahibine ulaşmasını temin eden haberler de içimizi serinletiyor.

6 Şubat 2023’te meydana gelen asrın felâketi olarak tarihe geçen depremde yürek yakan acıların yanında “insanlık ölmemiş” dedirten yardımlaşma, dayanışma hikâyelerine de şahit olduk.

Gazze’de yaşanan vahşete bakınca “insanlık kalmamış” duyguları hâkim oluyor

Haber kaynaklarından; tv, dijital mecra, sosyal medya çok sesliliğin göstergesi.

Her tonda renkler, her makamda sesler, acılar, hüzünler yayında kahkahalar iç içe cereyan ediyor, karmakarışık kakafoni bir ortam çıkıyor karşımıza.

“Her işeyin iyisine bak” kaidesine göre hayata bakmak insanın kendi ruh sağlığını koruması ve başkaları ile birlikte huzur içinde yaşaması için zarurettir.

Diğergam olmak, insanlığı ve insanları düşünmek de “rikkat-i cinsiye” tabir edilen şefkat duygularıyla başkalarını düşünmek de insaniyetin icabıdır. “Bana ne” diyen insan sayılmaz.

Mevzuya “algı yönetimi” diye başladık. Malum şu sokak köpekleri, hükümetin de toplumun da gündeminde. İki farklı yaklaşım var.

Olay göründüğü gibi değil. Bazı sivil toplum kuruluşları var ki, tabelasında ve tüzüğündeki kamuoyuna beyan edilen amaçlarla ajandalarındaki esas amaçlar farklı.

Bu hayvansever dernekleri, insani duyguları istismar eden ucu dışarda başka amaç ve hedeflerin temsilcisi, misyonerleri gibi çalışıyorlar. Yabancı haber kanallarının meseleyi kaşıdıkların haberlerden öğreniyoruz.

Sokak köpeklerinin sebep olduğu vukuatlara karşı Avrupa ülkelerinin durumdan vazife çıkarıp kendi vatandaşlarını seyahat açısından risk uyarısı yapmalarını nasıl anlamalı? Şeytanlık iki yönlü çalışıyor. Bir tarafta sokak köpeklerinin avukatlığını yapıp öte yanda vatandaşlarını seyahat etmeyin uyarısı nasıl anlaşılmalı?

Köpek derneklerini destekleyen de turizme darbe vurmak için vatandaşlarını turist olarak Türkiye’ye gelmesine engel çıkarmak isteyen de aynı odaklar olamaz mı? Bal gibi olabilir. Kanaatimce öyledir de…

Kurban kesmeye “hayvan kıyımı” diye din düşmanlığını her vesile ile yüksek perdeden bağıranlar, kurban derisine talip olurken duygu sömürüsü yapanlar da aynı iki yüzlü laikçi kesimler değil mi?

Bir zamanlar askerin etkisi ve gölgesi altında faaliyet gösteren Türk Hava Kurumu (THK), laiklik adına dine, dindara karşı olmanın, bağnaz ideolojilerinin temel felsefesiydi. Bütün darbelerin gerekçeleri laikçilik değil mi? Cuntacı askerlerin kontrolunda bir tarafta din, dindar düşmanlığı, “irtica” yaygaraları diğer tarafta “derinizi bize vermezseniz derinizi yüzeriz” anlamında tehditlerini unutmadık.

İbadet olan fıtır sadakası için zarf dağıtmaları, kurban derilerini kanuni dayatma ile toplamaları da ayrı bir tezat ve çelişik durumlardı. Bunların alayı iki yüzlüdür

Şu anda THK nerede duruyor ne yapıyor pek kamuoyunda gündeme gelmiyor. Temennimiz eski Türkiye’nin çarpık anlayışından arınmış olmasıdır.

Meçhul (mâlum) cinayete kurban giden Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu’nun Alman Vakıfların Türkiye’deki kirli işleri ve faaliyetlerini ortaya çıkaran kitabının konusu “Köstebek” idi. Yayınlanmadan malum ama (meçhul)! cinayet işlendi.

Türkiye düşmanı tescillilere sığınma sağlayan Almanya’nın karanlık odakları da köpekler lobisinin de arkasında olmasın. İngiltere açıktan belli.

İlgili makam ve merciler mutlaka biliyordur. Uluslararası ilişkilerin icabı bilinir ama kamuoyuna her şey açıklanmaz.

Ez cümle hiçbir şey göründüğü gibi değil iddiamıza birkaç örnek.

Uyanıklık biyolojik gözün açık olması değil basiret sahibi olmak olarak anlaşılmalı vesselam.

Bunun günümüzdeki adı olan “farkındalık” meseleyi tam ifade etmeye yetmez.

Esas ifade şu kavramlarla ifade edilebilir; “feraset, basiret, kalb gözü, şuur…”

Allah insaf ve merhameti doğru yerde kullanmayı, feraset ve basiret sahip olmayı nasip eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum