Düşmanlarım zayıf damarımı arıyor
Günün Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Nurların erkânlarından bir iki doktor, benim hastalığımın şiddetiyle beraber o hâlis, sadık zatlara hastalık noktasından müracaat etmeyip ve ilâçlarını da yemeyip çok ağır hastalıklar içinde onlarla meşveret etmeyerek ve şiddet-i ihtiyacım ve elemlerim içinde yanıma geldikleri vakit, hastalığa dair bahis açmadığımdan endişeli bir merak onlara geldiğinden, sırlı bir hakikati izhara mecbur oldum. Belki size de fâidesi var diye yazıyorum.
Onlara dedim ki:
Hem gizli düşmanlarım, hem nefsim, şeytanın telkiniyle zaif bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlâs ile hizmetime zarar gelsin.
En zaif damar ve dehşetli mâni, hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verdikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder; “Zarurettir, mecburiyet var” der, ruh ve kalbi susturur, doktoru müstebit bir hâkim gibi yapar ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilâçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakârane, ihlâsla hizmete zarar verir.
Hem gizli düşmanlarım da bu zaif damarımdan istifadeye çalışmışlar ve çalışıyorlar. Nasıl ki korku ve tamah ve şan ü şeref cihetinde çalışıyorlar. Çünkü insanın en zaif damarı olan “korku” cihetinde bir halt edemediler, idamlarına beş para vermediğimizi anladılar.
Sonra insanın bir zaif damarı “derd-i maişet ve tamah” cihetinde çok soruşturdular. Nihayetinde, o zaif damardan birşey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki, onlar mukaddesatını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş. Hattâ bu on sene zarfında yüz defadan ziyade resmen “Neyle yaşıyor?” diye mahallî hükûmetlerden sormuşlar.
Sonra en zaif bir damar-ı insânî olan “şan ve şeref ve rütbe” noktasında bana çok elîm bir tarzda o zaif damarımı tutmak için emredilmiş. İhanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünya şan ve şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfuruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ve şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.
Sonra bizim hizmetimiz itibarıyla bizde zaif damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmaya müştak olan “mânevî makam sahibi olmak ve velâyet mertebelerinde terakki etmek” ve o nimet-i İlâhiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlâsa ve hiçbir şeye âlet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsî makam-ı mâneviyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakikî ihlâsın sırrı bozulmasın. İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşf ü kerâmâtı ve kemâlât ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığımı zaif damarlarımı tutmaya çalışanlar anladılar.
Bu noktada dahi mağlûp oldular.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve gelecek Leyle-i Kadri herbir Nurcu hakkında seksen üç sene ibadetle geçmiş bir ömür hükmüne geçmesini hakikat-i Leyle-i Kadri şefaatçi ederek rahmet-i İlâhiyeden niyaz ediyoruz. (Emirdağ Lahikası 1.Cilt, 188. Mektup)
Bediüzzaman Said Nursî
LÜGAT:
Âlet Olma : Araç, Vasıta Olma
Ayn-I Mârifetullah Ve Zikrullah : Allah’ı Bilmenin Ve Zikretmenin Tâ Kendisi
Bahis Açma : Söz Etme
Çelem : Acı, Keder, Sıkıntı
Damar-I İnsânî : İnsana Ait Duygular
Derd-İ Maişet : Geçim Derdi
Divane : Akılsız, Deli
Elhamdü Lillâh : “Allah’a Hamd Olsun”
Elîm : Acı Ve Sıkıntı Veren
Enaniyet : Ben, Benlik
Erkân : İleri Gelenler
Fedakârane : Fedakar Şekilde
Galebe Çalma : Üstün Gelme
Galebe Etme : Üstün Gelme
Hakikat : Doğru, Gerçek
Hakikat : Doğru, Gerçek; Bir Şeyin Asıl Mahiyeti
Hakikî İhlâs : Gerçek İhlâs, İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Samimiyet
Hâlis : İçten, Katıksız, Samimî
Halt Etme : Karıştırma, Uygunsuz İş Yapma
Harekât : Hareketler, Davranışlar
Haşiye : Dipnot
Havali : Çevre, Yöre
Hiss-İ Nefs-İ Cisim : Bedene Ait Duygu
Hizmet-İ İmaniye : İman Hizmeti
Hodfuruşluk : Kendini Beğendirmeye Çalışmak, Övünmek
Hubb-U Cah : Makam, Mevki Sevgisi
Huzur-U Kalbî : Kalp Huzuru
İhanet : Aşağılama, Hakaret Etme
İhlâs : İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Samimiyet
İhtar Edilme : Hatırlatılma, İkaz Edilme
İktiza Etme : Gerektirme
İtaat : Emre Uyma
İzhar : Gösterme, Açığa Çıkarma
Kat'iyen : Kesinlikle
Kemâlât-I Ruhiye : Ruha Üstünlük Sağlayan Özellikler, Ruhen Olgunluğa Erme
Keşf Ü Kerâmât : Allah’ın Bir İkramı Olarak Mânevî Âlemlerde Bazı Hakikatleri Görme Ve Olağanüstü Hâllere Mazhar Olma
Mağlûp Olma : Yenilgiye Uğrama
Mahallî : Yöresel, Bölgesel
Makam-I Mâneviye : Mânevî Makam
Makbul : Kabul Gören, Geçerli
Mebhas : Bahis, Konu
Mecburiyet : Zorunlu Olma
Menfaatperestlik : Çıkarını Düşünme
Meşveret : İşlerin İstişâre (Danışıp Görüşme) Yoluyla Halledilmesi
Muhabbet-İ Îmaniye : İman Sevgisi
Mukaddesat : Mukaddes Olan Şeyler, Kutsal Değerler
Muvaffak : Başarılı
Müstebit : Diktatör, Baskıcı
Müştak Olan : Arzulu, İstekli, Düşkün
Müteessir Olma : Üzülme, Etkilenme
Nazar : Bakış, Görüş
Nefis : Bir Kimsenin Kendisi
Nefis : İnsanı Daima Kötülüğe, Maddî Zevk Ve İsteklere Sevk Eden Duygu
Nimet-İ İlâhiye : Allah’ın Nimeti
Nur Hizmeti : Risale-İ Nur Hizmeti
Nüsha : Yazılı Bir Şeyden Çıkarılan Kopya
Perestiş Etme : Aşırı Bağlılık, Taparcasına Sevme
Riyakârlık : Gösteriş
Sadık : Bağlı, Doğru
Sırr-I İhlâs : İhlâs Sırrı
Şakirt : Talebe, Öğrenci
Şan Ü Şeref : Şan Ve Şeref
Şan Ve Şeref-İ Dünyeviye : Dünyaya Ait Şan Ve Şeref
Şevk : Çok İstek Ve Arzu, Coşku
Şiddet-İ İhtiyac : İhtiyacın Şiddeti, Şiddetli İhtiya
Tahakkuk Etme : Gerçekleşme, Anlaşılma
Tahkir : Aşağılama, Hakaret Etme
Tamah : Açgözlülük, Hırs
Tashih Etme : Düzeltme
Telkin : Fikir Aşılama, Öğüt Verme
Terakki Etmek : Yükselmek, İlerlemek
Velâyet : Velilik; Mânevî Mertebeler Aşarak Allah’ın Yakınlığını Ve Dostluğunu Elde Etme
Vird : Devamlı Yapılan Zikir
Vukuat : Meydana Gelen Olaylar
Zaruret : Zorunluluk, Gereklilik