Düşünce iklimi-6

İnsanın sığınağı ve cenneti aile hayatıdır

Bu yazının hikâyesini yaşadığım zaman bu seneki dünya kadınlar gününe birkaç gün kalmıştı, vakit darlığından kaleme almak kısmet olmadı. Bu pazar anneler gününe tevafuk ediyor. Hem kadınlar günü, hem de anneler günü olması itibariyle medeniyetin analara ve kadınlara vermiş olduğu önem yerinde bir karar ama günümüzde toplum olarak insanların kadına verdiği kıymet ve değer maalesef söylenildiği ve istenildiği kadar değil. Malumunuz birçok yerde kadın cinayetleri, boşanmalar, aile anlaşmazlıkları almış başını gidiyor. Aile ocaklarında bir hiç uğruna kin ve nefret duygusu git gide yaygınlaşıyor. Bu hastalığın reçetesi ve ilacı: ‘İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı (sığınağı) ve bir nevi Cenneti ve küçük dünyası aile hayatıdır ve o hane ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimi ve ciddi ve fedakârane hürmet ve hakiki ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir.’ [Şualar] diyen Bediüzzaman Said Nursi’nin ‘Risale-i Nur Külliyatı’ adlı eserlerinde yer almaktadır.

Halkın arasına karışmak

Dershanede yapılacak sohbete varmak için yerimden bir kalkayım dedim ve yola düştüm. Gerek israf ve gerekse çevre kirliliği ve gürültüsü nedenlerinden dolayı bazen toplu taşıma araçlarını da kullanmak gerekiyor, böylelikle halkın arasına karışarak en azından onların yaşamış oldukları havayı teneffüs etme imkânınız oluyor. Otobüsten indiğimde yatsı ezanı okunuyordu, müezzin öyle de içten okuyordu ki gönül telimi derinlemesine titretiyordu.

Toplu taşımada yolculuk

Toplu taşıma araçlarına bazen biz de misafir oluyoruz, yaşımız itibariyle henüz yer verilmesi gereken yaşta değiliz ama bazen benim yer vermem gerekebiliyor, özellikle yaşlılar ve çocuklu bayan olursa yerimi veriyorum. Otobüste genel bir duruma bir göz atınca; gençlerin elinde cep telefonu, parmakları öyle hızlı çalışıyor ki daktilograflar bile bu şekilde süratli yazı yazamaz diyorsunuz. Herkes bir şekilde yolculuk esnasında sesli veya SMS ile muhabbet ediyor. ‘Erken gelen oturur’ misali, özellikle delikanlıların durumu hiç de iç açıcı değil. Büyük küçük bilen çok az, ayağını üst üste atan, yan gelip yatan, yaka paça açık, elde tespih, ayakkabı uçları sivri, bu yaşta kabadayı edası, üzerinde düğmesi karnına kadar açık beyaz gömlek, mavi kotunun arka cebine konulmuş yarısı dışarıda gözükecek şekilde son model akıllı telefon. Bu tarz olanlara bizim buralarda “fors bin beş yüz”, “boyu hoş, cebi boş” derler. Manzara böyle, bu arada otobüsteki kardeşlerimize içimden dua ediyorum, neticede aynı araçtasınız, birçoğuyla ister istemez göz temasınız oluyor, yüzlerinden belli masum oldukları, yarının anaları, bacılarımız ve kardeşlerimiz onlara Rabbim merhamet eylesin, hidayet versin diyerek bir sonraki durakta yolculuğumuz bitiveriyor.

Yolunu kaybeden kız çocukları

Otobüsten indikten sonra karşıya geçer geçmez bir yandan ezanı dinlerken bir yandan da gecenin bu saatinde beş-altı kız çocuğu önlerinde 12-13 yaşlarında bir abla, arkasında ondan daha küçük olan 5 ila 8 yaşlarında dört-beş kız çocuğu ağlayarak yürüyorlardı. İlk bakışta büyüğünün bu çocukların annesi olduğu kanaati bende belirdi ama yaklaşınca hepsinin çocuk olduğunu anladım, belli ki yollarını kaybetmişler, utana sıkıla benden sordular: ‘Falan yere nasıl gideriz’. Epeyce uzaklaşmışlar, kız başına, bu küçük yaşta, hele bu zamanda, Allah korusun diyorsunuz. Otobüs durağını onlara işaret ettim. İnşaallah sağ selamet yerlerine varmışlardır. Üst ve başlarına bakınca büyük ihtimalle dilenci çetesinin eline düşen çocuklara benziyorlardı, ana ve babaları da var mı yok mu bilinmez ama neticede kaybolmak zor, anasız ve babasız olmak daha da zor, Rabbim bu küçücük masumları insafsız ellerin pençesinden korusun.

Buyurun abla!

Yine bundan birkaç yıl önce dershaneden çıkarken hanıma: ‘aşağıda bekleyiver, ben inerim’ dedim. Biraz geç kalınca o da yukarı çıkıvereyim demiş, merdivende onu görünce ‘buyurun abla’ diyerek merdivenin geniş kısmını ve kapı eşiğini tercihan ve nezaketen ona bıraktım, bir de ne bakayım bizim hanım: ‘Benim ben’ deyince farkına varmış oldum. Buna benzer bazen aynı otobüste yolcu olduğunuz kızınızı bile ancak durakta indikten sonra fark edebiliyorsunuz.

Muhabbete en layık olan ana ve babalardır

Kadınlar anadır, eştir, bacıdır, abladır, kardeştir, evlattır, teyzedir, haladır, nenedir. Hulasa kadın toplumun mimarıdır, ailenin temel taşı ve direğidir. Kadınlar annelik vasfıyla, dünyanın en zor meslekleri arasında yer alan insan yetiştirme sanatını en güzel bir şekilde yerine getirmektedirler. Elleri öpülesi cefakâr, çilekeş, şefkat abidesi analarımızın ve eşlerimizin sadece kadınlar ve anneler gününü değil yaşadıkları her günü tebrik ediyorum. Ayrıca sözüm ona çağdaş(!) dünyanın özgürlük adına kadınlarımızı metalaştırmasına da hayır diyorum. Bizim inancımızda kadın; Cennetlerin ayakları altına serildiği müstesna şahsiyettir. ‘Şefkat hizmet ve muhabbete en ziyade layık ve müstehak olan akrabalar ve akrabalar içinde dahi en hakiki dost, en sadık muhib olan peder ve validedir.’ [Mektubat]

Bu duygu ve düşüncelerle başta anam, eşim ve kayınvalidem olmak üzere tüm anaların ‘Anneler Günü’nü kutlar ve hayat dakikalarımızı Cenab-ı Erhamürrâhimin’den sıhhat ve afiyette daim ve bereketli eylemesini dilerim. Amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum