Ebeveynler yeniden öğrenciliğe başlamalı

Ebeveynler yeniden öğrenciliğe başlamalı

Yeni eğitim sistemiyle birlikte anne-babaların da çocuklarıyla birlikte okumaları, yeniden öğrenciliğe başlamaları gerekiyor.

Bu yıl sistemde köklü bir değişikliğe gidildiği için anne-baba da sanki kendileri de okuyormuş gibi, kendileri de okula başlıyormuş, birinci sınıfa başlamış gibi çocuklarıyla birlikte yeni eğitim sistemini tanımaları lazım."

2012-2013 eğitim-öğretim yılına kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen 12 yıllık kesintili zorunlu eğitim sistemiyle girilecek. Sistemin olumlu yanlarının yanısıra olumsuz yanlarının da olduğu anlaşılıyor.

Yeni eğitim sistemini konuştuğumuz Fatih Üniversitesi Öğretim Görevlisi Uzman Pedagog Adem Güneş, genel olarak sisteme olumlu yaklaşırken en büyük eleştirisini ise okula başlama yaşına getiriyor. Eğitime başlama yaşının 5,5 yaşına düşürülmüş olmasının olumsuz yansımaları olacağına vurgu yapan Uzman Pedagog Güneş, bu noktada ebeveynlere çok iş düştüğünü belirterek "Anne-babalar özellikle bu yıl çocuklarıyla birlikte yeniden okula başlamalılar" diyor.

Moral Dünyası Dergisi'nin Eylül ayı sayısındaki habere göre, sekiz yıllık zorunlu eğitimden vazgeçilerek 4+4+4 zorunlu kesintili eğitim sistemine geçildi. Yeni sistemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zorunluluk açısından bakıldığında yeni sistem 12 yıllık zorunlu eğitimi beraberinde getirdi. Öncesinin üzerine 4 yıl daha ilave etti. Böylelikle 12 yıllık eğitimi tamamlamamış olan bir kişiye diploma verilmeyecek. Bundan sonra artık ülkemizde en az lise mezunu seviyesinde insanlar diploma alacaklar. İlkokul ve ortaokul diplomaları kaldırılıyor. Bu açıdan bakıldığında +4 yıl gelmiş olduğunu görüyoruz.

Buna pedagojik açıdan baktığımızda olumlu bir tarafı var. Çünkü dünya çapında en az lise mezunları kabul görüyor. İlkokul ve ortaokulda terk etmeler, okulu bırakmalar böylelikle tarihe karışıyor. Artı bu sistemin şöyle bir avantajı var: Eğer bir kişi eğitimine ara vermek zorundaysa yani çalışmak zorundaysa veya herhangi başka bir nedenle eğitimine ara vermek zorundaysa yeni eğitim sistemi bu ara vermeye imkân sağlıyor. Ortaokuldan sonra çocuk eğitimine dışarıdan devam edebilir. Böylelikle önceki eğitim sisteminde olmayan bir yenilik gelmiş oluyor. Paralel eğitim dediğimiz dışarıdan eğitim, açık öğretim şeklindeki eğitim böylelikle çocuğa sağlanmış oluyor.

Daha önce çocuklar ilkokulu bitirdiği zaman diploma alıyordu. Daha sonra 3 yıl daha okuduğu zaman bir diploma daha ve 4 yıl daha okuduğunda bir diploma daha veriliyordu. Eğitim sürecinde üç tane diploma alıyordu bir öğrenci. Fakat yeni sistemde tek diploma alacak ve 12 yıl sonra verilecek. Bu motivasyon açısından bir artı veya eksi getirir mi?

Ara dönem diplomaları çocuğun yapabildiğini kendisine gösterdiği için bir motivasyon kaynağı idi. Şimdi ara dönem diplomalarının kaldırılmış olması negatif bir motivasyona sebep olabilir. Ancak bununla birlikte şu da beraberinde geliyor. Artık ilköğretim ve ortaöğretim diye bir kavram kalmıyor. İlkokul, ortaokul ve lise oluyor. Aslında böylelikle çocuk için yeni bir motivasyon kaynağı oluşuyor. İlkokulu bitirdikten sonra ortaokula başlayacağım diye bir motivasyon oluşuyor. Ortaokuldan sonra liseye başlayacağım diye bir motivasyon oluşuyor. Karnelerin olmaması aslında bir negatif etki etse de çocuğa yeni bir eğitim kurumuna başladığını işaret ettiğinden dolayı ortada bir motivasyon kaynağı var.

Yeni eğitim sisteminde her döneme ait mesela 4 yıllık dönemin ayrı bir okulu olacak, diğer 4 yıllık dönemin ayrı bir okulu olacak, öğrencileri ayrı olacak ve lisenin de ayrı bir okulu olacak. Fakat 8 yıllık eğitimde ise aynı bina içerisinde 8 yıllık öğrenciler eğitim görüyordu. Bunun çocuklara bir artısı olacak mı?

Yeni eğitim sisteminin belki de en güzel tarafı bu. Çünkü önceden 7 yaşındaki bir çocuk ile 14 veya 15 yaşındaki bir çocuk aynı binada eğitim alıyordu. Bu ise küçük yaştaki çocukların ezilmesine sebep oluyordu. Henüz ürkek bakışla okula gelmiş olan bir çocukla kartlaşmış, kemikleşmiş, sertleşmiş bir yapısı olan bir çocuğun aynı binada bulunmuş olması küçük çocuk açısından olumlu değildi. Ki bu olumsuzluğu biz uzmanlar olarak çok belirgin yaşadık. 14 yaşındaki bir çocukla 7 yaşındaki bir çocuğun aynı binada aynı tuvaleti kullanıyor olması, aynı ortamı kullanıyor olması çocuk tacizlerini de beraberinde körüklemişti. Bu tacizi sadece cinsel taciz olarak düşünmemek lazım. Bu durum şiddet ve duygusal tacizi de beraberinde getirmişti. Küçük çocuklar açısından oldukça olumsuz bir sistemdi. Şu anda binaların ayrılmış olmasıyla bu olumsuzluk ortadan kalkacak görünüyor.

İlkokula başlama yaşında bu yıl için aynı sınıftaki çocuklar arasında yaklaşık 1 yaş fark olacak. Bu durumda ailelere ve öğretmenlere tavsiyeleriniz nedir?

Bu yıl sisteme ilk geçiş olacağı için bir takım aksaklıklar olacağını şu anda öngörebiliriz. Çünkü 1 milyon 700 bin ilkokul birinci sınıf öğrencisine aşağı yukarı 700 bin öğrenci daha ilave olacak. Bu da 2 milyon 400 bin öğrenci demektir. Bu öğrenciler mevcut sistemi ve mevcut okulları kullanacağı için, ki mevcut okullarda da zaten bir yetersizlik var, bu yıl eğitime başlayacak olan öğrenciler bazı sıkıntılarla karşılaşacak ve bu sıkıntılar sonraki senelere de yansıyacak. Yani 2012-2013 yılında eğitime başlayacak olan öğrencilere biraz kadirlik olacak, onlar belki de yeni sistemin kurbanı olacaklar.

Anne-babalar hem sistemi rahatlatmak açısından hem de eğitimi rahatlatmak açısından burada belki şunu düşünebilirler: Eğer çocuklarının ilköğretim birinci sınıfa başlamaya hazır olmadıklarını düşünüyorlarsa, çocuklarına bir okul olgunluk testi yaptırmalarını, eğer okul olgunluğu yoksa okul idaresiyle görüşerek değerlendirmelerinde fayda var diyebiliriz.

Bu konuda aileler ciddi manada kaygılılar. Ailelere yapabilecek olduğunuz tavsiyeleriniz bundan mı ibaret?

Tabii ki değil. Bu biraz da zoraki bir başlangıç oluyor aslında. Millî Eğitim Bakanlığı bu konuda oldukça kararlı görünüyor. Çocuklarını okula göndermeyen velilere de ceza uygulayacağını söylüyor. Ortada bir kanun var. Yasal bir zorunluluk var. Ebeveynlerin "okullara göndermiyorum" diye bir tutumu olamaz. Yasaya aykırı gelmiş olurlar. Kanun dışı hareket etmiş olurlar. Çocuklarının eğitim hakkını elinden almış olurlar.

Ancak erken yaşta çocuklarının okula başlamasıyla birlikte duygusal açlık, duygusal yoksunluk taşıyacakları da bariz çocukların. Beş yaşındaki bir çocuğun hâlâ anneye ihtiyacı ve uzun süren ders dinleyememe, kural dinlememe gibi bir zafiyeti olur mutlaka. Tüm bunlar, bir taraftan öğretmenlerin sınıf idaresi sırasında çocuklara karşı daha anlayışlı olmasını beraberinde getirirken anne-babalar da çocuklarını mutlak surette daha anlayışla karşılamaları lazım.

Anne-babalar, bu süreçte şunlarla karşılaşılabilirler: Çocuk tuvalete gitmedi, altını ıslattı da geldi... Çocuk canı sıkılıyormuş, o yüzden eve gitmek istiyormuş... Çocuk ders yapmak istemiyormuş, çocuk öğretmene karşı geliyormuş, çocuk sınıfta ağlıyormuş... Bu gibi şeylerle karşılaşabilir anne-babalar.

Bu gibi durumlarda anne-babaların asla baskı yapmamaları lazım. "Sen bunu niye yaptın?" diye çocuğun üstüne gitmemeleri lazım. Mümkün olduğunca anlayışla ve duygusal destek vererek çocukların bu dönemini aşmalarını sağlamaları lazım.

Anladığım kadarıyla sizin yeni sisteme en büyük eleştiriniz okula başlama yaşıyla ilgili. Acaba okula başlama yaşının gerek aileler gerekse devlet yetkilileri tarafından gözden geçirilmesi mi gerekiyor?

Beş yaşındaki bir çocuğun ilköğretime başlaması ve disiplinli bir hayata başlaması pedagojik olarak ben doğru bulmuyorum. Bu çocuklar mutlaka okulda sorunlarla karışılacaklar, zorluk çıkartacaklar. Kendi öğrenme süreçlerini tamamlayamayacaklar. Burada Millî Eğitim Bakanlığı bu kadar büyük reformların içerisinde ilkokul birinci sınıfların müfredatını çok daha esnek tutabilirse, hafif tutabilirse belki o zaman bu çocuklar zarara uğramazlar. Birinci sınıf müfredatları açıklandı, alacakları dersler açıklandı, gördüğüm kadarıyla katı bir rejim uygulanacak. Bu da çocukların zarara uğraması anlamına geliyor.

Keşke bu kadar erken yaşta ya hiç başlamasaydı ya da bu kadar erken yaşta başlamış olması karşılığında anaokuluyla ilköğretim ilkokul birinci sınıfı karma yapmış olsalardı. Bir tarafta çocuk oyunlarını oynasa öbür tarafta canı sıkıldığı zaman uyuyabilse ve bir sonraki yerde de belki de ders yapabilmiş olsaydı.

Bu sistemin belki en çok eleştirilecek tarafı yaş küçülmesi. Pedagojik olarak bu doğru değil. Millî Eğitim Bakanlığı model olarak Batı'yı inceliyor, Amerika'yı inceliyor, modern ülkeleri inceliyor ve oralarda çocukların 3 yaşında 4 yaşında kreşlere başlatıldığını, ilköğretim okullarının da 5 yaşından itibaren başladığını görüyor. Millî Eğitim bu konuda Batılı ülkeleri model aldığı için bu konudaki eleştirilere direniyor. "Madem onlar yapıyor, biz de yapabiliriz" diye kulaklarını kapıyor gelen eleştirilere.

Hâlbuki burada çok ince bir ayrıntıyı kaçırıyor Millî Eğitim Bakanlığı. Yurt dışında 5 yaşındaki bir çocuğun ilköğretim birinci sınıfa başlamasıyla birlikte orada farklı bir eğitim modeli uygulanıyor. Türkiye'de ise "Birinci sınıf çocuklarına hangi eğitim modelini uyguluyorsunuz" diye baktığınızda bu sorunun cevabı yok. Bu soruya "Millî Eğitim'in müfredatını uyguluyoruz" diye cevap veriliyor. Batı'da hangi okula giderseniz gidin mutlaka size söyleyecekleri bir şey var. Ya High/Scope, Puk en Ko, Kaleidoscoop, Piramide eğitim modelini uyguluyoruz diyecekler veya Montessori, Waldorf, Reggio Emilia'dan bahsedecekler size...

Batı'da uygulanan bu eğitim modellerinin en önemli özelliği de –bunun altını üstünü defalarca çizmek lazım, Millî Eğitim Bakanlığı işte burayı kaçırıyor- çocuk merkezli eğitim modelleri olmasıdır. Çocuk merkezli eğitim modelleri maalesef ülkemizde uygulanmadığı için ya da bunun nasıl bir şey olduğu çok bilinmediği için sadece yaşa bakılıp "Avrupa'da da çocuklar 4 yaşında, 5 yaşında okula başlıyor, biz de başlayabiliriz" demek oldukça ciddi bir hata olur. Çünkü içerik farklı. Dışarıdan binalar aynı görünüyor ama bir binanın içerisi saray gibi döşenmiş, birisi gecekondu gibi döşenmiş. Bina olarak aynı görünebilir ama içerik farklı.

Anne-babalar yeniden öğrenciliğe başlamalı

Aileler yeni sistem ve müfredat konusunda nasıl bir tavır takınmalılar? Anne-babaların yeni sistemi ve müfredatı araştırıp öğrenmeleri mi, yoksa okul sorunları çözer diye mi düşünmeleri gerekir?

Önceki yıllarda olmayan bir şeyi yapmalı anne-babalar. Çocuklarıyla birlikte okumaları, yeniden öğrenciliğe başlamaları gerekiyor ebeveynlerin. Önceden kurulu bir sistem olduğu için, bir önceki yılın tecrübesiyle, mahalledeki diğer çocuklarla birlikte anne-babaların tecrübesi zaten vardı. Ama bu yıl sistemde köklü bir değişikliğe gidildiği için anne-baba da sanki kendileri de okuyormuş gibi, kendileri de okula başlıyormuş, birinci sınıfa başlamış gibi çocuklarıyla birlikte yeni eğitim sistemini tanımaları lazım. Yoksa eğer tamamen okula bırakırlar, öğretmenlere bırakırlarsa dramatik sahnelerle karşılaşabiliriz.

Okula başlama derken anne-babalar yeni müfredatı mı öğrenmeleri gerekiyor, yoksa sistemi mi öğrenmeleri gerekiyor?

Her ikisi de. Yeni müfredatı, sistemi, ders kitaplarını, çocuklarının hazır bulunuşluk seviyesini, yapabilme kapasitesini, ödevlerini yapıyor ya da yapamıyor olduğunu, çocuklarının küçük kas gelişiminin yerinde olup olmadığını... Tüm bunların hepsinin takip edilmesi gerekir.

Anne-babalar yeni eğitim sistemi olan 4+4+4 sistemini teknik olarak haberlerden veya gazetelerden öğrendiler diyelim. Ama aynı zamanda müfredat da değişiyor. Anne-babalar bu sorunu nasıl aşacaklar?

Anne-babaların da alışık olmadığı bir durum bu. Onun için anne-babalar özellikle okula yeni başlayan çocuklarını çok iyi takip etmemeliler. Anne-babanın müfredatın birebir takipçisi olması lazım. Bugün hangi konudalar, bu hafta hangi konuları işlediler, önümüzdeki hafta hangi konuları işleyecekler... İleriki yaşlarda olmuş olsa çocuk öyle ya da böyle fazla zarar görmeden bu çarkın içerisinden çıkabilir. Ama henüz bilinçsel olarak, zihinsel olarak hazır bulunmayan bir çocuğun yeni bir müfredata tabi tutulması somut ve soyut kavramların öğretilmeye çalışılması beş yaşında biraz zor olacağı için anne-babalara ek görevler getirecek. Anne-babaların bir nevi ev okulu modeli geliştirmeleri lazım.

Bu noktada şunu da özellikle belirtmek isterim. Madem bu kadar değişiklik yapılıyor, mesela halk eğitim merkezleri önceden davranıp keşke müfredatı ve müfredat takibini, yeni sistemi tanıtıcı bir takım kurslar düzenleseler. Müfredat takibi nasıl olur, derslerde çocuklara yardımcılık nasıl olur, hangi konular nasıl daha kolay anlatılabilir veya okula nasıl yardım edilebilir, ev okulu nasıl inşa edilebilir, bunu halk eğitim merkezleri keşke organize etmiş olsa.

Okula yeni başlayan çocukların ailelerinin en çok dikkat etmesi gereken dönem ilk bir hafta mı, ilk bir ay mı, yoksa ilk üç ay mı olmalı? Aileler hangi safhadan sonra "Artık benim çocuğum yeni sisteme adapte olmuş" diyebilir?

İlk haftalar oldukça önemli. İlk haftalarda birçok çocuk mutlaka geriye olumsuz dönüş yaşatabilir. Bu noktada anne-babaların zorlayıcı bir şekilde olmamaları, bu ilk haftalarda çocuğu anlayışla karşılamaları lazım. Çünkü doğru olmadığını düşündüğümüz bir sistemin dayatması var çocuğa karşı.

Aileler ne zaman çocuklarının adapte olduğunu düşünebilirler? Birinci yılı atlatmadan hiçbir anne-babanın "Benim çocuğum okula ve eğitim sistemine alıştı" dememesi lazım.

Aksaklıklara bakınca bir-iki şey daha söylemek gerekir. Mesela bu yıl 7 yaşında olup da ilkokul bire başlayacak olan bir çocuk ile 5,5 olan kardeşi de ilkokul birinci sınıfa başlayacak. Bu çocuklar açısından iyi değil. Abiyle iki yaş küçük kardeş aynı yıl okula başlayacak. O yüzden bu yıl biraz kaotik bir yıl olacak. Abilik statüsü buradaki çocuklar arasında bir handikaba sebep olabilir. Bu tarz ailelere tavsiyem mutlaka abi abidir, küçük kardeş küçük kardeştir. Aynı sınıftalar diye eşit muamele yapılmamalı. Abilik statüsünün yitirilmemesine dikkat edilmesi lazım. İkisi de ilkokula başladı ve gidiyor diye büyük çocuk ezilebilir. Onun yine büyük çocuk olarak bakılması gerekir.

Ali Erkan Kavaklı: "Yeni eğitim sistemi aileyi daha önemli hâle getirdi"

İlkokul kesintili oldu. Ortaokul çeşidi ikiye çıktı. İmam hatip ortaokulu açıldı. Dindar aileler imam hatip ortaokulunu tercih etmelerini tavsiye ederim. Çocuğumuz okul için Kur'an ve Arapça öğrenir, dini temel bilgileri daha iyi kazanır. Manevî değerleri daha iyi hazmeder. Haftalık iki saat Kur'an dersi var ve bu ders mecburi. Böylece çocuğumuz Kur'an okumayı okulda iyi bir şekilde öğrenmiş olacak. Arapça dersi de okuduğu Kur'an'ı bir dereceye kadar anlamasına yardım eder. İki ders birbirini tamamlar. Ayrıca imam hatip okullarının atmosferi, manevî değerleri kazanma bakımından çok önemli.

Veli normal ortaokulu seçerse burada seçmeli derslerle karşılaşacak. Seçmeli dersler arasında Kur'an, siyer ve temel dinî bilgiler dersini seçmeli olarak almalı. Böylece çocuğumuz okul derslerinin yanı sıra dinî temel eğitimi de almış olur.

Aile önemli hale geldi

Yeni eğitim sistemi aileyi daha da önemli hâle getirdi. Çocuğumuz daha erken okula gidecek. İyi değerlendirebilirsek bu önemli bir avantaj çünkü zihin en hızlı 0-2 yaş arasında gelişir. Sonraki 2-6 yaş dönemi zihin gelişiminde altın çağdır. Sırasıyla ilkokul, ortaokul, lise, üniversite süreci gelir. Zihin ömür boyu gelişir. Bedenimizi beslediğimiz gibi beynimizi de ömür boyu beslemeliyiz.

Zihnin çok hızlı geliştiği 2-6 yaş döneminde en büyük sorumluluk aileye düşüyor zira çocuk vaktinin büyük bölümünü ailesiyle birlikte geçiriyor. Bu dönemde ailenin eğitimcilerden veya ana okulu-ilköğretim okulu gibi bir kurumdan yardım alması zihin gelişimi açısından çok verimli olur.

Yeni Şafak