Erdoğan'a karşı Davutoğlu muhabbetine Said Nursi'li yorum

Erdoğan'a karşı Davutoğlu muhabbetine Said Nursi'li yorum

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur'dan...

Risale Haber-Haber Merkezi

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan nefretinin bazılarını Ahmet Davutoğlu muhabbetine götürdüğünü ileri sürdü. Uğur, bu durumu Bediüzzaman Hazretlerinin sözleriyle anlattı.

Risale-i Nur külliyatından Lemalar adlı eserden bir alıntı yapan Uğur'un yazısındaki ilgili bölüm şöyle:

"Okurlarımdan Sadullah Demircioğlu göndermiş. Bediüzzaman Said Nursi’nin risalelerinde bahsettiği çok ilginç bir bölümü aktarmış.

Geçen haftadan beri AK Parti’de olan bitene verilen tepkilerin sebeplerini daha da netleştiriyor sanki. Yorum sizin.

Hatırıma gelen mühim bir hakikat. Bediüzzaman risalelerinde Şia’nın Hz. Ali muhabbetinin hakikatini izah ederken mealen diyor ki:

"İran milleti Hz. Ömer’e açıktan düşmanlık yürütemedi. Zira yapsalardı Ehl-i İman’ın nefretini celbedeceklerdi. Hz. Ömer düşmanlığı yerine Hz. Ali’ye taraftarlıkta ifrata kaçarak esas gayelerine vasıl oldular. Böylelikle 'Biz aslında Hz. Ali muhabbetiyle Hz. Ömer’e düşmanlığımızı anlatmak istiyoruz' diyerek bizlerin vicdanlarını teskin etmeye çalıştılar."

Bu konuda dileyen Lem’alar adlı eserdeki dördüncü lem’aya (Sayfa 20) müracaat edebilir:
"... Hazret-i Ömer’in (ra) eliyle İran milleti cerîha aldığı için, intikamlarını 'hubb-u Ali' sûretinde gösterdikleri gibi, Amr’u-bni’l-Âs’ın Hazret-i Ali’ye (ra) karşı hurûcu ve Ömer ibn-i Sa'd’ın Hazret-i Hüseyin’e (ra) karşı fecî muhârebesi, 'Ömer' ismine karşı şiddetli bir gayzı ve adâveti Şîalara vermiş.”

Sadullah Demircioğlu bu örnekten yola çıkarak günümüze göndermede bulunuyor:
“Bugün aşırı biçimde Davutoğlu muhabbeti gösteren kişilerin esas sebebi de aslında Tayyip Erdoğan nefretidir.”

DÖRDÜNCÜ LEM'A GENEL OLARAK NEDEN BAHSEDİYOR?

"Minhac" kelime olarak gidilen yol, yapılan meslek, büyük ve işlek cadde anlamlarına gelir. "Minhâcü's-Sünne" terim olarak ise Peygamberimiz (asv)'in takip ettiği yol, Allah’ın razı olduğu hayat yolu anlamlarına geliyor. Bir Müslüman için hayatında model ve rehber olacak yegane yol, sünnet yoludur. Dördüncü Lem'a'da Üstat sünnete niçin uyulması gerektiğini izah ediyor.

Birinci Nükte: Bu nükte  Peygamberimiz (asv)'in ümmetine olan şefkat ve düşkünlüğünü ifade ediyor ki bu derece ümmetine müşfik ve düşkün bir  zatın yolundan gitmemek ve onun sünnetine uymamak ne kadar nankörlük ve vicdansızlık olduğuna vurgu yapıyor. Onun şiddetli bir şekilde sünnetine uyulmasını arzu etmesi yine bize ahiretin dehşetli yerlerinde bize yardımcı olabilmek içindir. Yani yine bizim için çırpınıyor, böyle bir çırpınışa kayıtsız kalmak gerçekten nankörlük ve vicdansızlıktır.

İkinci Nükte: Peygamberimiz (asv)'in Hazreti Hasan ve Hüseyin (r.a)’e olan şiddetli muhabbet ve şefkatinin basit bir torun sevgisinden ibaret olmadığını vurguluyor. Onların soyundan, yani ehlibeyitten gelecek olan çok büyük evliya ve aktapları, Allah’ın bildirmesi ile ileride geleceklerini görmüş, onları da nazara alarak o mübarek iki zatı sevmiş ehemmiyet vermiş. Bu zatlara ehemmiyet vermesi yine din ve ümmetin menfaati adınadır. Zira Kur'an ve sünneti muhafaza edip sonraki nesillere ulaştıran alim ve evliyalar, ekseri olarak Hasan ve Hüseyin (r.a) ‘ın soyundan gelmiştir. Yani Peygamberimiz (asv)'in o çocuklara zahiren abartı gibi duran muhabbet ve şefkatinin ardında bu mana yatar. Yine burada sünnetin muhafaza ve sonraki nesillere ulaştırma hizmeti nazara alınmış. Peygamber Efendimiz (asv)'in şiddetli bir şekilde ehlibeyite, ümmeti itaate  teşvik ve tahşidat yapması, sünnetin muhafaza işinin onlar eli ile yapılacağını  bilmesindendir.

Üçüncü Nükte: (...) "Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat bulursunuz: biri Kitabullah, biri Âl-i Beytim." Çünkü, Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir."

Buradan da anlaşılacağı üzere Peygamberimiz (asv)'in Al-i Beyte olan şiddetli alaka ve ilgisi Kur'an ve sünnetin muhafaza ve sonraki nesillere nakli ile olan hizmetlerindendir. Bu nüktede üstat buna vurgu yapıyor. Al-i Beyt ümmet içinde bu vazifeyi yapmaya en layık ve muktedir bir nurani nesildir; hem de herkesin rahatlıkla kabul edip itaat edeceği mübarek bir silsile olduğuna işaret ediyor.

Dördüncü nüktenin ana konusu; ehlisünnet ile Şia arasındaki ihtilafların beyanı ve ehlisünnetin Şia karşısında haklılığının ispat edilmesidir. Hülasa olarak; Şia’nın savunduğu fikir, Hazreti Ali (ra)’in diğer üç halifeden daha üstün olduğunu ve halifeliğin kendi hakkı iken diğer üç halife tarafından bu hakkın gasp edildiği fikridir.

Ehl-i sünnete göre ise; dört halifenin fazilet ve hilafet sırası, aynen tarihte olduğu gibidir. Bunun en büyük delili; Hazreti Ali (ra) gibi bir cesaret abidesinin, o üç halifeyi tanıması ve onların riyaseti altında çalışmasıdır. Şayet bir haksızlık olsa, İmam Ali (ra) gibi şecaat ve cesaret kahramanı bir zat, elbette bu haksızlığa itaat edip susmazdı. İşte bu tarz kati fikirler ile ehlisünnet, Şia’ının yanlış ve bozuk fikrini çürütüyor. Üstad Hazretleri bu nüktede; Şia’ya karşı ehlisünnetin fikrini savunup, daha kuvvetli ve parlak deliller ile meseleyi tam halletmiş.

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum