Ey îmân edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz şeyleri haram kılmayın
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 87-88. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
87-Ey îmân edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz şeyleri (kendinize) haram kılmayın ve haddi aşmayın! Şübhesiz ki Allah, haddi aşanları sevmez. (*)
88-O hâlde Allah’ın sizi, helâl (ve) temiz olarak rızıklandırdığı şeylerden yiyin (**) ve siz kendisine inanan kimseler olduğunuz Allah’dan sakının!
(*)Bu âyet-i celîle, Hz. Ebû Bekir (ra) ve Hz. Ali (ra) ile sekiz sahâbî hakkında nâzil olmuştur. Bir gün Peygamber Efendimiz (asm)’ın ashâbına kıyâmetin hâllerinden bahsetmesi üzerine, bu zâtlar Osman b. Maz‘ûn (ra)’ın evinde toplanıp, geri kalan ömürlerini geceleri ibâdetle, gündüzleri oruçla ve yatağa yatmamak, et ve yağlı yemekler yememek, âilelerine yaklaşmamak ve dünyayı terk etmek üzere aralarında yemîn ettiler. Bu haber Peygamber (asm)’a ulaşınca onlara şöyle buyurdular: “Ben bununla emrolunmadım. İyi bilin ki nefsinizin üzerinizde hakkı vardır. Kâh oruçlu olun, kâh iftâr edin! Geceleyin bazen uyuyun, bazen de uyanık olun! Zîrâ ben de hem oruç tutar, hem yerim. Ben, et ve yağlı yemekler yer ve helâlim olan kadınlara yaklaşırım. Kim benim sünnetime sarılırsa, o bendendir. Kim de benim sünnetime sarılmazsa, o benden (kâmil ümmetimden) değildir.” (Celâleyn Şerhi, c. 2, 267)
(**)“İnsanın nefsi, yemek içmek husûsunda keyfemâ yeşâ (dilediğince) hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayâtına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, âdetâ ma‘nevî hayâtını da zehirler. Daha kalbe ve rûha, itâat etmek o nefse güç gelir. Serkeşâne (baş kaldırarak) dizginini eline alır. Daha insan ona binemez, o insana biner.” (Mektûbât, 29. Mektûb, 253)