Ey İnsan! Rahmeti bulan, ebedi hazineyi bulur
Günlük Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Ey hadsiz acz ve nihayetsiz fakr içinde yuvarlanan bîçare insan! Rahmet ne kadar kıymettar bir vesîle ve ne kadar makbul bir şefaatçi olduğunu bununla anla ki: O rahmet, öyle bir Sultan-ı Zülcelâle vesîledir ki, yıldızlarla zerrât beraber olarak kemâl-i intizam ve itaatle, beraber, ordusunda hizmet ediyorlar. Ve o Zât-ı Zülcelâlin ve o Sultân-ı Ezel ve Ebedin istiğnâ-i zâtîsi var; ve istiğnâ-i mutlak içindedir. Hiçbir cihetle kâinata ve mevcudâta ihtiyacı olmayan bir Ganî-i Alelıtlaktır. Ve bütün kâinat taht-ı emir ve idaresinde ve heybet ve azameti altında nihayet itaatte, celâline karşı tezellüldedir.
İşte, rahmet seni, ey insan, o Müstağnî-i Alelıtlakın ve Sultan-ı Sermedînin huzuruna çıkarır ve Ona dost yapar ve Ona muhatap eder ve sevgili bir abd vaziyetini verir. Fakat, nasıl sen güneşe yetişemiyorsun, çok uzaksın, hiçbir cihetle yanaşamıyorsun; fakat güneşin ziyâsı, güneşin aksini, cilvesini senin aynan vâsıtasıyla senin eline verir. Öyle de, o Zât-ı Akdese ve o Şems-i Ezel ve Ebede biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız; fakat Onun ziyâ-i rahmeti Onu bize yakın ediyor.
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir hazîne-i nur buluyor. O hazîneyi bulmanın çaresi, rahmetin en parlak bir misâli ve mümessili ve o rahmetin en beliğ bir lisânı ve dellâlı olan ve Rahmeten li'l-âlemîn ünvânıyla Kur'ân'da tesmiye edilen Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebâiyetidir. Ve bu Rahmeten li'l-âlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesîle ise, salâvâttır. (Sözler, 1. Söz)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ABD : Kul,köle.
ÂCZ : Güçsüzlük, kudretsizlik.
AKS : Yansıma, yankı
AZAMET : Büyüklük.
BELİĞ : belâgatlı söz; maksadı tam olarak, noksansız ve güzel bir üslûpla ifade eden söz.
BÎÇARE : Çaresiz, zavallı.
CELÂL : Sonsuz büyüklük, haşmet, ululuk, yücelik ve haşmet sahibi olan Allah.
CİLVE : Görünme, akis, yansıma
ÇENDAN : Gerçi, her ne kadar; o kadar; pek o kadar.
DELLÂL : Îlân edici; hakka dâvet eden.
FAKR : Fakirlik, ihtiyaç, yoksulluk, azlık, muhtaçlık.
GANÎ-İ ALELITLAK : Her cihetle sonsuz zenginlik sahibi Allah.
HADSİZ : Sınırsız, sonsuz.
HEYBET : Hürmetle beraber korku hissini veren hâl, büyüklük.
İSTİĞNÂ-İ ZÂTÎ : Allah'ın, Zâtından ayrılması mümkün olmayan ihtiyaçsızlığı, Allah'ın hiç bir şeye muhtaç olmaması.
İSTİĞNÂ-YI MUTLAK : Mutlak ihtiyaçsızlık, hiçbir şeye muhtaç olmama.
İTAAT : Söz dinleme.
KEMÂL-İ İNTİZAM : Tam düzen, mükemmel intizam.
MAKBUL : Kabul edilmiş olan, geçerli.
MİSÂL : Benzer, örnek.
MUHATAP : Söyleyeni dinleyen, kendisine hitap edilen.
MÜMESSİL : Temsilci.
MÜSTAĞNÎ-İ ALE'LITLAK : Her cihetle zengin olan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah.
NİHÂYET : Son.
NİHÂYETSİZ : Sonsuz.
RAHMET : Şefkat etmek, merhamet etmek, esirgemek.
RAHMETEN Lİ'L-ÂLEMÎN : Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammed (a.s.m.)
RAHMET-İ MÜCESSEME : Cisimleşmiş, maddî bir vücut giymiş rahmet.
SALÂVÂT : Peygamberimiz Hz. Muhammed'e, memnuniyet ve bağlılık için yapılan rahmet duâları.
SULTÂN-I EZEL VE EBED : Zaman ve mekanla kayıtlı olmadığı halde, bütün zamanlar ve mekanlar tasarrufu altında olan Cenab-ı Hak.
SULTÂN-I SERMEDÎ : Saltanatı zaman ve mekanla sınırlı olmayan ve daima devam eden Cenab-ı Hak.
SULTAN-I ZÜLCELÂL : Celâl ve büyüklük sahibi sultan. Allah.
ŞEFAATÇİ : Af için sebep ve vesîle olması ümit edilen.
ŞEMS-İ EZEL VE EBED : Bütün zamanları ve mekanları isimleriyle aydınlatan, zaman ve mekanla da kayıtlı olmayan Cenab-ı Hak.
TAHT-I EMR : Cenâb-ı Hakk'ın zatına özel emri altında olmak.
TEBÂİYET : Uyma, tâbî olma, bağlanma.
TESMİYE : İsimlendirme, ad verme.
TEZELLÜL : Alçalma, hor ve hakir olma, zillete düşme.
VESÎLE : Sebep, vasıta, fırsat, bahane.
ZÂT-I AKDES : Her türlü kusur ve noksandan uzak ve pâk olan zât, Allah.
ZERRÂT : Atomlar, zerreler.
ZİYÂ-İ RAHMET : Rahmet ışığı.