Ey kavmim! Allah’ın üzerinize olan nimetini hatırlayın!
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Mâide Sûresi 20-23. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
20-Bir zaman da Mûsâ, kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Allah’ın üzerinize olan ni‘metini hatırlayın! Hani içinizde peygamberler kıldı ve sizi hükümdarlar yaptı. Hem âlemlerden hiçbirine vermediğini size verdi.”
21-Ey kavmim! Allah’ın size (vatan olarak) yazdığı Arz-ı Mukaddes’e (Kudüs’e) girin ve (düşmandan korkarak) arkanıza dönmeyin; yoksa (dünya ve âhirette) zarara uğramış kimseler olursunuz.”
22-(Onlar:) “Ey Mûsâ! Şübhe yok ki orada zorbalar topluluğu vardır. Bu yüzden doğrusu biz, (onlar) oradan çıkmadıkları müddetçe oraya aslâ girmeyiz! Fakat oradan çıkarlarsa, gerçekten biz de (oraya) girecek kimseleriz” dediler.
23-(Allah’dan) korkanlardan, Allah’ın kendilerine ni‘met verdiği (emre uymayı nasîb ettiği) iki adam (Yûşa‘ ile Kâleb) şöyle dedi: “Onların üzerine (şehrin) kapı(sın)dan girin! İşte oraya bir girdiniz mi, artık şübhesiz siz galib kimselersinizdir; artık (gerçekten) mü’minler iseniz, o hâlde ancak Allah’a tevekkül edin!”(*)
(*)“Îman tevhîdi (Allah u Teâlâ’yı bir olarak kabûl etmeyi), tevhid teslîmi, teslim tevekkülü (Allah’a güvenerek işin sonunu O’na bırakmayı), tevekkül saâdet-i dâreyni iktizâ eder (iki cihan saâdetini gerektirir). Fakat yanlış anlama! Tevekkül, esbâbı (sebebleri) bütün bütün reddetmek değildir. Belki esbâbı, dest-i kudretin (Allah u Teâlâ’nın kudretinin) perdesi bilip riâyet ederek esbâba teşebbüs ise, bir nevi‘ duâ-yı fiilî telakkī ederek, müsebbebâtı (sebeble meydana gelenleri) yalnız Cenâb-ı Hakk’tan istemek ve netîceleri ondan bilmek ve O’na minnetdâr olmaktan ibârettir.” (Sözler, 23. Söz, 104)