Nurettin HUYUT
Ey Kürt: Kürdistan ve Kürtler senin için yeterli mi?
Bu soruyu her vatandaş kendine sormalı.
Kırk milyon Kürde mi? Yoksa 1,5 Milyar Müslüman’a mı kardeş olmalıyız.
Veya 200 milyon Türkün kendi içindeki kardeşliği mi? Yoksa 1,5 Milyar Müslüman’la kardeş ve beraber olmak mı?
Dünyanın yarısını kuşatmış bir ülke mi? Yoksa kendi dünyasında kendine ait küçücük bir araziyi işgal etmiş kendi ülkesi mi?
Arabıyla Kürdüyle Türküyle, Azerisiyle, Afganıyla, Özbekiyle, Tacikiyle, Pakisiyle, Malayıyla rengârenk bir dünyada yaşamak mı? Yoksa tek renkten ibaret kendi milletiyle yaşamak mı daha güzel?
57 islam ülkesiyle bir ve beraber yaşamak mı? Yoksa “Türk’ün (buraya diğer etnik isimleri koyabilirsiniz) Türk’ten başka dostu yoktur” safsatasına inanarak herkese kapalı kendi içinde yapayalnız bir dünyada yaşamak mı?
Sözü dinlenir, bahsi geçtiğinde herkesin kendine çeki düzen verdiği bir ülkeler birliği olmak mı? Yoksa bir çok güçlü ülkenin emrinde esen rüzgara kapılmak durumunda kimsenin kale almadığı zayıf ve cılız bir ülke olmak mı?
Amaç Kürdistan’ı kurmak mı olmalı? Yoksa amaç İslam Birliğini kurmak mı olmalı?
Amaç 1,5 Milyar Müslüman’la ortak Anayasa, otak para birimi, ortak dil ve her rengin oluşturduğu ortak kültür mü? Yoksa 30-40 Milyon insanın oluşturduğu tek milletten (nesiller belli olmadığına göre saf kan bir millet zaten mümkün değil) oluşmuş, büyük devletlerin kuklası olmuş küçücük bir devlet mi?
Bu sorular çoğaltılabilir. Ve bu sorulara en güzel cevabı da Üstadımız vermiş.
“Ey bedbaht mülhid! Ben felillâhilhamd Müslümanım. Her zamanda kudsî milletimin üç yüz elli milyon (Şimdi 1,5 Milyar) efradı vardır. Böyle ebedî bir uhuvveti tesis eden ve dualarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin ekseriyet-i mutlakası bulunan üç yüz elli milyon kardeşi, unsuriyet ve menfi milliyet fikrine feda etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt namını taşıyan ve Kürt unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüz bin defa istiâze ediyorum.” (Mektubat sh. 407)
Her insan hürdür, istediğini tercih etmekte serbesttir. “Az olsun benim olsun” mantığıyla da hareket edebilir. Ama iş gelip Müslümanlığa dayandığında aynı rahatlıkla hareket etmek çok zordur. Zira “İnsanlar hür oldular ama yine Abdullah’tırlar.” Hakikatini kulak ardı edemiyoruz.
Biz Müslümansız elbette bu gün bir buçuk milyarı aşan İslam kardeşliğini ve rengarenk milletlerden oluşan İttihad-ı İslamı terecih edenlerdeniz.
Kim neyi isterse onu tercih etsin. İsterse İslam kardeşliğini savunmayı edebiyat yapmak olarak görsün. İsterse niyet okuyarak bizi Kürt halkına demokratik haklarının verilmesini istemiyor olarak görsün. Keyfi bilir. Ama biz biliyoruz ki, biz edebiyat yapmıyoruz. Ve kimse bizim niyetimizi de okuma hakkına sahip değildir.
İslam kardeşliğini savunurken bunu Kürt haklarına engel olarak da görmüyoruz. Aksine bu fikri tam da Kürt haklarının verilmesinde en büyük etken olarak görüyoruz. İlahi bir emir telakki ediyoruz. Kardeşlik bunu gerektirir. Madem kardeşiz öyleyse eşit haklara sahibiz. Türkiye sadece Türklerin değil barındırdığı Tüm Müslüman halklarındır. Bunun içinde anayasal vatandaşlığın bir an evvel tesisini istiyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.