Ezher Alimleri Risale-i Nur’a kucak açtı

Ezher Alimleri Risale-i Nur’a kucak açtı

Mısır’daki Risale-i Nur hizmetleri ile ilgilenen Abdulkerim Baybara ile yaptığımızın röportajın son bölümü.

Röportaj: Abdurrahman Iraz-RisaleHaber


(Röportajın birinci bölümü için TIKLAYINIZ)

 

(Röportajın ikinci bölümü için TIKLAYINIZ)

 

(Röportajın üçüncü bölümü için TIKLAYINIZ)

 

4. BÖLÜM:

 

14 sene içerisinde sizi çok üzen bir şey oldu mu?

 

Hizmet, meşakkatsiz olmaz.

 

Ayrı. Fakat bir şey var ki rikkatime çok dokundu, bende iz bıraktı dediğiniz?

 

Bir kişi matbaat lisanîyle Üstad’ın aleyhinde bulundu. Başka bir zat da bir master tezi yaptırdı bir talebesine ve talebeye de şunu söyledi ‘Sana bunların aleyhinde yaz dedik. Sen tutmuşsun onlardan birisi gibi yazmışsın’ dedi. Talebe de ‘Hocam ben ne görmüşsem onu yazdım. Vicdanım el vermedi aleyhlerinde yazı yazamadım’ dedi. Ve o esnada iken Türkiye’deki bir kısım laik neşriyatın ağzı ile İslam dünyasında yaklaşık olarak 200 kişinin bulunduğu bir konferansta Nur Talebeleri aleyhinde sözler sarf etti. Ben müdahale etmek istedim. İlmi münakaşadır, izleyicilerin müdahale etmesi yasaktır, dendi.

 

Siz de oradaydınız.

 

Ordaydım. Çok mevzuları karıştırdı. Türkiye’deki bir gazetenin ağzı ile konuştu. Türkiye’nin de yakından tanıdığı bir şahsiyet. Alenen dedi ‘Ben aleyhlerinde yazı yaz dedim, sen lehlerinde yazdın.’ O esnada iken bazı kötü sözler sarf etti. Kötü dediğim menfi sözler sarf etti. O anda ben Üstad’ı müdafaa edemedim. Müdafaa etmek isterken susturuldum. O esnada talebelerden birkaçı geldi, böyle böyle diyor doğru mu, dediler. Ben de ‘ne diyeyim Allah iyiliğini versin’ dedim. O talebe de dedi ki ‘Vallahi siz haklısınız. Sizin bu kadar aleyhinizde konuşan bir adam için sen iyiliği için dua ediyorsun, o zaman siz haklısınız.’ Böyle bir hadise olmuştu.

 

ÜSTAD’IN TALEBELERİ EZHER ŞEYHİNE RİSALE-İ NUR VERDİ

 

Buna üzünülür mü sevinilir mi bilmem. Peki, seni hatırladığında çok sevindiren ne var?

 

Ağabeylerin bizzat gelip Ezher Şeyhi’ne Risale-i Nurlar’ı takdim etmeleri.

 

Ezher Şeyh’i deyince kimi kast ediyorsunuz? Rektörü mü?

 

Yok, rektör ayrı. Bu on dört senelik hizmet hayatı içerisinde bizi sevindiren, Elhamdülillah, birincisi bütün külliyatın basımının olması. Yedi sekiz defa baskısının olması. Birkaç defa panel olması.  Dokuza yakın panel oldu Mısır’da. Televizyon programları hazırlandı. Kitap fuarlarına iştirak olundu. Fakat asıl başta Sungur ağabey olmak üzere, Abdullah Yeğin ağabey, Fırıncı ağabeylerin Mısır’a gelip, Mısır’ın büyük zevatıyla, Ezher Şeyhi ile Ezher Rektörü ile Mısır Müftüsü ile görüşülüp, onlara külliyat takdim edilmesi.

abdulkerim_baybara_haberici.jpg

 

Ezher Şeyhi kim? Rektörü ayrı sayıyorsunuz şeyhi ayrı sayıyorsunuz.

 

Tabi. Az önce bahsettim Meşehat-ı İslamiye makamını tutan zat Ezher şeyhidir; ilim, fetva ciheti. Rektör ise idari kısmını alıyor.

 

Bunun protokolü nasıl?

 

Ayrıdır. Ezher şeyhinin protokolü başbakan ile aynı protokoldedir. Ezher şeyhi sadece kendisini temsil etmiyor.

 

Yani cumhurbaşkanı, meclis başkanı, başbakan ile şeyh…

 

Evet. Şeyh’ul Ezher.

 

Rektör, bunların çok arkasında.

 

Evet, rektör bunların arkasında.

 

Sungur ağabey, şeyh ile görüştü mü?

 

Görüştüler.

 

Abdullah Yeğin ağabey?

 

Yok. Abdullah Yeğin ağabey daha sonradan geldi.

 

Fırıncı ağabey?

 

Fırıncı ağabeyin rektörle görüşmesi oldu.

 

Sungur ağabey şeyhle görüştü. Nasıl olmuştu bu görüşme?

 

Evvela 1995’te az önce bahsettiğim Cemal Abdunnasr zamanındaki Ekonomi Bakanı Hasan Abbas Zeki’nin başkan olduğu Mısır Müslüman Gençlik Teşkilatı Cemiyetinin başkanı oldu bu zat. Tavsiyeleri ile Risale-i Nurlar’ın intişarını burada isterseniz büyük kültür yarışması düzenleyin, programlar hazırlayın, kitap basın, paneller düzenleyin. Bunların içinde olduğu bir program yapıldı. Ve bir yarışma tertip edildi. 1996’da yarışma neticelendi. 1997’de bu yarışmada dereceye girenlere hediyeleri, ödülleri verildi.

 

Bu, ne yarışmasıydı?

 

Büyük kültür yarışması.

 

Siz mi tertip ettiniz?

 

Yok, ben gittiğimde başlatılmıştı.

 

Yani siz dediğim; Sözler Yayınevi.

 

Evet, Sözler Yayınevi. Başta Fırıncı ağabeylerin maddi manevi çok gayreti oldu bu hususta. Sungur ağabey iştirak etti, Ali Uçar ağabey iştirak etti, Tahiri ağabey, Fırıncı ağabey iştirak etti. İhsan Kasım ağabey vardı. Suat Yıldırım vardı. Beş altı ağabey 1997’nin haziran ayında bu yarışma yapıldı. Ve Mısırlı yazarlar, müfekkireler, üniversite camiasındaki şahsiyetler. Yaklaşık 56 tane bahis vardı. Bu, 56 ayrı yarışmacıdan 1-2-3 tanesine külli miktarda - birisine on bin, birisine yedi bin, birisine beş bin dolar- hediyeler verildi. 3’ten 10’a kadar olanına kadar biraz daha düşük hediyeler –ikramiyeler- verildi ama hepsine gereken ikramiyeler verildi. Bu Risale-i Nur’un orada resmiyetine... Hatta Sungur Ağabeyin oradaki güzel bir hatırası vardı; “Bir zaman gelecek Ezher âlimleri bir meselede ihtilaf edecekler. Ya bu meseleyi nasıl çözeceğiz diye düşünecekler. Diyecekler ki; ‘Bu meseleyi kim halledebilir?’ Türkiye’de Bediüzzaman Said Nursi’nin talebeleri var, gelecekler sizi soracaklar. Hâlbuki keçeliler siz elifbayı bilmiyorsunuz.”  diye Üstad’tan böyle bir hatıra anlattı Sungur Ağabey, o Ezher âlimlerin önünde.

 

Sungur ağabey bu meseleyi o Ezher âlimlerinin önünde naklediyor öyle mi?

 

Evet.

 

Peki, tepki geldi mi?

 

Hayır, tepki gelmedi. Bilakis çok alkış topladı.

 

Yani müspet bir tepki geldi öyle mi?

 

Evet.  Prof. Dr. Sa’d Zala vardı. O da jüri heyetindeydi -kendisi Arap Dili ve Edebiyatı Dekanıydı, vefat etti Allah rahmet eylesin, kedisi çok edip ve veli bir zattı- bu zat Prof. Dr. Sa’d Zala Ali Uçar Ağabey ile birlikte 97 senesinde iki defa Mısıra ziyarete geldi. İlk geldiklerinde Said Zala hastaydı biz de kendilerini ziyarete gittik. Ali Uçar Ağabey ile birlikte ona Mesnevi Nuriye’yi takdim ettik. Aradan 3 ay geçtikten sonra Haziran ayında tekrar Ali Uçar Ağabey geldi biz de o esnada fırsat bulup tekrar bu Zatı ziyarete gidelim dedik. Mesnevi Nuriye’yi okumuş nasıl takdir etmiş diye ancak ben o esnada sürçü lisan ettim ‘Üstad Hazretleri Mesnevi Nuriye’yi Türkiye’de Türkler için yazmış’ diye. “Duuur.” dedi. “Said Nursi Türkiye’deki Müslümanlar için telif etmedi Risale-i Nurlar’ı bütün İslam âlemi için telif etti.” dedi. Sonra dedi ki “Ben Mesnevi Nuriye’yi elimden gelse ve yapabilirsem Ezher Üniversitesinde Kelam Kitabı olarak okutturmak istiyorum .” İnşallah o zaman gelecek.

 

Peki, Sungur Ağabeyi Ezher Şeyhi ile görüştürme safhası nasıl başladı?

 

Daha önceden İhsan Kasım ağabey gidip geliyordu.

 

O halde bu soruyu sormadan evvel size İhsan Kasım ağabeyi soralım. Çünkü ben yurt dışına gittiğimde birçok âlim bana İhsan Kasım ağabeyi soruyordu. Biz tanımıyor muyuz İhsan Kasım ağabeyi?

 

Şöyle söyleyelim ki İslam dünyasında İhsan Kasım ağabeyi Risale-i Nurlarla bir alem olmuş. Mesela birçok konferanslarda, toplantılarda –Allah İhsan Kasım ağabeyden razı olsun– bizlere Risale-i Nurları Arapçaya Tercüme etmesiyle biz Risale-i Nurları tanıdık. Bir de Bayram ağabeyin bir hatırasını söyleyelim. 94 senesinde Ereğli’de bir programda Sungur ağabey var, Abdullah Yeğin ağabey var, Bayram ağabey var, Ali Uçar ağabey vardı ve İhsan Kasım ağabey de geldi. Bayram ağabey dedi ki; İhsan Kasım ağabey Cenabı Hakk’ın bir İhsanıdır. Risale-i Nurlar’ı Arapçaya tercümesine muvaffak oldu. O Allah’ın bizlere bir ihsanıdır.

 

ARAP DÜNYASINA RİSALE-İ NUR LİSAN-I HAL İLE ANLATILIR

 

Bir tane de ben söyleyeyim. Geçenlerde yurt dışından geldiğimizde İhsan Kasım ağabey ile Sungur ağabeyi ziyarete gittik. Sungur ağabey dedi ki; Şu İhsan Kasım yüzünden Arapçayı öğrenemedik. Neden mi? Çünkü İhsan Kasım bize Arapçada bir şey bırakmadı. Arapça hizmetlere hep o koşturunca bize gerek kalmadı.

 

Diğer bir yönüyle de şöyle diyebiliriz ki; Biz Türk kafasıyla Risale-i Nurlar’ı Araplara okuduğumuzda ‘Bak, al bunu oku’ diyoruz ama aslında böyle demememiz gerekiyor. Bak bende çok güzel bir kitap var çok iyi istifade ediliyor sende istifade etmek istersen sende al istifade edersin dememiz gerekiyor. Yani Hutbe-i Şamiye’ deki makamdaki bir tarzda takdim etmek gerekiyor. Tahakkümvari değil de bir dersvari bir iltifat şeklinde yahut bir tevazu şeklinde. Çünkü İslam Dünyası içinden çıkmış yapısını, dokusunu biliyor, nasıl anlatılacağını, hitap şeklini biliyor.

 

Bir hatırayla bitireyim. Mısır’da içinde yazar, şair, dergide köşe yazısı sahibi olan yedi-sekiz kişilik bir heyet vardı bizde İhsan Kasım ağabey ile birlikte onlarla bulunuyoruz. Biz de bekliyoruz ki İhsan Kasım ağabey hep Risale-i Nurlar’dan bahsedecek. Fakat sustu ama Arap misafirler kendi aralarında konuştular, konuştular. Sonra dediler ki, ‘Yahu hep biz konuşuyoruz biraz da misafirimizi dinleyelim. Biraz da misafirimiz bahsetsin.’ Ağabey ‘Allah razı olsun siz konuşuyorsunuz, sizler ehl-i ilimsiniz, ehl-i kemalsiniz. Bizlere sadece sizleri dinlemek kalıyor, başka bir şey değil’ dedi. ‘Ya aslında siz haklısınız biz konuşuyoruz ama siz susuyorsunuz ve icraatları siz yapıyorsunuz. Demek ki iş konuşmakla değil de sessiz icraat yapmayla olur, siz susarak icraatlarınızı yapıyorsunuz.’ Çıkarken ağabey ‘Allah razı olsun bunu anlamışlarsa bu yeter bizim için. Yani lisan-ı hal ile Nurları anlatmak. Yoksa lisan-ı kal ile Risale-i Nurlar’ı anlatmak Arap’ın fıtratına ters gelir.’

 

Yani biz İhsan Kasım ağabeyi olduğu gibi göremiyoruz.

 

Bizim Türkiye’deki bakış açımız şu şekildedir: dershanelerde yetişmiş, nur talebesi olmalı. Öyle değil İslam dünyası açısından bakacak olursak, İhsan Kasım ağabeyi o âlimlerle oturup konuşması, diyalog kurması vs. konunun anlaşılması için ben bir hatıra daha anlatayım:

 

Ali Uçar ağabey ile birlikte 97’deki Ürdün sempozyumundayız. Sempozyum tüm gün sürüyordu. O sempozyuma da; Sungur ağabey, Osman Demirci Hoca, Ahmet Şahin Hoca, Fırıncı ağabeyi vardı, Abdurrahman hoca (Abdurrahman Iraz) vardı. Tüm gün Üstad’ı anlattılar. 2 saatte bir mola veriyorlar, yemek molası, çay molası, namaz… İhsan Kasım ağabey de mekik dokuyor bu âlimlere anlatmaya çalışıyor, bin parça oluyor anlatmaya çalışıyor. Ali Uçar ağabey Sungur ağabeyin yanına gitti. ‘Ağabey şu manzarayı görüyor musunuz? Biz Türkiye’den geldik biz misafirler birbirimize anlatıyoruz. Fakat İhsan ağabey öyle mi bin parça oluyor. Bizlerin dile ehemmiyet vermesi gerekir. Dil öğrenmemiz gerekiyor ki anlayabilelim. Bir değil binler İhsan ağabey olabilelim ki bu manzara daha da büyüsün.’

abdulkerim_baybara_haberici1.jpg

 

Enteresan bir şeydir ki Mekke’de Seyyitler Cemaatinin sohbetinde bulundum bir kaç kez. İhsan ağabeyin olduğu yerde kimse ağzını açmıyor. Çok saygılılar İhsan ağabeye ve İhsan ağabeye soru soruyorlar cevabını bekliyorlar.

 

Evet, çünkü onların lisanı halleri birdir, bir. Mesela biz oturmuş Risaleleri okurken bir itiraz oluyor, biz onların itirazlarına tahammül edemiyoruz fıtraten. Nasıl olur da Risalelere itiraz oluyor diye. İlk senelerimizde hatırlıyorum, İhsan ağabey ‘Aman onların Risalelere itirazlarına itiraz etmeyin’ derdi. ‘E nasıl yapacağız?’ derdik. Bize sadece Risaleyi okumalarını tavsiye edin, onların Risaleyi okuması yeterlidir. Okusunlar, okudukça itirazları bitecek. Hakikaten iki sene sonra o itiraz edenlerin hiçbirinin itirazı kalmadı. Biz aceleci davranıyoruz bilhassa Arap dünyasındaki zevat-ı muhteremler için çok aceleci davranıyoruz. Bir anda vermeye çalışıyoruz. Bir kere arka plan safi değil. Ali Uçar ağabeyden duyduğum bir hatıra daha anlatayım.

Ali Uçar ağabey bir gün Molla Bedrettin’i ziyarete gidiyor. Siirt’in Merkez camisinin -Ulu Camisinin- imamı. Tefsir sahibi Ebdal Beyan’ı yazan zat. Cemaatten birisi namazdan sonra gidiyor diyor ki; Hocam bana İsmi Kuddüs’ü izah eder misiniz? Bu esnada Ali Uçar ağabey de misafir oluyor ayakta duruyor. İmam da diyor ki; Cenab-ı Hakk’ı tenzih etmek, takdis etmek, kusurlardan Müberra olduğunu bilmek gibi birkaç cümleyle ifade ediyor. Fakat cemaatten o şahıs mutmain olmadı. İzah istedi. Ali Uçar ağabey de müsaade istedi ben sizin bu söylediklerinizi anlaşılacak şekilde anlatayım. Ve diyor ki 30. Lem’a’nın 1. Nüktesini hülasa ettim. Molla Bedrettin bana döndü dedi ki; Ali siz de Risale-i Nur okuyorsunuz ben de Risale-i Nurları okuyorum. Fakat ben Risale-i Nurları okurken Sahi böyle demiş, Suyuti böyle demiş, Zemahşeri böyle demiş, Sekkaki böyle demiş, Üstad’da böyle demiş diye okuyorum. Fakat siz Üstad böyle demiş diyorsunuz ve olduğu gibi kabul edip alıyorsunuz Risaleleri fark orada dedi. Şimdi bunu nereye getirdim; İhsan Ağabey karşıdakinin zihninde oynayanları biliyor, itirazları biliyor. Adam itirazda bulunduğu zaman hakkı var çünkü adam okumuş, tefsir okumuş, hadis okumuş. Üstad müdakkik değil, muhakkiktir. Diğer tefsirlerde geçen manaların aslının muvafık olanını almış muhafaza etmiş ve onu tercih etmiştir. Diğerleri de itiraz etmekte haklıdır. Çünkü batıl üzere itiraz etmiyor. Böyle okumuş diğer kitaplarda böyle geçiyor ve yanlış değil. Fakat Üstad; bir musahhih, bir müdakkik değil de bir muhakkik vazifesi gördüğünden dolayı şu zamanımıza hitap eden vechini nazara alıp o görüşü esas alıyor ve onu anlatıyor.

 

Musahhih; tashih eden, Müdakkik; tetkik eden ve Muhakkik ise musahhih ve müdakkiklerin yaptıkları araştırmaların doğru olup olmadığını tahkik edendir. Fark orada. O halde Ahşırat-ı Süleyman’ın bir Hatırasını anlatayım.

 

Ahşırat-ı Süleyman diyor ki ‘Ben okurdum. Ama kendimden başka kimseyi kabul etmezdim. Risale-i Nurlar’ı okuduktan sonra artık beni benden aldı.’ Prof. Dr. Ahşırat-ı Süleyman Cezayir Vahran Üniversitesinde. Hakikaten de öyleydi sınıfta da çok nadir bu âlim böyle demiştir diye bahsederdi. Fakat sonradan elime Risale-i Nurlar geçti okumaya başlayınca Risale-i Nur beni benden aldı, hatta talebeler bile şaşırdı hocam size ne oldu diye. Daha önce hep sizden bahsederken şimdi hep Üstad’tan bahsediyorsunuz. O geldi, Sungur ağabeye Fas’taki konferansta anlattı. ‘Böyle bir durum oldu, ben hayrette kaldım. Niye böyle oldu?’ Dedik ki ‘Risale-i Nur bir muhakkiktir. Ondan dolayı siz de bulunan mağruratı tahkik etti ve sizden aldı. O noktada Risale-i Nur’da bir Üstadlık makamı var.

 

Şimdi gelelim Sungur ağabeyi Ezher Şeyhiyle görüştürmeye…

 

Evet. Ezher Şeyhine beraber gidildi. Külliyat takdim edildi.

 

Sungur ağabey geldi, yarışmalar yapıldı, ödüller verildi.

 

Sonra randevu alındı.

 

Kim alıyor randevuyu?

 

Abdulhalil Öz aldı randevuyu.

 

Orada Profesördür değil mi?

 

Evet, profesördür. aynı zamanda nur talebesidir. Bediüzzaman Said Nursi’nin on sene bizzat hizmetinde bulunmuş talebelerinden Mustafa Sungur sizinle görüşmek istiyor, size Risale-i Nurları takdim etmek istiyor diye randevu talep edildi. Ezher Şeyhi -Allah razı olsun-  kırmadı bu ricayı. Aynı tarihte de Mısır müftüsüyle randevu oldu ona da gidildi ona da Risale- Nurlar takdim edildi.

abdulkerim_baybara_haberici.20110214170714.jpg

 

Bu randevularda siz var mısınız?

 

Vardım, evet.

 

Anlatabilir misiniz Şeyhle karşılaşmayı?

 

Protokol gereği oturması gerekirdi Ezher Şeyhinin fakat şiddetli bir tevazu gösterdi, ayakta karşıladı, kucakladı, el öpmek istedi. Ancak Ezher Şeyhi öptürmedi elini. Adettendir Ezher Şeyhi’nin eli öpülür. Külliyat takdim edildi. Ezher Şeyhi. ‘Ben, bunu Türkiye’den gelen bir hediye olarak kabul ediyorum, bağrıma basıyorum ve herkesin istifadesi olsun diye Ezher’in kütüphanesine koyuyorum’ dedi. Ve o şekilde Ezher’in kütüphanesine Sungur ağabeyin eliyle bir külliyat takdim edildi. Mısır’ın Müftülük makamına da külliyat takdim edildi. Tabi bu arada sadece Mısır’a değil hemen hemen bütün üniversitelere gönderildi, kütüphanelerine konuldu.  Bunun akabinde bir kısım doktora ve master çalışmaları başladı.

 

MISIR MÜFTÜSÜ RİSALE-İ NUR’U OKUYUNCA HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLADI

 

Sohbet oldu mu Şeyhle?

 

Sohbette daha çok Türkiye’deki durumlar konuşuldu. Biz takip ediyoruz Türkiye’yi seviyoruz, kardeşiz manasında diye. Fakat Ali Cuma’ya gidilirken Mısır’ın şimdi de müftüsüdür o zaman yeni yeni müftü olmuştu. Külliyat takdim edildi. Okuyalım tefekkür edelim diye Tefekkürname adlı Risale takdim edildi. Okurken hüngür hüngür ağladı.

 

Kim okudu?

 

Kendisi okudu ve ağladı çok duygulandı. Hatta bu zatı muhterem kendisi fakihtir. İslam dünyasında en tanınmış şahsiyetlerden birisidir. Telif ettiği kitaplarda Üstadı İçtihad risalesini referans olarak gösteriyor.

 

Kimdi? Hala yaşıyor mu?

 

Evet, hala yaşıyor ve hala müftü, Prof. Dr. Ali Cuma.

 

Öyleyse Şeyh ayrı Müftü ayrı mı?

 

Evet, ikisi birbirinden ayrıdır. İkisinin makamları ayrıdır. Meşihat makamı ayrı İftia makamı ayrıdır.

 

Fırıncı ağabey de müftüyle görüştü dediniz.

 

Evet, ben Fırıncı ağabeye ait bir hatıra anlatayım, çok ibretlidir.

Ahmet Behçet -daha önceden bahsettim Ehram Gazetesinin köşe yazarı-  Bu zat birkaç defa köşesinde Üstadı anlattı, yazı yazdı. Hatta bir defasında bir camiye gittik, imam hutbede “Allah Ahmet Behçet’ten razı olsun. Türkiye’de böyle bir kahramandan mücahitten bize bahsetti, o bahsetmeseydi biz duymayacaktık” diye Ahmet Behçet’i övdü.  Bizde bu zatı ziyarete gittik. Ben, Fırıncı ağabey ve bir-iki kardeş daha birlikte gittik. Fırıncı ağabey Ahmet Behçet’in elini öptü.

 

Yaşlı mıydı?

 

Hayır, Fırıncı ağabeyden 20 yaş daha küçüktü. Çok genç değil ama Fırıncı ağabeyden daha genç. Yanında da dergi sahibi bir zat vardı. O zata döndü ve dedi ki ‘Şu Zatın terbiyesine bakın. Yaşlı bir zat gelmiş, benim gibi adi bir şahsiyetin elini öpüyor. Vallahi Üstad onları çok müthiş terbiye etmiş bu talebeleri.’ Sonra çıkarken Fırıncı ağabey dedi ki ‘Bu zatın eli, kalemi Risale-i Nurlar’a, Üstad’a hizmet ettiği için ben o zatın elini öptüm.’ Böyle çok manidar bir şey olmuştu.

 

EZHER ALİMLERİ RİSALE-İ NUR’A KUCAK AÇTILAR

 

Bu röportaj çok güzel oldu. 14 senelik hizmeti biz burada bir-iki saate sıkıştırmaya çalıştık.

 

Ben, ağabeyleri davet ediyorum Mısır’a gelsinler, Ezher’i görsünler. Bir İslam beldesi olarak Ezher’i görsünler. İmam-ı Şafii orada, İmam-ı Suyuti orada, Ahmed-i Bedevi Hazretleri orada, İbrahim Desuki orada, İmam-ı Leys orada, İmam Buseli orada, Hasen-i Şazeli orada. Yani evliya makamıdır, evliyaların yeridir. Hz. Hüseyin efendimizin başı oradadır. Onların manevi müzaheratları devam ediyor. İlmin Kâbe’si kabul ediliyor Ezher-i Şerif. Ve âlem-i İslam’ın medreseyi umumiyesi olarak tezahür ediyor, öyledir. Hakikaten de öyledir. Ezher âlimleri mutedildir. Onlar da Risale-i Nurlar’ı kabul etmişler, kucak açmışlar, bağırlarına basmışlar. O hususta mütevazidirler. Ben de ağabeyleri Mısır’a davet ediyorum. Gelip İslam beldesinin kokusunu alsınlar.

 

Yani Mısır’a gelindiği zaman kalınacak yerimiz, medresemiz var, değil mi?

 

Var. Beş katlı hizmet binası var.

 

NURLARLA İLGİLİ NEREDE HİZMET VARSA RİSALEHABER ORADA

 

Peki, RisaleHaber hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Risale Haber’i takip ediyorum, haftada bir de olsa. Çünkü internet ile fazla vakit harcamamaya gayret ediyorum. Uluslar arası görüşmeler açısından, irtibat açısından değerlendiriyoruz. Allah razı olsun bu hizmeti başlatan ağabeylerden. Bir derece açık hava medresesi diyelim RisaleHaber’e. Nurlar ile ilgili nerede bir hizmet varsa kendi hizmetleri gibi telakki edip, kucaklayıp neşretmelerine ben sadece tebrik ve takdirden başka bir şey diyemiyorum. Cenab-ı Hakk daha külli istifade ettirsin. 

 

Allah razı olsun. Şu ana kadar bir sıkıntı ile karşılaştınız mı?

 

Yok, böyle bir sıkıntı yok. İnşallah bu istikamet çizgisinde de devam eder.

 

(Son)