M. Nuri BİNGÖL

M. Nuri BİNGÖL

Fani alemden baki alemlere rıhletiniz ve kabrinizin yeri (2)

Mezar Yerinizin Bilinmemesi Vasiyetinize Rağmen Urfa’ya Defin İşleminiz (23 Mart 1960 Çarşamba)

Vefat haberinizi  alan binlerce Urfalı otelin önüne akın akın gelerek önündeki meydanı doldurdular. Bütün illere telgrafla, telefonla vefat haberiniz duyurulup, sevenlerinizin alakasına, yetkililerin ilgisine sunuldu.
Mehmet Hatiboğlu ve diğer Urfa ileri gelenleri, "Üstadı Dergâhta yıkayacağız ve oraya defnedeceğiz" diye karar aldılar. Bu bir bakımdan yasa atıcı, bir bakımdan verdiğiniz muştuların “ tahakkuk”  zamanının yaklaşması açısından beklenen, o anki hükumet için “ Ben gittikten sonra fazla kalamayacaklar.” ihbarın sebebiyle idaredekiler için telaşlandırıcı haber Türkiye'nin her yerinden binlerce, on binlerce insanın  bir sel dalgası halinde Urfa'ya akmasını sağladı. Talebelerinizin bütün ısrar ve ikazlarına rağmen Urfalılar, ayaklarına kadar gelmiş nimeti tepmeyerek, Şeyh Müslim isimli mübarek bir zata rüya âleminde söylendiği habere dayanarak Urfa’ya defnetmeye karar veriyorlar.  (age. 445)

Sizin Urfa’ya geleceğinizi ihbar eden rüyanın hikayesi şöyledir:
“Bu iki kubbeli türbe hakkında Urfa'da dolaşan rivayetlere göre Şeyh Müslim isimli bir zat 1954 yılında Dergâhı tamir ettirdiği sırada, ayrıca kendisi için de bu iki kubbeli yeri yaptırıyor. Sonra rüya âleminde ona şöyle deniliyor:  "Sen kendine başka bir yer yaptır. Buranın sahibi vardır. Buraya o gelecektir." Rüyada bu emir kendisine iki defa tekrar ediliyor. Bu rüya üzerine Şeyh Müslim burasını boş bırakıp kendisine umumî mezarlıkta bir yer hazırlattırıyor. İşte Bediüzzaman Said Nursî, Dergâhtaki bu kabre defnediliyor.”  ( age. 445)
23 Marta Çarşamba günü öğleden sonra teçhiz ve tekfin işleriniz  yapıldı. Kutlu ve Meşhud cenazeniz Halilürrahman Dergâhında yıkandı.
 Bu esnada  naşınızın  üstünde yüzlerce, binlerce ak kanatlı güvercinler uçuşuyordu.Hafiften yağmur yağıyordu; naşınızı teşyi etmeye gelenleri incitmek istemezmiş gibi…
“ (24 Mart 1960 Perşembe)
Urfa Valisi Şerafeddin Atak, Halilürrahman Camiinde kabrini hazırlattı. Cenaze namazı, Vali, Belediye Reisi ve onbinlerce insanın iştirakiyle Ulu Camide kılındı.
Okullar tatil gibi, dükkânlar kapalı. Sokaklarda kimse yoktu. Herkes cenazeye iştirak etmişti. Ulu Camiden Dergâha kadar olan bir buçuk kilometrelik yol iki saatte alınabildi. Bediüzzaman'ın tabutu eller üstünde, parmaklar üstünde, başlar üstünde Dergâha getirilip oradaki iki kubbeli lâhde defnedildi.”  ( age. 445, 167. M. Salih Suruç. "Ölüm ve Molla Abdülhamid Efendi" Yeni Asya, 28 Aralık 1973.) 

Kabrinizin 1960 İhtilal  Hükumeti Tarafından Meçhule Götürülmesi
11 Temmuz 1960 Pazartesi günü  kardeşiniz  Abdülmecid Ünlükul vilâyete çağrılıyor.
"-Kardeşin Said Efendi'nin cenazesini Urfa'dan nakledeceğiz" denilir;  "Siz istemiş olacaksınız. Şu kâğıdı imza edin."
"-Benim böyle bir isteğim yok."  diye cevaplıyor kardeşiniz.
 "Hadi çok uzatma, burayı imza et.” ( Eşref Edip. "Merhum Bediüzzaman'ın Kabri Hâlâ Gizli mi Kalacak", Bugün, 22 Aralık 1967.)
“ Abdülmecid Ünlükul'un Muzaffer Arslan'a anlattığına göre, Cemal Tural ile beraber Abdülmecid Ünlükul askerî bir uçakla Urfa'ya gelirler.
Urfa askerî birliğinde Cemal Tural ve Abdülmecid Ünlükul'u karşılarlar. Cemal Tural kendilerini karşılayan bir albaya "Bu zat Said Nursî'nin kardeşidir, istirahatını temin edin, namazlarını rahatlıkla kılsın. Şayet diğer subay ve erlerden soran olursa subaylardan birinin babasıdır, dersiniz" diye emreder. O gün bir subay da Urfa'dan Diyarbakır'a giderek galvanizli bir tabut yaptırıp getirmiştir.” ( age. 455) 
Ertesi gün yani 12 Temmuz 1960 Salı günü, gece saat 00.30'da askerî kuvvetler Urfa'ya geldiler. Şehirde elle tutulacak  derin bir sessizlik vardı. Ortalıkta hiç kimse görünmüyordu, herkes uykudaydı. O gün bekçilerin yerini asker  ve jandarmalar almıştı. Şehrin bütün mühim yerleri askerler ve zırhlı vasıtalar tarafından tutulmuştu. Saat 01.00'de de Halilürrahman Camii sıkı bir kordon altına alındaydı.
Er, Muşlu Boksör Yusuf'un anlattığına göre, parçalanan mezardan mübarek  naaşınız bozulmamış olarak çıkınca, oradaki erler: "Bu zat şehitmiş. Bunun mezarını açmak günahtır" diye kendi kendilerine konuşurlar.
Emekli Pilot Astsubay Ali Demirel'in bize anlattığına göre, Pilot-Astsubay Ahmed Kırlay'ın kullandığı C 47 askerî uçağı Afyon havaalanına iner. Tabut orada geceleyin askerî bir vasıta ile Abdülmecid Ünlükul ile beraber Dinar-Baladız üzerinden Isparta istikametine götürülür. ( age.  455) 

 

Kendi Mezar Yerinizle  İlgili Beyanlarınız
Vefatınızdan elli yıl önce Şarkı gezerken Nusaybin'e düştü yolunuz. Orada Mollazâde lâkabıyla tanınan bir zatla görüştünüz.  Mollazâde  hasta olduğu için, çok üzülmekte ve merak etmektedir. Mollazâde'yi teselli ederek, üzülmemesini söylediniz. Görüşme esnasında ona tam üç defa "Sad ola",  yani "Sen yüzlüksün, yüz yaşayacaksın, hiç üzülme. Ben Urfa'da vefat edeceğim. Zamanın hükûmeti telâşlanacak ve korkacaklar" dediniz.  (age: 465) Mollazâde'den bu nakledilen  hadiseyi Dr. M. Yaşar Çil'le, talebeniz Abdülkadir Badıllı bizzat dinlediler. ***
"Bu zamanda şahsiyet cihetiyle insanlara zarar verecek haller var. Risale-i Nurun mesleğindeki azamî ihlâs için bu hastalık verilmiş. Çünkü, bu zamanda şan, şeref perdesi altında riyakârlık yer aldığından, azamî ihlâs ile bütün bütün enaniyeti terk lâzımdır. Dostlar uzaktan ruhuma fâtiha okusunlar, mânevî dua ile ziyaret etsinler. Fâtiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risâle-i Nurdaki azamî ihlâs ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir mânevî sebep hissediyordum. Kendini Risâle-i Nura vakfetmiş olan yanımda bulunanlardan nöbetle birer adam kabrimin yakınında bulunup da mânâyı, lüzumsuz ziyarete gelenlere bildirsinler." ( Emirdağ Lahikası, c.2, s. 169)

Bugünkü söyleyişle şöyle buyurdunuz: “ Bu zamanda kişilik cihetiyle insanlara zarar verecek bazı durumlar var. Nur mesleğindeki büyük ihlas için (şimdiki maddi) hastalığımın verildiğine kaniim. Çünkü, bu zamanda şan, şöhret, şeref perdesi altında ikiyüzlülük ve yapmacık hareketler bulunduğundan, ihlasın büyüklüğü gereği benliği ve kendi şahsiyetini öne sürmeyi tamamen terk etmek lazımdır.( Bu yüzden mezar yerim bilinmemelidir.) Dostlar uzaktan benliği, kibri terk hususiyeti  için buna bir mânevî sebep hissediyordum. Kendini Risâle-i Nura vakfetmiş olan birer adam kabrimin yakınında bulunup bu sebebi lüzumsuz ziyarete gelenlere bildirsinler." ( Emirdağ Lahikası, c.2, s. 169)
***

Yine vefatınızdan üç-dört yıl önce şiddetli hastalıktan kıvranırken, yanınızda bulunan talebelerinize  şunları söylediniz:
"Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir-iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men'eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor."
"Kabri ziyarete gelenler, fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binaen kabrinizi ziyaret etmeyi menediyorsunuz?" diye itiraz edenlerine de:
"Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki firavunların dünyevî şan ve şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri ( firavunların heykel, resim ve mumyalarla insanların dikkatini) kendilerine çevirmeleri gibi, enaniyet ve benlik,  verdiği gafletlere  heykeller ve resimler ve  ve gazetelerde nazarları mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismiyle ( harf gibi gösterdiği manadan görünüşteki manasına) tamamen kendilerine çevirmeleri ve uhrevî istikbâlden ziyade dünyevî istikbâli ( ahiretteki ebedi gelecek yerine dünyayı ilgilendiren geleceği)hayal edinmiş olmaları ile, eski zamandaki lillah ( Allah rızası)  için ziyarete mukabil, ehl-i dünya kısmen bu hakikata muhalif ( dünya ehlinin bir kısmı bu gerçeğe zıt )  olarak mevtânın ( ÖLÜNÜN)  dünyevî şan ve şerefine ziyade ( daha fazla)  ehemmiyet verir; öyle ziyaret ediyorlar. Ben de Risale-i Nurdaki azamî ihlâsı kırmamak için o ihlâsın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum. Hem Şarkta, hem Garpta, hem kim olursa olsun, okudukları fâtihalar o ruha gider.

"Dünyada sohbetten beni men'eden ( engelleyen)  bir hakikat cihetiyle, vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle men'etmeye mecbur edecek" der. (Emirdağ Lâhikası, s.173.)
Bu vasiyetinizi  talebelerinizden Bayram Yüksel ile Ceylân Çalışkan kaleme almışlardır.
“ Ayrıca arkasından "Hazret-i Ali'nin kabri nasıl gizli ise, benim de kabirmi kimsenin bilmediği bir yere defnedersiniz. Size bunu emrediyorum, vasiyet ediyorum" diye de ilâve ederek son arzu ve vasiyetini böylece tebliğ eder.” ( age. 170) 
Vefatınızın  tarihini bildiriyorsunuz EDDÂİ Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde* Said'den yetmiş dokuz emvât bâ-âsam alâma.** Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş. Beraber ağlıyor hüsran-ı İslâma. Mezar taşımla pür-emvât enindar o mezarımla Revanım saha-i ukba-i ferdâma. Yakinim var ki istikbal semâvâtı, zemin-i Asya Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-yı İslâma. Zira yemini yümn-ü imandır Verir emn-ü eman ile enama...”
Vefatınızdan 37 yıl önce 1923’te neşrettiğiniz Lemaat adlı eserinizde bulunan bu mısralar vefat tarihinizi  ve mezarınızın yıkılacağını bildiriyordu. "Her senede iki defa cisim tazelendiği için iki Said ölmüş demektir. Hem bu sene Said yetmiş dokuz senesindedir. Her bir senede bir Said ölmüş demektir ki, bu tarihe kadar Said yaşayacak."  ( Sözler, s.737.)
***
Kabrinizde rahat uyuyunuz; talebelerinize gösterdiğiniz bütün  “müsbet” hedeflere varılan bugünlerde eminim ki “ kabrinizden bakıp tebessüm” ediyorsunuzdur. ( Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 55)
(Yukarıdaki satırlarım, Erguvan Yayınevi’nce neşredilen “ 47 Yıldır Mezar Yeri Tartışılan Nur Üstad” kitabımdan alınmıştır.)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.