Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Mesut ENDER-ARAŞTIRMALARIN DİLİ

Faydasız insanlar çağı

Faydasız insan kimdir? Umutsuz, lüzumsuz, densiz, budala

Okuma Süresi: 10 Dakika

Biliyorum; başlığı okuyunca zihninizde bir sürü insan ve onların silueti canlanıverdi.

Ama aşağıdaki gibisi gelmemiştir:

Geçmiş zamanların birinde bir padişah, ‘Ülkemin en yetenekli insanını bulun’ diye vezirine ferman buyurmuş.

Vezir aylarca aramış taramış, sonunda bir köyde dikiş iğnesini üç metre ileriye dikip, dikiş ipliğini iğneye doğru fırlatarak iğnenin deliğinden geçiren birini bulmuş.

Vezir büyük bir sevinçle adamı alıp padişahın huzuruna getirmiş.

Adam, yeteneğini padişahın huzurunda sergilemiş.

Padişah çok şaşırmış ve bu adama yeteneğinden dolayı 100 altın verilmesini emretmiş. Hemen 100 altın vermişler.

Padişah “Şimdi de 100 kırbaç vurun” deyince herkes şaşırmış.

Padişah, adama sebebini açıklamış: “100 altın böyle zor bir yetenek edindiğin için, 100 kırbaç ise böyle gereksiz bir yetenek edindiğin için...”

Faydasız İnsan Kimdir?

Sizin hiç mi olmadı; lüzumsuz bir insanın, lüzumsuz bir sorusuna, lüzumsuz cevap vermek zorunda olduğunuz anlar?

Can sıkıcı, en masumu patavatsız, asalak ve sünepe tipler.

Bazen kendimi de öyle görmüyor değilim; bu bir tevazu filan değil!

Ben, kendime, aileme, içinde yaşadığım arkadaş gruplarıma, dostlarıma, hayatıma girmiş insanlara, sokaktaki vatandaşa, tüm insanlığa, tabiata, coğrafyaya, hatta delindiği söylenen ozon tabakasına bile bir faydam var mı, diye kendimi sorguluyorum;

  • Hem faydam yok, hem de duramayıp işini yapanlarla uğraşıyorum.
  • Bulunduğum ortamdaki insanların rekabet damarlarını köpürtüyorum.
  • Takım arkadaşlarıma “Önce ben!” diyerek tahakküm ediyorum.
  • Çevremdeki insanların çalışma azmini kırıp, onları tembelliğe iteliyorum.
  • Hiçbir katkım olmadığı gibi, önüme gelen her şeyi eleştiriyorum; yani dedikodu yapıyorum.
  • Üstüme düşen sorumlulukları yapmak yerine benimle alakası olmayan işleri dert ediyorum.
  • Dar dairemdeki görevlerimi yapmak yerine, geniş dünyadaki vazifem olmayan işlerle ilgileniyorum.
  • Kendi sosyal hastalıklarımı iyileştirmeye çalışmak yerine başkalarının hastalıklarıyla ilgileniyor, sonra da kendimi hamiyet sahibi biri olarak zannediyorum.
  • Arabamla giderken trafik kurallarını yiyip içip tüketiyor; çöpe dönen kuralları tükenmiş sigara izmariti gibi yola atıyorum.
  • Acayip uyanık ve kurnazım; her kapıyı açar, her deliğe girerim
  • Kul hakkının önemi hakkındaki vaazı camide huşu içinde dinliyorum; çıkarken ayakkabımı giyip giderken, kul haklarını camide bırakıyorum.
  • Zekâtımı vermiyorum; neden vereyim ki, çalışıyorum, zekâm da var, fakirlerle aram hiç yok. Onlar da çalışsın kazansın, diyorum.
  • Başkaları açlıktan ölürken, evden her gün poşetler dolusu ekmek ve yemek artıklarını kedilere ve köpeklere hayır hasenat niyetiyle çöpe atıyorum

Söyler misiniz; şimdi ben faydalı bir insan mıyım; yoksa bir zehr-i katil mi?

***

İşte ben; tam da bu asrın; “Faydasız insanlar çağı” nın bir meyvesiyim.

Oysa meyvesiz ağaç kesilir, üretmeyen fabrikayı, “Fabrika sahibi bütün bütün kırıp dağıtır”.

Benim gibi milyonlarca, hatta milyarlarca insan var şu dünyada “hiçbir işe yaramayan!”

Ya da neye yaradığı bizce bilinmeyen…

Özellikle 20. yüzyılda bunlardan tonlarcası vardı; dünyayı kana buladılar, gittiler.

Milyonlarca lüzumlu insanı; kadınıyla çocuğuyla katlettiler.

Sonra oturup, yenilecek insan kalmadığı için birbirlerini yediler.

Hepsi de Pirus zaferi elde etmişti.

Aman Allah’ım ne dehşetli zamanlardı.

Zaten 20. yüzyıl, yok oluş ve felaket çağı olarak nitelendi.

20. asır tüm zamanların pisliğini bir anda kustu.

“Ey helaket ve felaket asrının adamı…” cümlesiyle başlayan metni;

“Ey, işe yaramaz, hodgam, bencil, kibirli, katil, hırsız, ırkçı, menfaatini toplumun tahribinde gören, lüzumsuz insanlar çağının adamı…” olarak da okuyabiliriz:

Sahi; zekâlarını gücün eline teslim edip yüz milyonlarca insanın ölümüne sebep olan savaşları çıkaran bu zalim ve lüzumsuzlar güruhu değil mi?

Sahi; sanayi ve üretim aşkına tabiatı yok eden sözüm ona “Girişimci” denilen şiş göbekliler bu gereksiz adamlar değil mi?

Sahi; tabiata hükümran olma iddiasıyla, tabiattan kopardıkları insanı tabiat katili yapıp, sonra da boynuna astıkları baltalar değil mi o bindiği dalı kesen budalalar?

Sahi; “Bu çok garip ve tam muntazam, menfaattar fabrikayı mahsulâtsız, neticesiz, işsiz, muattal, karmakarışık olarak şuursuz tesadüflerin oyuncağı ve sağır tabiatın ve kör kuvvetin mel'abegâhı ve umum zîşuurun matemhanesi ve bütün zihayatın mezbahası ve hüzüngâhı suretine” çeviren değil mi bu kravatlı ahmaklar?

Eşkiyanın dünyaya hükümdar olduğu nerede görülmüş?

Kendi okurunu yetiştirmede adaşı Nurs’lu Said’e benzeyen, mütevazı edebiyatçı Sait Faik Abasıyanık’ın “Lüzumsuz Adam”  hikâye kitabında ele aldığı ve müşteki olduğu o sevimsiz herifler değil mi?

Bürokrasinin olmadık yerinden bir torpil mancınığıyla fırlatılıp layık olmadığı bir koltuğa sıkıca tüneyen karga mizaçlı tipler değil mi Abasıyanık’ı dertlendiren adamlar?

Bütün günleri aynı faaliyetler çerçevesinde geçen, sıradan yaşayan, zoraki mutlu görünen, hayatının sonunda pişmanlıklarına boğulup ölen tipik memur Mansur bey gibi niceleri yok mu çevrenizde?

Nurs’lu Said’in, “Lüzumsuz ve faydasız insanları lüzumlu ve faydalı bir hale getirmek” gibi bir derdi, bir özelliği vardı.

Onun için “Said”i diğer Sait’lerden ayıran sır buydu!

Said, faydasız insanlar güruhunun çıkardığı iman yangınını söndürmeye koşuyordu.

“Sen şuna buna niçin sataştın?” diyenlere, alevleri göklere yükselmekte olan iman yangınını gösteriyor, evladı yanan, imanı yanan bir şefkat kahramanı olarak o müthiş yangını söndürmeye, gençlerin imanımı kurtarmaya koşuyordu.

Hedefine o denli odaklanmıştır ki, yolda ona çelme takmak isteyen lüzumsuz adamlara bile aldırış etmiyordu.

Onun işi gücü vardı; kalkıp bir de dar düşünen, ufuksuz, bedbaht insanlarla mı uğraşacaktı; hayır onun hiç vakti yoktu.

Bu sadece bir zaman kaybıydı.

Becerin var ve sen onlarla kuru kuruya övünüyorsan ömrün boşa gidiyor, lüzumsuz hale geliyorsun; “kalk da uyar”, o becerinle o azlara yardım et, faydalı insan ol!

Karanlığa ve karanlık adamlara, yürüyen mezarlara muhatap olup küseceğine, gelecekteki Said’lerle konuşmayı tercih eden, o karanlık yıllarda kalkıp bir mum yakan da Nurs’lu Said ol!

Dahası o, “'Tuh asrın gayretsiz adamlarına!' denildiği zaman, yüzümüze tükürükleri gelmemek veyahut silmek için” Risale-i Nur’ları yazdığını söylemişti.

Dahası o, “Kırk-elli sene sonra, seyyie, fenalık işleyenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nüfus-u İslâmiye’nin hukukuna tecavüz olur. Kırk-elli sene sonra çok misalleri görülecek.” demişti ya; şimdi teknolojinin maharetiyle o günleri yaşamıyor muyuz?

Şimdiki faydasız insanları faydalı hale getirmek için bir şeyler yapılmazsa, gelecek de bir gün gelecek ve kabak başımızda patlayacak!

Zaten şimdi yaşadığımız bela ve musibetler de geçmişteki lüzumsuz ve faydasız insanların faydasız işlerinin birer meyvesi değil mi?

Hep böyle mi yaşayacağını sanıyorsun?

Zaman sessiz bir testeredir.” demişti Kant, Said’i haklı çıkarırcasına.

Zeki Hırsızlarız Hepimiz!

Hırsızın biri, gecenin karanlığında testere ile bir dükkânın asma kilidini kesmeye çalışıyormuş.

Oradan geçmekte olan saf dirik bir gece bekçisi hırsızı görmüş ve “Hey, sen ne yapıyorsun, orada?” diye sormuş.

Hırsız pişkin bir gülümsemeyle “Ne mi yapıyorum; keman çalıyorum!” demiş ve eklemiş, “Yaklaş ve dinle!”

…Ve hırsız testere ile kilidin demir halkalarını kesmeye devam ederken, bekçi, “Öyle de bu kemanın sesi niye çıkmıyor?” diye sorunca, hırsız;

“Bunun sesi yarın çıkar!” demiş.

Biz bunu yaşamadık mı; Türkiye’nin en karanlık ikinci çeyreğinde, ekilen zakkum tohumları hiçbir kayıt ve hürmet tanımayan anarşistlik mahsulünü vermedi mi? (5. Şua),

Karanlıklar yırtılsa da, hâlâ tam aydınlık (fecr-i sadık) ufukta görünmüyor şimdilik.

Lüzumsuz faydasız insanların en kötüsü, insanlar üzerinde makam mevki sahibi olup söz sahibi olanlardır.

Çünkü bu tür insanları tenkit etmek de taklit etmek de kötüdür. Tenkit etsen kargaşaya sebebiyet verirsin, taklit etsen kötü durum yaygınlaşır.

İki ucu …lu değnek gibidir. Tutacak yer bulamazsın.

Liderler böyle kavşaklarda kendini gösterir.

Böyle durumlarda yapılması gereken sivil itaatsizliktir.

Tıpkı Bediüzzaman’ın müsbet hareket çizgisi gibi.

Böyle zalim lüzumsuzlardan biri de Osmanlı dönemimin Halet efendisidir. Onun için kullanılmış şu söz hala söylenir:

Ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur, Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur

Tamircilik Zor Zanaat; Tamircilerin İşi Zordur.

Tahribin kolay olduğu bilinen bir gerçek, oysa tamircilik zor zanaattır.

Faydasız insanların yakıp yıktığı çağın kapısı kapanmalı, yerine “Sâlihat çağı”nı açmalıyız.

Fatih’in İstanbul’u alıp, ortaçağı kapatıp yeniçağı açması gibi bir fetih olmalı bu!

Aklın ve fennin hükmettiği asırda, bilgiyi yönetemeyen insanlar da faydasız insanlar sınıfına girecek.

Faydasız ve lüzumsuz insanlar çağını dönüştürmenin temel yaklaşımında sır, “Asr” suresinde yatıyor.

“Asra yemin olsun ki, iman edenler, salih amel (sâlihat) işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler dışında, insanlar mutlaka ziyandadır.”

“Faydalı İnsan” (Salih=Mahir) Modeli ile Sâlihat Çağı Başlatılmalı!

Faydalı ve sâlih insan, “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.” Hadis-i Şerifinin temsilcisidir.

Eğitimin bir fonksiyonu, din ve dünya, salâhat ve maharet (beceri) dengesini iyi kurabilen, bu yönde davranış geliştirebilen kuşaklar yetiştirmek değil midir?

Hem ahlaki donanımı mükemmel ve hem de uğraştığı sanat alanı mükemmel insanların oluşturulduğu toplum sizce de ideal değil midir?

Ancak bu konuda insan kaynağı yetersiz ise dünya açısından işini iyi bilen, mahir, becerisi yüksek bireyler yaptıkları işi nedeniyle tercih nedeni olacaktır.

Çünkü bir nitelik olması gerektiği yerde değilse, olması gerektiği yerde istihdam edilmezse atalet ortaya çıkar. (Çiftçi, B. Eğitimde Yeni Paradigmalar, Merak Yayınları – Nursi, Münazarat, e-Risale, 453/625)

Bu hakikat, Hz. Peygamber’in (sav) meşhur hadis-i şerifinde,  “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.” hadisinde yer alan gerçeklerdir.

Tüm dünya âkillerinin, düşünürlerinin, eğitimcilerin, sosyologların ideali bu değil midir?

“İyi insan” yetiştirmek!

Biz buna “Salih” insan yetiştirmek diyelim.

Amacım tarihi kökleri olan “faydacılık” (Utilitarianism)  felsefesini anlatmak değil elbette.

Ancak şu kadarını bilmekte yarar vardır:

İlk faydacı düşünürlerden Richard Cumberland (1631–1718) ve John Gay (1699–1745) gibi dini alanda faydacılığı işleyen düşünürler, Allah tarafından onaylandığı için insan mutluluğunu teşvik etmenin bizim görevimiz olduğuna inanıyorlardı.

John Gay, insanların yükümlülük altına girme yollarını (“şeylerin doğal sonuçlarını”, erdemli olma yükümlülüğünü, kanunlardan doğan medeni yükümlülüklerimizi ve “İlahi otoriteden” doğan yükümlülüklerimizi algılayarak sıralamışlardır. (https://plato.stanford.edu/entries/utilitarianism-history/)

Bu düşünce, İslam düşüncesinde güzel-çirkin, hayır-şer fikrinin kaynağının, Allah’ın, bir şeye güzel dediği için o şeyin güzel olduğuna ilişkin düşünceye benzemektedir.

Faydalı insanlar işte Allah’ın hoşnut olacağı işleri yapan salih insanlardır.

Salih insan yüksek himmet sahibidir. “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir.”

Salih insanlar “Ferid” makamına mazhardırlar. Diğer insanlardan ayrılan özellikleriyle etraflarını aydınlatırlar.

Kur’an şakirdinin özelliklerini taşırlar (12. Söz)

Görünmedikleri ve bilinmedikleri halde insanların hizmetindedirler.

Salih insan, “Ferid” olarak (ehadiyet aynasında) halktan ayrılan özellikleriyle bağımsız; şahıs olarak (vahidiyet aynasında) diğer insanlarla ortak yönleri nedeniyle halkla iç içe olan insandır. (Kastamonu Lahikası, 120. mektup)

İlginç bir şekilde alıntıladığım bu düşüncenin yer aldığı e-risale kaynağını hazırlayıp istifademize sunan kardeşimiz Ali Fuat Arslan’a rahmetler diliyorum.

Şahsen tanışma fırsatım olmadı; lakin www.erisale.com 'un programlayıcısı mühendis merhum Ali Fuat Arslan; işte o sâlih insanlardan biriydi.

Faydalı insan modeliydi Ali Fuat.

“İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.” Hadis-i şerifinin temsil etmişti.

Çünkü faydalı insan, yeteneklerine uygun rolleri yapabilen insandır.

Faydalı insan, himmet düşüncesi olan, başkaları için de yaşayan insandır.

Şefkatli ve merhametlidir.

Empatiktir.

İletişimi güçlüdür.

Ya lüzumsuzlar?

Bir dostumdan veciz bir söz işitmiştim:

“Lüzumsuz insanlar kalitesiz fotoğraf gibidir; büyüttükçe kalitesi (çözünürlüğü) düşer.”

Fena ve fâni adam Yılmaz Güney bir film repliğinde, “Silahı bilmem ama boş insanı şeytan doldurur.” demişti.

Sosyal hayatımızda “faydacılık” kavramı ne yazık ki, “çıkarcılık” olarak anlaşılıyor.

“Senin bana faydan yoksa benden uzak dur!” düşüncesidir bu.

Zarar gördüğü birine, “sana faydam olmuş muydu? diyerek, zararı, faydalı olma sonucuna bağlayan bu zihniyet de sakattır.

Herkese çıkarı kadar değer veren ve buna bir “network” adını veren kapitalist yaşam tarzının bir insan modelidir bu türler.

İşte Lüzumsuz insan tiplemelerinden birkaç örnek:

  1. Yollara ve sokaklara çöp atanlar! Etrafınızı temizleyemiyorsanız, lütfen daha fazla kirletmeyin.
  2. Kadınlara saygı duymayan insanlar. Bunların büyük ölçüde faydasız olduğunu söylemeliyim!
  3. Bir iş yapmayan ama sürekli çenesi çalışan dedikoducular! Evet, orada böyle bir tür var. Sadece kenarda duruyorlar ve yapılan her işi ve herkesi eleştiriyorlar!
  4. Süfyanist düşünenler; sadece kişisel çıkarları için nefret yayan insanlar. Bunu yapmak için birçok ortam buluyorlar; mevzuları ise çoğu kez din ve kültürdür.
  5. Dinleme özürlü ama tartışan insanlar! Bunlar da gerçekten sinir bozucudur.
  6. Herkesi yargılayacak bir kusur bulan kişileri. Size, başkası hakkında bir şey söylediklerinde asla inanmayın.
  7. Trafik canavarları ve sebepsiz yere kornaya basan insanlar! Trafiğin kornayla açılacağını sanan magandalar!
  8. İnsanlığın gelişimine doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir katkısı olmayan, ancak sürekli olarak “Bize başarı yolunu gösterecek motivasyon konuşmaları yapan” kişilerdir bunlar.
  9. “Rabbena hep bana!” diyenler.
  10. “Neme lazım başkası düşünsün, başkası yapsın.” diyenler.
  11. Her birimiz, her birimizin sahip olduğu eşsiz yeteneklerle toplumun ve bir bütün olarak insanlığın iyileştirilmesi için bir şeyler yapmaya çalışırsak, o zaman Dünya kesinlikle evrende yaşanacak en iyi yer olacaktır.
  12. Soru, tüm insan varoluş sistemi için çok önemlidir. Öyleyse, en işe yaramaz insan kim? Benim bakış açıma göre, sadece tek bir kişi için yaşayan en yararsızdır.
  13. Her şeyin bir veya başka bir şeye bağlı olduğu bir sistemle donatılan kainatta başkalarına yardım etmeyi düşünmeden yalnızca kendisi için yaşayan inşalar bunlar bana göre en işe yaramaz kesimdir.

Okuma ödevi: Size göre işe yaramaz, faydasız, lüzumsuz kişilerin başka hangi özellikleri vardır? Cevabınızı yazının sonundaki “Yorum” kısmına yazar mısınız?

Kâhin Harari’nin “İşe Yaramaz” İnsanları

Baştan bu bölüme kadar “Faydasız” kavramını mecazi anlamda kullandık; şimdi ise gerçek anlamdaki “işe yaramaz” insanlardan söz edelim.

İşe yaramaz insanlar dediğimde, “bir mesleği olmayan”, olsa da “iş bulamayan”, “niteliksiz”, reel olarak işe yaramayan insanları kastediyorum.

Yuval Noah Harari, farklı verilerden elde ettiği öngörülere göre, insanlığın geleceğini tahmin etmeye çalışan bir akademisyen yazardır.

Yapay zekânın gelişimi ile birlikte yakın gelecekte insanların amaçsız ve faydasız hale geleceğini iddia etmişti.

Yazarın “Homo Deus: İnsanlık Geleceğinin Kısa Özeti” kitabında, gelişen teknolojinin insanlar üzerindeki muhtemel etkilerini ele alarak, yapay zekânın gelişimi ile birlikte, insanların bir süre sonra ‘işe yaramaz’ hale geleceği yönünde bir öngörüsü oldu.

Harari’ye göre insanların iki farklı yeteneği var:  Fiziksel yetenekler ve Bilişsel yetenekler.

Sanayi Devrimi ile birlikte insanların fiziksel yeteneğine çok ihtiyaç kalmadı.

Kas gücü gerektiren pek çok iş artık makineler kullanılarak çok daha kolay bir şekilde yapılabiliyor.

Bu sebeple insanlar, kendilerini makinelerden ayıran alana, yani bilişsel yeteneklerini sivriltmeye yöneldiler. Bu defa, bilişsel kapasitesini artıran insanlık yapay zekayı geliştirdi. Şimdilik çok yeni bir teknoloji olan yapay zeka, başarabildiği işlerle şimdiden bazı iş kollarını tehdit etmeye başladı bile.

Harari’ye göre bu gelişmeler çok hızlı gerçekleşecek ve bugünün çocukları, büyüdüklerinde bu gelişmelerden etkilenecek. Çocukların 20 yaşında üniversitede öğrendiği her şey 40 yaşında geçerliliğini yitirmiş olacak.

Bu süreç sonucunda işe yaramaz bir insan sınıfı ortaya çıkacak.

Yazara göre bu ‘işe yaramazlık’ tanımı mecazi anlamda değil, hakiki anlamda, işsizlik anlamında reel hayatın bir gerçeği olacak.

“İşe yaramak” kavramından kasıt ise gerçekten bir iş yapmak için insanlara duyulan ihtiyaçtır. Özellikle işlerin robotlar tarafından yapıldığını düşünün; insanları bekleyen en büyük tehlikenin amaçsızlık olduğu ortaya çıkacaktır.

Ancak amacı olanlar için bu bir fırsattır.

Harari, insanların sabah yataktan kalkmak için bir sebep bulamamasının herkesi bir boşluğa iteceğini ve bu boşluğun ilaçlar, sanal gerçeklik ve eğlencelerle giderilmeye çalışılacağını da öngörüyor.

Harari’nin dediklerini Kovid-19 pandemi sürecinde evde kaldığımızda anladık.

Evden iş yapmış olsak bile, evde kalmak, ortalama 100 metrekarelik bir alanın kıskacında işsiz kalmak, sıkılmak ve işe yaramaz duruma doğru sürüklenmenin ilk tecrübelerini de yaşamış olduk.

Bu dediklerim geneldir; sanal alemi bir uzaktan medrese (e-medrese) haline çeviren tamircileri göz ardı ederek söylüyorum bunu.

Harari’nin bu kehaneti sağlam verilere dayanmıyor değil; haklı da çıkabilir.

İlahi iradeye uyarak kendimize yardım etmezsek başımıza gelecekleri hesaplamak gerekir.

Sonuçta insanlar yalnız değildir; toplum, tamirciler sayesinde kendini yok edecek durumlara izin vermeyecektir.

***

Faydasız İnsanları Faydalı Hale Getirmek İçin Bediüzzaman’dan Tavsiyeler

Faydalı insan olmanın şifrelerini Bediüzzaman veriyor:

“Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.” (13. Söz İkinci Makam)

Hayatın lezzetini isterseniz faydalı insan olunuz.

Hayatın lezzetini isterseniz sorumlu insan olunuz.

Hayatın lezzetini isterseniz sâlihat işleyiniz.

Hayatın lezzetini isterseniz, âdetini ibadete ve gafletinizi huzura dönüştürmek isterseniz, O’nu sevene ve O’nun sevdiğine uyunuz!

Hayatın lezzetini isterseniz Allah’a güvenen ve Allah’ın güvendiği insanlarla birlikte olunuz. Onların davalarına yetenek ve becerileriniz ölçüsünde yardımcı olunuz.

Hayatın lezzetini isterseniz, sınırlılıklarınızı biliniz ve ona uyunuz.

Hayatın lezzetini isterseniz lüzumsuzluk yapmayınız.

Hayatın lezzetini isterseniz yanlış gördüğünüz işlere engel olmak için oraya burnunuzu sokunuz.

Hayatın lezzetini isterseniz yanlış işler (günahlar) yapmayınız.

Barla Hayatında, bahtiyar bir doktora yazdığı mektupta faydalı model olmayı şu şekilde tanımlar:

“…Bilirsin ki, ömür kısadır, lüzumlu işler pek çoktur.

Acaba benim gibi sen dahi kafanı teftiş etsen, malûmatın içinde ne kadar lüzumsuz, faidesiz, ehemmiyetsiz, odun yığınları gibi câmid şeyleri bulursun.

Çünkü ben teftiş ettim, çok lüzumsuz şeyleri buldum. İşte o fennî malûmatı, o felsefî maarifi faideli, nurlu, ruhlu yapmak çaresini aramak lâzımdır.” (Tarihçe-i hayat, Barla Hayatı)

Faydalı insan olmanın bu zamanda en etkili, en kısa, en selametli, en rahat, bir yolu Risale-i Nur ile hizmet etmektir:

Tamircilerin işi zordur, demiştik.

Tamirciler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğu halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir imani vazife ve Kur’ani bir hizmet bu tamircilerin omzundadır.

Bu tamircilerden biri Nur’un Afyon hapsi kahramanlarından Mustafa Osman'dır; 1948 Afyon müdafaasında, zamanın afyonlaşmış kafalarına şöyle diyordu:

“….serserileşmiş ve serserileşmek ve vatan ve millete muzır bir hale gelmek istidadını gösteren fertleri bu risalelerle, bu Nurların müessir telkinatlarıyla kurtarıp beşeriyete faideli birer insan olmalarına hâdim ve vesile olan ve memleketimizde de sirayeti ve salgını görülen ve bütün dünyayı titreten kızıl vebâ komünizm tehlikesine karşı dinî ve müessir telkinatı bakımından mânevî bir mücahid olan Bediüzzaman’ı takdir ve tebcile lâyık, kudsî ve mânevî mücahedesinin nurlu ve müessir silâhı olan ve yirmi senede yirmi bin ve belki çok fazla adamı vatan ve millete faydalı bir hale sokmaya vesile olan Nur Risalelerini okutmak ne derece şahsım için bir suç mevzuu ve müellif-i muhteremi için sebeb-i ittiham olabilir? Vicdanınıza soruyorum.” (Şualar, Müdafaalar)

Faydalı insanlar çağını açalım mı?

Hem ahlâk-ı insaniyede en rahat, en faideli, en kısa, en selâmetli yol ise, sırat-ı müstakîmde, istikamettedir.

Meselâ, kuvve-i akliye, hadd-i vasat olan hikmeti ve kolay, faideli istikameti kaybetse, ifrat veya tefritle muzır bir cerbezeye ve belâlı bir belâhete düşer, uzun yollarında tehlikeleri çeker.” (15. Şua, El-Hüccetül Zehra, Altıncı Kelime)

“İşte bunlara kıyasen, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiyede, bütün yollarında istikamet en faideli ve kolay ve kısadır. Ve sırat-ı müstakîmi kaybedilse, o yollar pek belâlı ve uzun ve zararlı olur.”

Faydalı insan olmak, işte, aklını sırat-i müstakimde kullanabilmektir.

Hak ve hukuk için mücadele eder, hakkı üstün tutar.

Sevgisini ve yergisini uygun olanlara yönlendirmektir.

Ölçülü olmaktır. Dengeli olmaktır. Gayretli olmaktır.

Sözüm, faydasız insanlar çağının faydasız insanlarına!

Ey Faydasız Nankör İnsan!

Sen mâdum kalmadın, vücut nimetini giydin, hayatı tattın,

Câmid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun,

Dalâlette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün,

Şükretmediğin halde sana mühlet verildi.

Sabretmediğin halde, itirazz etmemen için O Sabûr tarafından kollanıyorsun.

Ey Lüzumsuz Budala!

Daha sen nerede hak kazanıyorsun ki,

Cenâb-ı Hakkın sana verdiği mahz-ı nimet olan vücut mertebelerine mukabil şükretmiyorsun.

Bir de kalkmış bâtıl bir hırsla Cenâb-ı Haktan şekvâ ediyorsun.

Ne hakkın var?

Sen ki bu kadar nimete karşı kanaat etmiyorsun,

Hırs gösterip; iktisatsız, israflı, haksız, şekvâlı ve gafletle davranıyorsun!

Biliyor musun, hırs, hasâretli bir küfrandır.

İsraf, nimete çirkin ve zararlı bir istihfaftır.

Böyle davrandığın sürece lüzumsuz bir budaladan başkası olamazsın!

Densizlik yapma; aklını başına al ve sana verilenlerin hakkını eda et; kanaatle ve rızayla faydalı model olabilmek için son duanı yap.

Sabrı omuzla, "Yâ Sabûr" u özellikle bu “asr” zamanında, “sâlih amel” ile birlikte kuşan.

Edebini takın ve kimden kime şekvâ ettiğini bil, sus.

Eğer bir derdin varsa, derdini derman olarak gör!

Gelin bir sözleşme yapalım:

Şu faydasız insanlar çağını kapatıp, faydalı insanlar çağını açacak Fatihlerden biri de sen ol!

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum