Federalizm eğilimleri karşısında ulema

Kimileri Şükrü Hanioğlu gibi yazarların yorum ve ifadelerinden yola çıkarak Bediüzzaman’ın Prens Sabahaddin’in adem-i merkeziyet fikrine yakın durduğu intibaına veya zehabına kapılmıştır.  Bununla birlikte, ilgili  yazılarını tetkik ve tahkik edenler Bediüzzaman da  federasyon anlamına gelen bir adem-i merkeziyetçi yaklaşım bulamazlar. Bununla birlikte yine de bir iltibastan söz edilebilir. Bu iltibasın nedeni ne olabilir? Esasında Prens sabahaddin’in vazetmiş olduğu adem-i merkeziyetçi anlayış bizatihi değil kimi zaman ve özellikle çözülme dönemlerinde sonuçları itibarıyla zararlıdır.  Bu nedenle alimler adem-i merkeziyetçi fikirleri şartlarına ve sonuçlarına göre değerlendirmişlerdir. Sosyolojik bir vakıa olarak İslam devletleri kurulduklarında güçlü bir merkezi yapıya sahip olmaktadırlar. Lakin daha sonda sınırlar genişledikçe ve devlet yaşlandıkça merkeziyetin yerini adem-i merkeziyetçi bir yapı almaktadır.  Bu şer’i değil sosyolojik bir gerçektir.  

Yaklaşık 500 yıl boyunca hükümran olan Abbasi devleti yıkılmaya yakın zayıflamış ve merkeziyetini kaybetmiştir.  Osmanlılar da Üçüncü Selim ve İkinci Mahmut’tan itibaren fiili bir biçimde adem-i merkezi bir yapıya bürünmüşlerdir.   Mehmet Ali Paşa ile birlikte Mısır’ın kendi başına buyruk olması gibi.  Bosna, Libya gibi beldeler ve vilayetler bir şekilde dolaylı olarak yönetilmeye başlanmışlardır. Bununla birlikte, bu yönetim biçimi fiili bir durumdur.  Bunu bir sistem ve nazariye olarak ortaya atan erbab-ı kalemden, Prens Sabahaddin olmuştur. Geçmişte ulema fiziki irtibat olmaması halinde İslam coğrafyasında ikinci bir İslam devletinin varlığının meşruiyetine dair fetva vermişlerdir. Bununla birlikte ortak bir coğrafya içinde çatı ve yapı dışına çıkmayı hoş karşılamamışlardır.

Arap Baharı ile birlikte adem-i merkeziyet tartışmaları yeniden alevlenmiş  ve güncellenmiştir.  Irak’taki Kürt bölgesinin adem-i merkeziyetçi bir yapıya bürünmesi bu örneklerden birisidir.  Keza Libya ve Yemen gibi ülkelerde de federasyon eğilimleri baş göstermiştir. Bu çerçevede ulema yeniden bu meseleyle nazari olarak ilgilenmek durumunda kalmıştır.  Kürtlerden sonra Irak’ta Arap Sünnilerin de merkezi hükümetin ayrım ve baskılarına karşı adem-i merkeziyetçi bir modeli benimseyip benimseyemeyeceği konusunda mesele  Iraklı alimlerden Abdulmelik Sadi’ye intikal etmiş ve onun bunu tasvip etmediği görüşü yaygınlaşmıştır.   Irak’ta bölgesel yapılara veya adem-i merkeziyetçi bir modele geçilmesi konusunda tahrim fetvasını tahlil eden Abdulmelik Sadi şunları söylemektedir:

”Bizatihi olarak bölgesel idare meselesine karşı çıkmadım. Bölgesel idareler veya  federalizm meselesi bizatihi haram veya yasak değildir. Haram ligayrihidir. Mevcut siyasi süreç ve mevcut anayasa altında riskli ve mahzurludur. " Abdulmelik Sadi Hoca’nın görüşü de bu şekilde Irak’ta yeni dalgalanmalara yol açmış ve federalizm yolunu kapattığı ileri sürülmüştür. Ve kendi tabanının ve Sünnilerin hışmına uğramıştır.  Federalizm karşılıklı yabancılaşmaya karşı bir çözüm müdür? Yoksa bu yabancılaşa arizi bir durum mudur?  Abdulmelik Sadi Hoca ise bu yöndeki görüşünün şahsi bir içtihat olduğunu ve kimseyi bağlamayacağını ve bugünkü şartlar çerçevesinde verildiğini ve şartların değişmesiyle hükmün değişeceğini  ifade etmiştir. Sünni bölgesinde adem-i merkezi bir yapıya karşı çıkanlar ise Abdulmelik Sadi Hocanın fetvasının arkasına gizleniyorlar. Buna karşın Sadi Hoca, amacının rızayı bari olduğunu ve bunun dışında kimseyi memnun etmek niyeti taşımadığını  beyan etmektedir (http://www.aawsat.com/ details.asp? section=11&issueno=12801&article=753782#.UrI5vqs5nDc)

Irak’ta federasyon arayışları Hayrettin Karaman Hocanın 19 Nisan 2012 tarihli bir yazısıyla bir kez daha  gündeme gelmişti.  Iraklı tanınmış alimlerden  Abdulkerim Zeydan’ın ;  ‘Federatif veya bölgesel sistem adı altında Irak'ın bölünmesi, izalesi farz olan bir münkerdir (meşru olmayan bir tasarruf)’ fetvası üzerine Hayrettin Karaman Hocanın kundakçı hikayesi üzerinden verdiği "Bölünmeye giden yol kapatılmalıdır" katkısı,  tartışmanın hacmini genişletmişti.

Irak’takine benzer bir tartışmada Libya’da yaşanıyor. Devrimden v e Kaddafi’nin devrilmesinden sonra ülke üç eyalete ve adem-i merkeziyetçi bir yapıya büründürülmek isteniyor.  Ülkenin federalizm çatısı altında üçe bölünmesi yerine idari olarak 10 vilayete ayrılması daha uygun görülüyor.  Libya Müftülüğü ve Libya Alimler Birliği ( Rabıtatu Ulemai Libya) ayrı ayrı birer fetva yayınlayarak fedaralizm eğilimlerinin haram olduğuna dair görüş belirttiler. Gerekçesi yine aynı. Bölünmeye hizmet etmesi.  Barka bölgesinin kendi başına buyruk bir vaziyette federalizm ilan etme kararı alması ulemanın tepkisini çekmiş ve tahrimine dair fetva vermelerine yol açmıştır. Bununla birlikte, fetvada  dikkat çeken ibare, ‘halen/mevcut durum göz önüne alınarak’  kaydının düşülmesi veya ibaresinin kullanılmasıdır. Libya uleması da Abdulmelik Sadi gibi haddi zatında federalizmin haram olmadığını ama sonuçları itibarıyla yani ligayri zatihi haram olduğunu ifade etmektedirler.  Demek ki Seddi zerai ve benzeri nedenlerden dolayı ulema hem Libya örneğinde hem de Irak örneğinde bu eğilimi şimdilik kaydıyla yasaklıyor (http://arabic.people.com.cn/31662/8444105.html ). Elbette daru’l İslam’ın daha fazla parçalanmasına giden yollar açılamaz ve aksine kapatılır.

Alimler zaten idari anlamda bölgesel yapılara karşı çıkmamışlar. Burada karşı çıkılan husus federalizmin bölgeciliğe veya şuubiliğe alet edilerek Müslümanların birlik ve beraberliğini zedeleyen bir sürece dönüşmesi ihtimalidir.  Burada ideolojik mahzur, bölgeselcilik veya ırkçılıktır.   Dolayısıyla teknik veya idari düzeyde bölgesel düzenlemeler yasak değildir. Yasak olmasının gerekçesi, bölgeciler veya ırkçılar tarafından meselenin ayrılığa alet edilmesidir.  Yasağın mantığını Bediüzzaman’ın içtihatla ilgili görüşü ışığında daha iyi anlayabiliriz: İçtihad kapısı açıktır. Fakat şu zamanda oraya girmeye "altı mani" vardır.

Birincisi: Nasılki kışta, fırtınaların şiddetli olduğu bir vakitte, dar delikler dahi seddedilir. Yeni kapıları açmak, hiçbir cihetle kâr-ı akıl değil. Hem nasıl ki büyük bir selin hücumunda, tamir için duvarlarda delikler açmak gark olmağa vesiledir. Öyle de, şu münkerat zamanında ve âdat-ı ecanibin istilası anında ve bid'aların kesreti vaktinde ve dalaletin tahribatı hengamında, içtihad namıyla, kasr-ı İslâmiyetten yeni kapılar açıp, duvarlarından muharriblerin girmesine vesile olacak delikler açmak, İslâmiyet'e cinayettir.

Federalizmin mahzuru idari değil, ideolojik boyutludur.  Merkeziyeti zararlı hale getiren, istibdattır. Dolayısıyla savunulması gereken istibadın kalkması ve şuranın ikamesi olmalıdır.  İstibdat kalkınca esnek idare de kendiliğinden belirecektir.   Çözüm, ideolojik değil siyasi ve idaridir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum