Kadir AYTAR
Sosyal Kalkınma Sempozyumundan notlar-1
Risale Akademi’nin AKAV, Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi ile birlikte zor kış şartlarına rağmen gerçekleştirdiği Sosyal Kalkınma Sempozyumu oldukça verimli geçmiştir.
Kırka yakın konuşmacının sosyal kalkınma hakkındaki görüş ve düşüncelerini dile getirdiği sempozyumda önemli mesajlar verilmiştir.
Doç. Dr. Ahmet Yıldız; "100 yıl önce ve 100 yıl sonra insani gelişimin neresindeyiz?" konulu açış konferansında, Bediüzzaman’ın cehalet, zaruret ve ihtilafı küresel düşman olarak belirlemiş olduğunu, 100 yıl önce Bediüzzaman'ın kavramlaştırdığı daha sonra Roosevelt'in dile getirdiği, “zaruret, yoksulluk ve korkudan kurtulma” kavramlarının 1918 yılında BM tarafından insani gelişmişlik parametresi olarak belirlenmiş olduğunu, bu nedenle Batı’ya yönelmek yerine, kendi düşünürlerimize ve kendi değerlerimize yönelmemiz gerektiğini belirtmiştir.
Akademik Araştırmalar Vakfı Başkanı Prof. Dr. Gürbüz Aksoy, açış konuşmasında; bu tür ilmi müzakere zeminlerini ve hayatlarını ilme adayan fikir adamlarımızın çalışmalarını destekleyeceklerini, devrin yüzleşme devri olduğunu, bu nedenle de çeşitli kurumların yüzleşmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Risale Akademi Kurucu Üyesi Dr. İsmail Benek; Birleşmiş Milletlerin “yoksulluk” kavramını 1990'lı yıllarda dikkate aldığını, ama Said Nursi’nin yıllar önce model olarak İskandinav ülkelerine işaret ettiğini, bugün bu ülkelerin insani gelişim endeksinde ilk sıralarda yer almasının dikkat çekici olduğunu belirtmiştir.
Diyarbakır Valisi Mustafa Cahit Kıraç; dünyanın bir bölümünün benzeri görülmemiş bir zenginliği yaşadığını, diğer bir bölümünün ise fakirlik ve doğal afetler yaşadığını, sadece ekonomik büyümeyi göz önünde bulundurmanın sosyal adaletsizliğe yol açacağını, bu nedenle manevi değerlerin korunması ve yaşatılması ve yeni nesillere aktarılması, toplumuyla barışık nesillerin yetiştirilmesi gerektiğini, bunun da insan odaklı bir kalkınma anlayışıyla olabileceğini, cehalet, yoksulluk ve ihtilafla mücadele halinde olunduğunu, barış havasının ittifakımıza güç kattığını, Bediüzzaman’ın da dediği gibi çözümün Kur’an’a tabi olmakta olduğunu belirtmiştir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker; eskiden toplumun üzerinde çok baskı olduğunu, Risale okumanın suç sayıldığını, bu nedenle bugün bir Üniversite, bir kamu kuruluşu olan Valilik ve STK'lar Risale-i Nurda zikredilen kavramlar ışığında günümüz sosyal meselelerini açık bir şekilde tartışabildiğini, bunun da Türkiye'nin normalleşmesinin bir göstergesi olduğunu, bu çözüm sürecinde Türkiye'nin tarihi ile yüzleştiğini, meselelerini rahatça ve sivil yöntemlerle tartışarak, uzlaşarak, kavgasız, gerçekte olması gerektiği gibi bir çözüm modeli etrafından işbirliği yaptığını, bütün bunların Türkiye’ye mesafe katettirdiğini, dolayısı ile bütün bunların bir bahar havası oluşturduğunu belirtmiştir. Özellikle de Bediüzzaman Said Nursi'nin Müslümanca kodlarla ortaya çıkarak, sanat, marifet, ittifak çözümünü sunduğunu dile getirmiştir.
Osmanlının gündemi kaçırmasından bu yana gözlerin Batı’ya yönelmesi ve duyulan geri kalmışlık ve aşağılık kompleksi, bizleri bugünlere kadar getirdi. Sonuç pek de iç açıcı değil. Gerek ekonomik ve gerekse insani açıdan bütün problemlerimizin çözümünü Batı’da arayışımız bizi kendi benliğimizden ve insanlığımızdan etti.
İslam dini, bugün BM’nin insani gelişme kriteri olarak kabul ettiği, eğitim, sağlık, çevre ve güven gibi değerleri mükemmel bir şekilde tesis etmiştir. Müslümanlar olarak bunlara harfiyen uymak yerine, başka kapılardan medet ummak hem bizi yormuş, hem de bitme noktasına getirmiştir.
Ekonomik olarak kalkınma değerlerimiz pek de kötü olmamasına rağmen insani gelişimimiz hiç de iyi noktalarda değildir. Bunun da nedeni İslami değerlerden uzaklaşmamızdır. Şimdi maalesef dost ve düşmanın emin olarak bildiği Peygamberimizin ümmeti olmaya layık durumda değiliz. Sosyal kalkınmada sanat, marifet, ittifak kadar, “nemelazımcılık”ı terk etmek ve “emri bi’l-ma’ruf, nehyi ani’l-münker”i yani iyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak düsturunu icra etmek de çok önemlidir. Batı toplumlarında bu hususlar çok iyi bir şekilde işlemektedir. Ama birçok şeyde olduğu gibi biz onları da terk ettik. Belki de Bediüzzaman’ın dediği gibi küstürdük.
Usulünce ve yerli yerince yapılan uyarılar kimseyi incitmeyecektir. Çevreye duyarlı olmak, toplum içerisindeki otokontrol sistemini devreye sokmak bizlere sosyal kalkınmada epey bir destek sağlayacaktır.
Birçok hususta Batı aslında bizi taklit ediyor. Bizim de en iyisi Ahmet Yıldız’ın dediği gibi “kendi düşünürlerimize ve kendi değerlerimize yönelmemiz” gerekmez mi?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.