Gece, karanlık ve adam

Gece, karanlık ve adam. Gençliğinde bir ara esansçıda çalışmıştı. Nereye gitse, hangi topluluğa girse 'Ne kadar güzel kokuyorsun ' derlerdi.

Aynı anda veya şimdilerde iyi arkadaşlıklar kursa, ilim meclislerine gitseydi, acaba ne derlerdi diye düşündü.

Bir bahar akşamıydı. Mayıs'ın ortalarında.
Yine yalnız evde sıkılmış, kendini sokaklara atmış yürüyor, yürüyordu şuursuzca. Sanki bıçak sırtında yürürmüş gibi.

Tel örgüler içinde mi, yoksa demir parmaklıklar arkasında mıydı farkında değildi.
Belki de bu, önemsizdi onun için.
Yoksa, artık demir almak günü gelmiş miydi bu limandan?

Yine buna benzer karanlık gaflet gecelerinin birinde sırıksıklam yürüyordu gözü yerde.
Sanki bir çukura düşecekmiş gibi korkuyla ve ürkek bir halde.
Bir an, bir ses geldi kulaklarına bir yerlerden sağır edercesine.
Ne olduğunu anlıyamadan kendini boş bir arka sokakta buldu. O anda ünlü besteci Beethoven'in şu sözlerini hatırladı; "Yalnız, yapayalnızım. Haksız ve kuvvetli bir ihtiyaç olduğu halde herkesin arasına karışmaya cesaret edemiyorum. Bir sürgün gibi yaşamam lâzım geliyor. Ne zaman bir topluluğa yaklaşsam, halimin göze çarpması korkusu ile beni bitiren bu heyecana kapılıyorum… Çok defa güzel yaz günlerinde beni destekleyen ulvi cesaret de artık silindi."

Bu düşünceler arasında iken, sonsuzluğun kapısını çalmak ister gibi  yürüyordu. Sanki ayakları yerden kesilircesine.

Birden şu söz beyninin girift karanlıklarında yankılanmaya başladı. "Dünyanın zevkini, lezzetini, saadetini, rahatını isterseniz, meşru dairedeki keyifle iktifa ediniz. O keyfinize kafidir. Haricinde ve gayr-ı meşru dairedeki bir lezzetin içinde bin elem vardır."(Sözler)

Gerçekten de bütün bu çektiği sıkıntılar, elemler hep o gayr-ı meşru lezzetleri tatmanın sonucu değil miydi zaten?

Ama bunları şimdi anlıyordu.

Gerçi vakit çok geçmemişti hayatından. İstese bütün bunları bırakır, meşru dairedeki lezzetlerle, zevklerle yetinirdi.
Bekliyordu. Ama  neyi beklediğini o da tam farkında değildi.
Belki de gelmişti beklediği, yanında onun onu farketmesini bekliyordu habersizce.
Onu ne zaman farkettiğini şimdi hatırlamıyordu bile. O kadar çok zaman geçmişti ki aradan.

Bir yaz gecesi. Sıcak mı sıcak bir Haziran gecesi. Gece yarısını aşmıştı zaman.
Yürüyordu yine yalnız bir hırsız misali sessizce.

Sonra birden durdu elleri kelepçelenmiş, ayakları prangaya vurulmuş gibi.
Baktı sönük ışıklı bir sokak direğinin altında kıvrılmış yatan adam.
Kendi gençliği geldi aklına. Sanki tarih tekerrür ediyordu.
Kaldırdı onu yattığı yerden kendine yapıldığı gibi.

Ve sonra…

Artık gündüz, nur ve insan vardı.
İşte sonuç.

[email protected]

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.