Geleneksel davranışı endüstri toplumuna dönüştürdü
ABD'de yayınlanan Milwaukee Spanish Journal Genel Yayın Yönetmeni Robert Miranda' nın yazısı.
Robert Miranda'nın yazısı:
(Milwaukee Spanish Journal Genel Yayın Yönetmeni)
Nursi’nin ışığı demokrasi ve özgürlüğü getirecek
Türkiye’yi demokrasi ve özgürlük ruhuyla dünya arenasında ileri ülkeler seviyesine taşıyan demokratik açılımları temsil eden Meşrutiyet’in 100. yılında, Bediüzzaman Said Nursi’nin bu konudaki önemli çalışmalarını ve gayretlerini unutmamak lazım.
Gerçek şu ki, Said Nursi bir vizyon ve bilgelik adamıydı. Hepimiz çok şanslıyız ki, Allah böylesi bir Müslümanı, dünyaya göndermiş ve ona modern toplumun ilkelerini vazetme fırsatı sunmuştur. Tıpkı Şerif Mardin’in dediği gibi: “Kur’an’ın normlarını öyle bir yolla ortaya koyuyordu ki; Müslümanların geleneksel davranış ve kişisel ilişkiler üslubunu, gelişen bir endüstri ve iletişim toplumuna dönüştürüyordu.” (Serif Mardin, Modern Türkiye’de Din ve Sosyal Değişim, s.13)
Modern toplumlar serbest pazarın fikir ve pratikleriyle ilerlemeye devam ederken, yalnızca Said Nursi Müslüman toplumun ekonomik gelişmeye odaklı demokratik toplum fikri karşısında düşeceği sıkıntıları önceden fark etmiş ve serbest pazarlı demokratik sisteme ayak uydurmak için neler yapılması gerektiğini düşünmeye başlamıştı.
Said Nursi bize demokrasi ve İslam’ın bir arada bulunabileceğini anlatmakta ve İslamın Müslümanları özgür bir toplumda doğacak yeni fikirlere adapte olma ve onları kavrama stratejileriyle hayata hazırladığını öğretmektedir.
Demokrasi sisteminde Kur’anı bir hayat ışığı olarak gören Nursi, Müslümanlara inanç ve imanlarına saldıran cazibelere karşı direnecek reçeteler sunar.
Nursi’nin vurgulamak istediği şuydu ki; Kur’ani ölçülerdeki özgürlük bütün Müslümanlara demokrasiyi Allah’ın emir ve hükümlerini ayakta tutacak şekilde yaşama imkanı sunar.
O anladı ve bütün Müslümanların bunu anlamasını istedi ki; her şeyin mübah olduğu bir özgürlük elbette Kur’an’ın çizgilerine aykırıydı ancak ayrıca hepimiz kendi özgürlüklerimizin savunucusuyduk ve de Müslümanlar demokrasiyi Allah’ın ölçüleri doğrultusunda hayata geçirmelilerdi.
Nursi’ye göre demokrasinin başarılı olabilmesi için, modern ve özgür bir toplumda egemenlik fikrinin, istibdadın barbarca normlarına değil mutabakat zeminine dayandırılması gerekmektedir. Nursi erken dönem makalelerinde şöyle söylemektedir: “Zaman-ı istibdâdın hâkim-i mânevîsi kuvvet idi; kimin kılıncı keskin, kalbi kâsî olsa idi, yükselirdi. Fakat, zaman-ı meşrûtiyetin zenbereği, rûhu, kuvveti, hâkimi, ağası hak'tır, akıl'dır, mârifet'tir, kânun'dur, efkâr-ı âmme'dir; kimin aklı keskin, kalbi parlak olursa, yalnız o yükselecektir.” (Münazarat, s.33)
Said Nursi’nin sözleri bugün daha büyük güç ve doğrulukla yankılanıyor, bu sözlerin doğruluğunu ve ehemmiyetini anlamak ve gözlemlemek isteyen bugün Amerika Birleşik Devletleri’nin durumuna bakabilir... Bush yönetiminin Irak ve Afganistan’da yürüttüğü illegal savaşlar ve onun küresel ve yerel politikaları hep “kanunu, hakkı, aklı, marifeti ve efkar-ı ammeyi” yok saymaktadır.
Nursi’nin sözleri Müslümanları, anlama kabiliyetlerini geliştirmeye sevk etmektedir çünkü demokrasinin pratiğe döküldüğü bir özgür toplumu oluşturmanın yolu buradan geçmektedir. Ayrıca Nursi, hükümet ve kurumların zalimliklerini de taklit etme meylini ve bu zulümlere aynı şiddetle cevap verme isteğini red etmektedir.
Bediüzzaman’ın bu mevzuda şu sözleri çok manidardır: “Bu zamanda ehl-i İslâmın en mühim tehlikesi, fen ve felsefeden gelen bir dalâletle kalblerin bozulması ve imanın zedelenmesidir. Bunun çare-i yegânesi nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslah olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır. Demek, topuz böyle bir zamanda kalbi ıslah etmez. O vakit küfür kalbe girer, saklanır, nifaka inkılâp eder. Hem nur, hem topuz-ikisini, bu zamanda benim gibi bir âciz yapamaz. Onun için, bütün kuvvetimle nura sarılmaya mecbur olduğumdan, siyaset topuzu ne şekilde olursa olsun bakmamak lâzım geliyor. Amma maddî cihadın muktezası ise, o vazife şimdilik bizde değildir. Evet, ehline göre kâfirin veya mürtedin tecavüzatına sed çekmek için topuz lâzımdır. Fakat iki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir. Topuzu tutacak elimiz yok.” (Lem’alar, 16. Lem’a sf.155)
Bediüzzaman Said Nursi bir kere daha kelimelerin gücünü yansıtıyor. Bu güç bir hayat stratejisidir. Öyle bir hayat ki; demokratik bilincin ışığında Müslümanlar Kur’anın koyduğu hüküm ve normlarla hareket edecek ve böylece en kusursuz din olan İslam’ın hayat tarzını ortaya koymuş olacaklar..
Tercüme: Umut Yavuz