Aleviliği Risale-i Nur’dan öğrendim

Aleviliği Risale-i Nur’dan öğrendim

Prof. Dr. Mustafa Yılmaz Kılınç’la Alevi meselesi ve Türkiye Alevileri üzerine yaptığımız röportaj…


Röportaj: Nurettin Huyut - RisaleHaber

(Prof. Dr. Mustafa Yılmaz Kılınç’la yaptığımız röportajın birinci bölümü için TIKLAYINIZ)


Alevilere İslamiyet nasıl ulaşacak? Diyanet İşleri Bu konuda neler yapmalı?

Her şeyden önce Alevi’yi ancak Alevi anlatır bunu bilelim. Öbür dünya var. Kabre girdiği zaman insanı ne Alevilik kurtarır, ne Kürtlük kurtarır, ne de Kürtçülük... Kabirdeki böcekler için hiç fark etmez. Böceklere, yılanlara, akreplere yem olursun o kadar. Sadece imanla girersen kabre o zaman kurtulursun. Onun için Alevi kardeşlerimin bir an evvel kendine gelmesi lazım. Hazreti Ali gibi yapması lazım…

Hazreti Ali camide şehit oldu. “Efendim biz camiye girmeyiz.” Hz. Hasan giriyordu, Hz Hüseyin giriyordu. Sen Hz. Hüseyin'den daha çok mu seviyorsun Hz. Ali'yi. Onlar hiç namazı bırakmadılar. O yüzden bunların hepsi boş laflar. Nefsi kandırmaca hepsi... Ama kabirde çaresi yok. Bu dünyada da sıkıntı çekiyorlar zaten.

Cemevleri var...

Altmış sekiz yaşındayım. Bizim köyde hiç Cemevi diye bir şey yoktu. Ben de bu yaşıma kadar Cemevi diye bir şey bilmem.

Alevi’yi ancak Alevi anlatabilir diyorsunuz. Peki, Diyanet bir vaiz ataması yapsa nerede anlatabilir?

Bu sorunu çözmek kolay bir iş değil. Çok düşünülmesi lazım... Ne yapılabilir? diye. Fakat bu noktada eğer Cemevleri kullanılacaksa, o zaman kullanılsın.

O zaman Cemevleri Aleviliğin bir gereği ise, Nakşilik için de, Kadirilik için de diğer bütün tarikatların da evler açılsın. Ama çok şükür bazı Cemevlerinde Kur’an kursu olduğunu da biliyoruz. 

Ayrı Cem var. Toplantının adıdır Cem. Bugün senin evinde toplanılır, yarın benim evimde... Yoksa öyle şimdiki gibi tescilli, tabelası asılı Cemevi yok.

Tarihte de mi yok?

Bakın İslamiyet’in asıl yeri camidir. Ondan sonra da manevi havayı solumak isteyenler için tarikatlar var, zaviyeler var, dergâhlar var.

Türkiye'deki Alevilerle İran’daki Aleviler arasında farklılık gözlemleniyor bu noktada. Mesela onların Camileri var…

Onlar Şii, bazısı da Caferi. Onlarda akaidde bir birlik var. Amelde yok. Adamlar Namaz kılıyor, oruç tutuyor, başını örtüyor... 

Cemevleri de tekke, zaviye gibi bir şey değil mi?

Hayır, değil. Bizim de “Yatan Baba” zaviyesi var. Biz o zaviyeden geliyoruz. Onların torunlarıyız. Zaviye var. Tabii ki her Cemevi de menfi yer değildir, bunu ayırt etmek lazım.

Iraktaki Şii lider buraya geldiği zaman yine bir Alevi gurubun lideriyle görüştü diye biliyoruz…

Şiilikle, Alevilik aynı şeyler değil. Hatta açık söyleyeyim Şiiler Alevileri pek sevmezler. Fakat birlik ve beraberliği sağlayacak askeri müştereklerde birleşmek lazım bence. Türk, Kürt, Çerkez, İranlı... Her ne kadar millet varsa, hepsinin asgari müştereklerde birleşmesi gerekiyor. İslam dini için, Allah için, Muhammed (s.a.v.) için, Hz. Ali için birleşmek lazım. Ama tabi İslamiyet dışına çıkmamak şartıyla mezhepleri, meşrepleri, yolları farklı olabilir. Yeter ki İslamiyet dışında olmasınlar.

Aleviler ne istiyor?

Üç yüz tane Alevi Derneği var. Çünkü herkes kendini ölçü alıyor. Hz. Ali'yi ölçü alsalar iş biter. Fakat içlerinde çok iyi olanlar da var. 

Peki, Aleviliğe geçmenin bir şartı var mı?

Yok. Çünkü zaten herkes Alevi... Üstad diyor ya: “Aleviliğe muhabbeti meslek edinenler, Al-i Beyte muhabbeti meslek edinenler...” diye. Al-i Beyte muhabbeti olan insanın bir kere “Cami istemeyiz” demesi mümkün değil. Bunlar azınlıkta oldukları halde bir kitleyi kullanmak istiyorlar. Ama bunu kimseye yutturamazlar. Bir Alevi olarak ben de yutmuyorum. Kimsenin de yutacağı yok. Bunlar mertçe çıkıp “Biz dinsiziz” desinler. Laik Türkiye Cunhuriyetinde kimse onları ayıplamaz zaten. Ama biz gerçek manada da Cumhuriyetçiyiz.

“Manasız isim ve resim değil.” diyor Üstad. Gerçek manada Cumhuriyetçi olduğumuzu herkes bilsin. Ama onların keyfine göre de değil.



Herkesin bildiği gibi Hulusi Ağabey Dersim olayları esnasında vazifelendirilmiş. O mesele hakkında Hulusi Yahyagil ağabey neler anlatıyordu?

Hulusi ağabeye asker olduğu için vazife vermişler o zaman. Git oraları temizle demişler. O da böyle bir şey yapamayacağı için çok üzülmüş. Tam ata binmiş gidecekken eline bir pusula geliyor. Merak edip açıyor. Üstad'dan gelmiş: “Hulusinin bir gailesi var. Üzülmesin.” diyor. Hulusi ağabey Dersim'e gidiyor ki bütün insanlar mağaralara kaçmış. Böylelikle kurtulmuş. Ama Hulusi ağabeyin o belgeleri ortaya çıkarılacakmış diye duyduk. Belgelerle beraber o olayları da ortaya çıkaracaklar.

Risale-i Nurları nasıl tanıdınız?

Risale-i Nurları Amerika'da tanıdım. Sözler geçmişti elime. Türkiye'den gelen birisi Sözler'i verdi.

İlk “Bismillahirrahmanirrahim”i anlatan, Birinci Söz’ü okuyunca çok hoşuma gitti. Çünkü ben orada doktora yapıyordum, artık ilimle uğraşanlara İslam lazım değil zannediyordum. Bir baktım Besmele o kadar ilmi, kitabın içindekiler o kadar ilmi şeyler ki, her şey akli, mantıki delillerle ortaya koyulmuş. Kendi kendime: “Bu çok ilmi bir eser, yazarı da çok alim birisi.” dedim. Türkiye'ye geldikten sonra sınıf arkadaşım Hüseyin Güntaş bana devam ettirdi.

Daha öncesinde ben çok arayışlara girmiştim. Rufai oldum, Nakşi oldum, Bektaşilik zaten yok ortada, eskide kalmış. Fakat en son Risale-i Nur’da karar kıldım. Şu an Risale-i Nur dışında kalan bütün konuşmalar bana çok yavan geliyor. Risale-i Nur çok ilmi ve çok derin.. Yani ben Amerika'da doktora yaptığım halde, Risale-i Nur'un ilmine yetişilmez. Ve ben gerçek Aleviliği de Risale-i Nur’dan öğrendim. Hakiki, gerçek Alevilik Al-i Beyte muhabbettir... Hz. Muhammed'in makamını, Hz Ali'nin makamını, Al-i Beytin makamını ben Risalelerden öğrendim. Onların dercesine kimse yetişemez.

Keşke bizim Aleviler on iki imamları hakkıyla bilseler. Onların hayatlarını her zaman herkes her yerde anlatır. Ama keşke bir nebze olsa onların hayatını kendimize örnek alabilsek… Bırakalım menfi adamların laflarını da on iki imamların sözlerine bakalım. O sebeple hasta olan doktora gider. Her şey ehlinden öğrenilir. İmam-ı Ali mi ehil, yoksa sokaktaki kişi mi ehil? Zeynelabidin mi ehil? Yoksa televizyona çıkıp konuşan mı ehil? Yanlışı yaşaya yaşaya, yanlışı doğru zannetmişiz. Ölçü Hz. Muhammed (s.a.v)’dir.

Risale-i Nurları okuduğunuz zaman, namaz kıldığınız zaman çevrenizde her hangi bir baskı oldu mu?

Ben zaten Risale-i Nur’dan önce namaza başlamıştım. Sıddıki diye bir profesörle karşılaşmıştım.

Allah uzun ömürler versin. Seksen üç yaşında şimdi... O vesile oldu hidayetime. Ondan sonra Risale-i Nurları okumak ve kabul etmek daha kolay oldu tabi.

Baskı olmaz olur mu? Ben köye geldiğim zaman namaz kılınca “Yoldan çıkmışsın” dedi herkes. Onlara: “Ben mi yoldan çıkmışım, siz mi?” dedim. “Yezid namaz kılmıyordu, Yezid içiyordu. Ben Hz. Ali gibi namaz kılıyorum, içki içmiyorum. Siz Yezid'e benziyorsunuz o zaman” dedim. “Aman o zaman sen yoluna, biz yolumuza” dediler. En çok Yezid'e lanet ediyoruz. En çok ona benziyoruz. Böyle olur mu? Babam epey hakaret etti bana bu sebeple. Daha sonra anladılar tabi. “Oğlum doğru yoldasın.” dediler. Babam da annem de kabul ettiler. Allah rahmet eylesin.

Dışlama oldu mu?

Dışlayamadılar ki. Alevi köyde, ağanın evladısın. Nasıl dışlayacaklar? Bütün sülale orada... Amcam: “Bir tane yamuk çıktı bizden ama bizim oğlan ne yapalım idare edeceğiz artık diyordu.” Bir de zaten Alevilerde dışlama kolay kolay olmaz.

Alevi dedesi nasıl oluyor?

Dede soydan olur. 

Siz dede misiniz?

Şöyle, nenem kadın olduğu için ona geçmiyor. Nenemin dayıları dede... Biz dedelik ilan edemedik. Geride kaldık. Çok evvelden etmek gerekiyormuş.

Alevi Dedesi soydan olur diyorsunuz. Hz. Ali’nin soyundan mı gelmeli kişi?

Babam diyordu ki: “Biz Hz. Ali soyundanız.”, “E baba biz Türküz.” diyordum. “Ötesini karıştırma” diyordu. Yani şimdi şöyle, mesela Kamuran İnan... Hem Kürt aşiretinden, hem de Seyyit...



Kamuran İnan kendini Kürt kabul etmez ama...

Demek istediğim şu, karışmış birbirine. Yani şimdi Osmanlı belgelerinden çıkıyor. Yezid, Velid, Mervan zamanında Al-i Beyte yapılan zulümler nedeniyle göçmüşler hep. Kürt ve Türk aşiretlerinin aralarına o seyitler karışmış. El üstünde tutulmuş, saygı görmüş. Şimdi bakın şarkta Seyyit olmak çok makbul bir şeydir. Kürt aşiretlerinin, Türk aşiretlerinin içinde seyyitler var. Peygamberimiz (s.a.v): “Size iki şey bırakıyorum. Biri Kitabullah, diğer Al-i beyt.” Al-i beytten murad sünnettir diyor. Sünnete uymayan Al-i Beytten olmadığı gibi, dost da olamaz. İşte ölçü... Çünkü sünnetin kaynağı, membaı, menşei Al-i beyt'tir.

Bediüzzaman'ın talebelerinden gördüğünüz kimseler var mı?

Evet. Bir çoğunu gördüm. Tahiri Mutlu ağabeyi, Abdullah Yeğin ağabeyi, Ahmet Aytimur ağabeyi, Mustafa Sungur ağabeyi, Said Özdemir ağabeyi gördüm.

Onlarla yaşadığınız hatırlarınız var mı?

Var tabi. Mesela Tahir ağabeyle çok fazla yüz göz olunmazdı. Tevafuklu Kur'an’ı düzeltirken yanına gittik. O namazı kıldırıyordu. Ardından çok ciddi bir şekilde oturup işiyle uğraşıyordu. O imamdı. Ben de hemen acele bir şekilde namaza geldim. Kısa kolla namaza duracağım. Bir baktı şöyle. Hemen gidip ceketimi giydim. Bir şey söylemesine lüzum kalmadı. Sadece bakması yetti yani. Hepsinin ayrı bir fıtratı vardı.

Zübeyir Ağabey'i gördünüz mü?

Onu görmedim. Ama Hulusi ağabeyi gördüm. Hem Elazığ'da, hem burada, hem de Eskişehir'de gördüm. Ondan dua istenildiğinde “Beni mübarek mi zannediyorsunuz da benden dua istiyorsunuz?” derdi. “Hasbunallahi ve ni'mel vekil.” ayetini çok söyleyin.” derdi. Sungur ağabey de Hz. Ali'nin Ebu Bekir Sıddık'ın hilafetini altı ay ertelemesi meselesini okudu. Benim Alevi olduğumu bildiği için, Cevdet Paşa tarihinden okudu. Ben sadece Muaviye'de duruyorum. Ashabın özelliklerini onda göremiyorum. Ama gören varsa bilemem. Çünkü Ashab deyince faziletli, ahlaklı, dürüst, namazlı... Üstad: “Ümmet ashabın tamamını adil kabul etmiş. Evet doğrudur. Ekseriyeti mutlaka ile...” diyor. Ekseriyeti mutlaka kelimesini ekliyor Üstad...

Şu an Risale-i Nur eserlerini ve hizmetlerini hangi noktada görüyorsunuz? Hedeflediği noktaya ulaşmış mı?

Şu an dünyada İslami hareketin içinde Risale-i Nur’dan daha mükemmel, daha ilmi, İslamla başarılı daha farklı bir hareket yok. İhvan-ı Müslim’in içerisinde bulundum. Cemaat-i İslami içerisinde bulundum. Yani üye olarak değil de, onlarla irtibatım oldu. Dünyadaki cereyanlarla hep dostların, arkadaşlarım oldu. Ama Risale-i Nur’dan daha mükemmelini görmedim. Onlara da söylüyorum. Çoğu da kabul ediyor.

Nurcularda Risale-i Nur'u yaşama noktasında bir sapma var mı sizce?
Şimdi her akımda, bir, kendisinin değerleri var, bir de o akım içerisindeki insanların değerleri var.

Umumiyetle Risale-i Nur dairesi içinde olan insanlar daha mükemmel yaşıyor İslam’ı. Ama her akımda olduğu gibi bir şeyler var. Her insanın bir mayası var. Maya sağlam olacak. “Fıtrat değişmez.” diyor ya Üstad. Maya bozuksa adam nereye de girse bozuk devam eder.

Yani içinde bozuklar olsa da geneli iyidir mi diyorsunuz?

Tabii. Ashabın içinde de münafıklar vardı. Ama ne senin dediğin, ne de benim dediğim önemli. Allah'ın dediği olacak. “Kün fe yekün” derse iş biter. Her şey amacına ulaşır. Alahu teala insanların aklına, ruhuna ve kalbine bakıyor. Sen istiyorsan, ekseriyet istiyorsa hedef gerçek olur.

Peki, o yöne doğru gidiyor mu?

O yöne doğru gidiyor. Bakın ne Amerika güçlüdür, ne Çin, ne Rusya... Hepsinde daha güçlü olan Allah'tır. Hani Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olamadı falan ya? Çocuklara: “Genelkurmay Allah'tan güçlü değil. Abdullah Gül de kurtarıcı değil.” dedim. Bakın iki yönlü. Eğer Abdullah Gül'ü kurtarıcı olarak görürsek ilk hata bu, Genelkurmayı da Allah'tan güçlü görürsek ikinci hata da bu. Allah muhafaza… Tokadı yeriz. O sebeple Cenab-ı Hak ne isterse o olacak.

Ne oldu? Sonuçta Gül Cumhurbaşkanı oldu. Ama ben yine aynı şeyi söylüyorum. Ne Tayyip Erdoğan, ne Abdullah Gül kurtarıcı değildir. Ama tabi hayırlı işler yapmaları için dua ediyoruz. Vatan, millet, din, iman için ne kadar hayırlı işler yaparlarsa o kadar dua ediyoruz. Zaten İslamiyet’te en büyük tehlike şahısları esas almaktır. Efendim Erbakan Hoca kurtaracak, yok Demirel kurtaracak lafları yanlıştır.

Arkadaş! Ne Demirel kurtarır adamı, ne Mustafa Kılıç kurtarır, ne de Tayyip Erdoğan kurtarır... Allah kurtarır insanı. Ancak vesile olabilir. Üstad ne diyor Allah bizden meyil istiyor. Meyil... Kudretimiz yok zaten. Buradan ayağa kalkma kudretim olmayabilir. Ama benim niyetim iyi olmalı.

Ben hayır istiyorum, güzellik istiyorum, dürüstlük istiyorum, adalet istiyorum, vatan, millet, insanlık kurtulsun istiyorum. Artık Batı’ya karşı şerefli, namuslu, haysiyetli, onurlu ve dik duran bir millet olsun istiyorum. Bunları istemek güzel şey… Ama Allah verir veya vermez o ayrı. Zaten biz o haysiyetle davransak, Allah bizim isteğimizi kırmaz hiçbir yerde. Ama sen Avrupalının karşısına ben ondan küçüğüm, düşüğüm diye gidiyorsan o olmaz işte. O zaman “yerin dibine gir diyor” adam. Bizim liderlerimiz o havayla gitseler Avrupa’ya ben Müslüman olarak Yahudi’den üstünüm, Hıristiyan’dan üstünüm neden üstünüm? Enaniyetten değil, Allah öyle dediği için üstünüm diye düşünseler Allah onların haysiyet ve şereflerini kırmaz. Ama bizimkiler kapılarda bekliyorlar… Ayaklarını öpecekler neredeyse.

Avrupa, Amerika bunlar hep hırsızlık malıyla geçinmiş bu güne kadar. Üstad da diyor zaten. Müslüman’ın malıyla, hırsızlık malıyla gelmişler bu güne kadar. Hz. İsa'nın asıl dininden feyiz alanlar var. İlmin, insanlığın güzelliğinden feyiz alanlar var. Onlar hariç diyor Üstad. “Ey ikinci Avrupa!” diyor Üstad... Onlara bir şey demiyoruz. Biz Avrupa’nın ilmine, tekniğine bir şey demeyiz. Ama onların yaşayışını kabul edemeyiz. Hz. Muhammed en son Peygamberdir. “Onun halkasından çıkanlar başka hiçbir şeyle bağlanamazlar.” diyor Üstad...

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.