Dr. Cemil ŞAHİNÖZ
Göçün 60. Yılı
Yıl 1961. Türkiye'nin her hangi bir şehrinde veya bir köyünde yaşıyorsunuz. Aileniz ile bir akşam toplanmış, hayatınızın belki en önemli kararını vereceksiniz. "Gideyim mi? Gitmeyeyim mi? Kalayım mı? Kalmayayım mı?" gibi sorular kafanızda haftalardır, belki aylardır dönüyor.
Kalsanız, iş güç yok. Eve ekmek getiremiyorsunuz. Gitseniz, eşinizi, çocuklarınızı, tüm sevdiklerinizi geride bırakacaksınız. Belki iki sene sonra, belki daha uzun bir zamandan sonra geri döneceksiniz. Halbuki daha yeni okula başlamış olan çocuğunuzun size ihtiyacı var. Belki bir kaç ay sonra doğacak olan çocuğunuzu aylar, seneler sonra ilk defa göreceksiniz. Ya da henüz yeni doğmuş olan çocuğunuz iki sene baba hasreti çekecek. Eğer yeni evlendiyseniz, gurbete giderek, sevdiğinize daha yeni kavuşmuşken tekrar ayrı kalmanız gerekecek. Zor bir karar.
Almanya ve Türkiye 1961'de işci anlaşması imzalıyor. Bu anlaşma sayesinde onbinlerce insan Türkiye'den Almanya'ya geliyor. Sirkeci tren garında hergün yüzlerce insan toplanıyor. Ailenizi, sevdiklerinizi geride bırakıp, elinizde bir bavul ile “gurbet“ kelimesini yaşamaya gidiyorsunuz. Artık “gurbetçi“ olacaksınız.
“Gurbetçilerimiz“ bu şekilde 1961'den itibaren Sirkeci tren garından Münih'in meşhur 11. Peronuna yolculuk ediyorlar. Kimisi iki sene sonra dönmeyi, kimisi traktör parası kazanıp geri dönmeyi planlıyor. Fakat bugün biliyoruz ki, geri dönüşü sadece çok az sayıda insan gerçekleştirdi. Çoğunluk ise “misafir“ olarak gittiği yerde, kalıcı olarak yaşamaya başladı.
Misafir ile yabancının farkı
Sosyolog Georg Simmel “Misafir“ ve “Yabancının“ farkını anlatırken: "Misafir bugün gelir, yarın gider. Yabancı bugün gelir, yarın kalır” der. Çünkü misafirin özelliği gittiği yerde kısa durmaktır. Gelir ve yine gider. Yabancı ise, gidemez, kalıcıdır ve kalır. 60 sene önce Türkiye'den ilk işçiler Almanya'ya geldiklerinde “misafir” olarak geldiklerini zannediyorlardı. Yani bir kaç sene Almanya'da çalışıp, traktör parası kazanıp, Mercedes markalı araba, Alman çikolatalarıyla dolu olan bir torba, bir radyo ve televizyon alıp, vatanlarına geri döneceklerini hayal ediyorlardı. Ama dönemediler. Almanya'nın cazibesi “misafirleri” yabancı, yani gurbetçi yaptı.
Halen “bir gün döneceğim” hayaliyle yaşayanlar olsa da, yaklaşık 60 senedir Almanya'da, Alman toplumunda insanlarımız varlıklarını sürdürüyorlar. İnişleriyle, çıkışlarıyla, iyi ve kötü anlarıyla geçen koca bir 60 sene. Kimisi vefat edince memleketine tabut içinde geri dönüyor. Kimisi yaşadığı ülkenin müslüman mezarlığına gömülüyor.
Alamancı mı Yabancı mı?
90'lı senelerin öğrencileri hatırlar. Alman okulunda yabancıydınız, Türkiye'de ise Alamancı. Ne oraya, ne buraya aittiniz. Ne onlar sizi anlıyordu, ne bunlar. İki dil, iki kültür arasında sıkışıp kalmış bir nesil yetişiyordu.
60 senelik bu gurbetçi tarihinde, vatandaşlarımız çeşitli sorun ve sıkıntılar yaşadılar. Kendi başlarına kalan gurbetçilerimiz, kendi sosyolojilerini, kendi anlayış ve değerlerini ürettiler. Asimile olmamak için çaba verdiler. Din, örf, dil ve adetlerini muhafaza edebilmek için gayret gösterdiler. Aynı zamanda yaşadıkları ülkeye ayak uydurabilmek için, uyum sağlamaya ve entegre olmaya çalıştılar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.