Görmediler mi suyu kurak yere gönderiyoruz da, onunla yiyecekleri bir ekini çıkarıyoruz

Görmediler mi suyu kurak yere gönderiyoruz da, onunla yiyecekleri bir ekini çıkarıyoruz

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Secde Sûresi 23-27. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

23-Şânım hakkı için, Mûsâ’ya Kitâb’ı (Tevrât’ı) verdik. (Ey Resûlüm!) Sakın ona (Mûsâ’ya) kavuşacağından bir şübhe içinde olma! (Biz) onu da İsrâiloğullarına bir hidâyet rehberi kıldık.

24-(İsrâiloğulları) sabrettikleri zaman, onların içinden, emrimizle hak yolu gösterecek önderler kıldık. Çünki (onlar) âyetlerimize kat‘î olarak inanıyorlardı.

25-Şübhesiz ki üzerinde ihtilâfa düşegeldikleri şeyler hakkında, kıyâmet günü aralarını ayıracak (hüküm verecek) olan ancak Rabbindir.

26-Onlardan önceki nice nesilleri (isyanları sebebiyle) helâk edişimiz hâlâ kendilerini yola getirmedi mi? (Hâlbuki) onların meskenlerinde dolaşıyorlar. Şübhesiz ki bunda nice ibretler vardır. Hiç dinlemezler mi?

27-Görmediler mi, doğrusu biz suyu kurak yere gönderiyoruz da, onunla hayvanlarının ve kendilerinin ondan yiyecekleri bir ekini çıkarıyoruz. Hiç görmezler mi? (*)

(*) “Bu muvakkat (geçici) handa ve bu fânî misâfirhânede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde eşcâr (ağaçlar) ve nebâtâtın (bitkilerin) elleriyle bu kadar kıymetdâr ihsanlar ve ni‘metler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar işâret eder belki şehâdet eder ki, burada misâfirlerine böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr (ikrâm edici) Zât-ı Rahîm (sonsuz merhamet sâhibi Zât) bütün ettiği masrafı ve ihsânı kendini sevdirmek ve tanıttırmak netîcesinin aksiyle, yani bütün mahlûkāt tarafından: ‘Bize tattırdı. Fakat yedirmeden bizi i‘dâm (yok) etti’ dememek ve dedirtmemek ve saltanat-ı ulûhiyetini (saltanatını) iskāt etmemek (kıymetinden düşürmemek) ve nihâyetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştâk (arzulu) dostlarını mahrûmiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve her hâlde, ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine (kullarına), ebedî rahmet hazînelerinden, ebedî Cennetlerinde, ebedî ve Cennete lâyık bir sûrette meyvedâr eşcâr (meyveli ağaçlar) ve çiçekli nebâtlar ihzâr etmiştir (hazırlamıştır). Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümûnelerdirler.” (Şuâ‘lar, 3. Şuâ‘, 43-44)

“Envâ‘-ı hayâtın (hayat çeşitlerinin) en ednâsı (aşağısı) olan hayât-ı nebât ve o hayât-ı nebâtın en birinci derecesi olan çekirdekteki ukde-i hayâtiyenin tenebbühü (hayat düğümünün açılması), yani uyanıp açılarak neşv ü nemâ bulması (büyüyüp yetişmesi), o derece zâhir (görünür) ve kesrette (çoklukta) ve mebzûliyette (bollukta), ülfet (alışmışlık) içinde, zamân-ı Âdem’den beri hikmet-i beşeriyenin (insanlara âid fen ilimlerinin) nazarında gizli kalmıştır (görememiştir). Hakīkati, hakīkī olarak beşerin aklı ile keşfedilmemiş.” (Sözler, 29. Söz, 180-181)