Gösterici ve tarif edici, vassaf, dellal

Onuncu Söz İkinci işarette peygamberlerin mutlak görevlerini anlatırken Bediüzzaman, “hiç mümkün olur mu ki nihayet kemalde olan bir cemal gösterici ve tarif edici bir vasıta ile kendini göstermek istemesin.” Nihayet kemalde olan bir cemal, yani eksiksiz nitelikleri olan bir kemal ve yine öyle bir güzellikli hiç eksik yanı yok. Böyle bir güzellik kemalini gösteren ve tarif eden biri gerekir. O eksiksiz güzellik ve kemal bu kainattır ve dünyadaki güzel eserlerdir. Peygamberler bu kemali ve cemali insanlara izah ederler.

Bir diğeri de “hem mümkün olur muki gayet cemalde bir kemal-i sanat onun üzerine enzar-ı dikkati celbeden bir dellal vasıtasıyla teşhir istemesin.” Allah’ın sanat eserleri gayet cemaldedir, yani daha güzeli düşünülemez güzelliklerdir. Sanat eserleri de eksiksiz, noksan yanı olmayan mükemmelliktedir yani kemaldedir. Bu eksiksiz sanat eserlerine dikkat çeken nazarı dikkati celbeden dellallar gerekir. İşte peygamberler bu eksiksiz güzellikleri insanlara anlatan, dellallık eden mukaddes insanlardır. Demek peygamberlik hem göstericilik, hem tarif edicilik, hem de dellallıktır.

Bediüzzaman da bu asırda peygamberin bu gösterici ve tarif edici, dellal vasfını eserlerinde asrın mantığına göre yapmaktadır. Onun tebliğ ve davet metodu bu asırda böyle tecelli etmiştir. Nasıl büyük sanat eserlerini insanlara anlatan sanat uzmanları olur,  her büyük sanat eseri hakkında sanat tarihi bilgisi verir bu uzman kişiler ve eseri tanıtırlar.

Bediüzzaman Onuncu Sözde “fenzur“ diye başlayan bir ayetle bahse girer. Bütün eser bu “fenzur ila asari rahmetillahi“ ayetine göre şekillenir. Bediüzzaman bütün eser boyunca insanlara bakıp daha sonra yorumlamayı, göstermeyi öğretir. Onuncu Sözde akla hitap ederken en çok kullanılan fiiller görünüyor ki (66) görüyor(66) görmüyor rmusun ki (66) gösteriyor ki (66) gösterir ki (66) görülüyor (66) sadece 66’ıncı sahifede bahsi idare eden görmek fiilinin türevleridir. 11 adettir. Anlatılan bahsi bir fiilin etrafında dokumak büyük bir dehayı ve mahareti gerektirir.

Bediüzzaman Kur’an okuma içinde Kur’an’ın bak gör fiilinin tafsilatını anlatır. Kur’an’ı bu asrın insanına bu kadar dikkatli  ve görsel anlatan ve onlarla burada Haşri öldükten sonra dirilmek hakikatini anlatan bir başka kimse var mı? Adama bühtan etmeyin vallahi çarpılırsınız. Kimse Bediüzzaman’la dalaşmasın. Çünkü onunla dalaşıp da iflah olan yok. Nice siyasiler, fikir adamları geldiler gittiler onun dedikleri doğrultusunda idare ettiler ama ne zaman başka güçlerin idaresine ve ihtiraslarının idaresine yöneldiler, battılar.

Bak ve gör fiilinin belirtileri yaygınlığı bütün bir Risale-i Nur’dur. Pencereler risalesinin başındaki ayette "onlara gerek içinde yaşadıkları alemin her tarafında, gerekse kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz.” Senüriim ayatina fil afaki vefi enfüsihim…” Israrla diyor “göstereceğiz.“ İnsanın görevi bunları görmektir.

Bediüzzaman peygamberimize gösterici diyor neden çünkü Allah ayeti ile ona gösterme görevini vermiş, bu asırda Bediüzzaman gösterici görevini onun emri üzre yapıyor. 33 pencerede “senürihim” göstereceğiz fiilini nasıl uyguluyor. Bahsin adı pencere, öyle ya Allah ayetinde gösterici diyorsa Bediüzzaman da otuz üç pencerede mahlukata ve olaylara açılan pencereleri açıyor ve insanlara mümin, kafir, fasık, gafil, özellikle ateist ve nihilistlere gösteriyor.

Onuncu Sözün bakış noktası bab yani kapı 33 Sözün ana bakış yeri ise penceredir. Günlük dilden bir konunun felsefesine açılan kelimeler çıkarmış kelimeleri basit nesne isimlerinden ilahi sanata açılan kapılar pencerelere çevirmiş. Bediüzzaman dili ne kadar geniş alanlara açmış bir yorum ve felsefe dili oluşturmuş. Kıskanıyorsunuz Bediüzzaman’ı çünkü onun yaptığını yapacak ne ihlasınız ne de gücünüz var?

Bediüzzaman’ın bir de remizler yani sembolleri anlattığı bahisler var ki onlar bir devirlik değil tarihi dil başarılarıdır. Sembolik dil kullanmak zorun zorudur. Dünyada sembolik roman neredeyse yok, karanlığın Yüreği romanı sembolik roman olarak kabul ediliyor, kim okur kim anlar? Bir Amerikalı tutmuş yazmış. Bediüzzaman’ın sembolizmi ise ayrı bir sanat konusu. 

Bir sembolik cümle yazalım. “Ene künuz-ı mahfiye olan esma-i ilahiyetin anahtarı olduğu gibi kainatın tılsım-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muamma-yı müşkülküşadır, bir tılsım-ı hayret fezadır. O ene mahiyetinin bilinmesiyle o garip muamma o acip tılsım olan ene açılırve kainat tılsımını ve alem-i vücubun künuzunu dahi açar.“

Ona sataşanlar gelin sizi imtihan edeceğiz bu cümleyi çözün bütün iftiralarınızı  o zaman konuşalım. Bu cümle bütün felsefe tarihin en zor bahsidir, bunların her bir cümlesinde bir çok filozofun cesedi ve efkarı görünür. Nasrettin Hoca’ya demişler ki bir adam gelmiş sorular soruyor cevap veremiyoruz gelsin demiş. Adam demiş dünyanın merkezi neredir hoca “eşeğimin ayağını bastığı yer.” Ama olur mu demiş. Hoca da “inanmasan ölç de gör” diye cevap vermiş. Gökte ne kadar yıldız var demiş “eşeğimin sırtındaki kılları kadar.” Olur mu demiş inanmasan sayda gör demiş. Onun misali.

Otuz üç pencerede pencerelerden gösterir sonra körlere ve görmezlere sataşır. ”İşte ey biçare müflis felsefi. Bu muazzam pencereye ne diyorsun?.. Şimdi ey biçare münkir-i gafil.. ey kozmoğrafyacı efendi… ey coğrafyacı efendi.. ey esbabperest biçare.. işte ey gafil…”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum