Dr. Selçuk ESKİÇUBUK
Güçlü olanlar herzaman haklı mıdır?
İnsanoğlu günümüze kadar yeryüzünde bazı devirler geçirmiştir. İslami bazı kaynaklarda bu devirler şöyle anlatılır:
1-İlk devir: Hz. Âdem’den, Hz. Musa’nın peygamber olup Firavunun boğulmasın kadar geçen zaman.
2- Orta devir: Hz. Musa ile Hz. Muhammed’in (a.s.m) peygamber oluşu ve Kuran’ın nazil olduğu zamana kadar geçen devir.
3- Son devir: Peygamber Efendimizin (a.s.m) gelişinden sonra kıyamete kadar geçecek devir.
Başka bir görüşe göre(Bediüzzaman) insanlık tarihi 5 dönem yaşamıştır.
1-Vahşet ve Bedevilik devri
2-Kölelik devri
3-Esirlik devri
4-Ücretlilik devri
5-Malikiyet ve serbestiyet devri
İnsanlık tarihinde ilk devir vahşet ve bedevilik devridir, yani ilkel toplum yaşam kuralları olan savaşlar, saldırılar bu döneme imzasını atar. Toprakla uğraşanlar, avcı toplulukların saldırılarıyla sıkça karşılaşırlar. Dini kurallar veya günün idarecileri toplumsal barışın kurulmasına katkıda bulunmuşlar ve yarı medeni bir döneme geçiş sağlamışlar.
İkinci dönemde güçlü ve zeki bazı insanların bazı insanları kaçırıp köle olarak hayvan gibi kullandıklarını görürüz. Bu dönem de tarihte çok uzun sürmüştür.
Üçüncü dönemde kölelikten kurtulmuşlar fakat güçlüler yine onları ezmiş, onları kendilerine esir etmişlerdir. Sözü geçenler hep güçlüler olmuştur. Mesela eski Yunan şehir devletlerinde yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu kölelerden meydana gelmekteydi.
Geçmişte bir de Arap yarımadasında “Asr-ı Saadet ve dört halife devri” adı verilen ve başta Peygamber Efendimiz (ASM) olmak üzere güzide sahabelerin yaşadığı bir model vardır. Bu dönem sadece Müslümanlar için değil bütün insanlık için de örnek bir devirdir.
1789 Fransız ihtilalı başta olmak üzere yaşanan tarihsel olaylar 4. dönem olan ücretlilik devrini(kapitalizm) getirmiştir. Zenginler ve güçlüler, fakir ve zayıfları düşük ücretlerle çalıştırarak daha da zengin olmuşlardır. İnsanları boğaz tokluğuna çalıştırmışlar zengin daha zengin, fakir daha fakir olmuştur. Sermaye gücü, emek gücünü kendi menfaatleri doğrultusunda kötüye kullanmıştır. Yer altı madenlerinde işçiler çok düşük ücretlerle çalıştırılmışlardır.
Avrupa’da 1870'lerden sonra endüstrinin gelişmesi hammadde problemini ortaya çıkarmıştır. 19 ve 20. yüzyılın başında, sömürgeciliğin en etkili vasıtalardan biri demir yoludur. Demiryolu bilhassa Asya ve Afrika da sömürgeciliğin en gelişmesinde önemli bir vasıtadır. 19. yüzyılda sömürgeciliğin iki aktif alanı Afrika ile Uzak Doğu olmuştur.
Madame Tussauds’u, herkes duymuştur, merkezi Londra'da bulunan bir balmumu heykel müzesidir. Balmumundan heykeller yapan Marie Tussaud (1761-1850) tarafından kurulmuştur. Aralarında Amsterdam, Berlin, Hong Kong, İstanbul, New York, Sidney ve Tokyo'nun da bulunduğu yirmi dört şehirde şubesi vardı, geçen yıl da bir tanesi İstanbul’da açılmıştı. Ancak Avrupalılar her zaman böyle müzeler, hayvanat bahçeleri açmadılar. Sömürgecilik döneminde batılılar; Eskimolar, Uzakdoğulular, Madagaskar, Çin hindi, Sudan, Kongo, Tunus ve Fas’tan insanlar topladılar, kendi halkları için bir eğlence ve sirk alanı olarak içinde “İnsanların sergilendiği Hayvanat Bahçeleri” (Zoos Humains) de kurdular. Oluşturulan bu mini köy ve pavyonlarda insanların toplandıkları bölgelere uygun habitatlar kurmaya ve canlı figürler olarak da içlerine oraya uygun insanlar yerleştirmeye başladılar. On binlerce insan, beyaz ırkın keyfi için hayvanat bahçelerindeki gibi galerilere bölünerek sergilendiler. Düşünmesi bile varlığımızdan utanmaya sebepken bu organizasyonlar uzun yıllar boyunca toplumsal bir gerçeklik olarak Avrupa’da varlıklarını sürdürdüler.
1874 yılında Avrupa’nın en önemli hayvanat bahçesi sahiplerinden Carl Hagenbeck çok büyük bir bahçe açar. İşlerini daha da büyütmek isteyen Hamburg’lu tüccar, getirdiği egzotik hayvanlar arasına insanları da eklemeye karar verir. Almanya’da dünyanın en büyük ” ilk İnsan Hayvanat Bahçesi”nin temeli böylece atmış olur. Daha sonra Fransa(Paris ve Marsilya’da), Belçika, Hollanda, İspanya, İsveç, İtalya, İngiltere ve ABD(Cincinati, Newyork)’da de birçok insan hayvanat bahçeleri açılmaya başladı. Buraya getirilen insanların bir kısmı yeni ortamdaki mikroplara alışık olmadığı için veya beslenme yetersizliğinden öldüler.
Avrupa devletleri 20. yüzyılda 1 ve2. Dünya savaşına giriştiler, bu savaşlarda milyonlarca insan öldü, işkence gördü. Hitlerin toplama kamplarında yaptığı işkenceler, zulümler unutulacak gibi değildir.2. Dünya savaşından sonra 10 Aralık 1948'de, BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan 183. oturumunda 30 maddelik İnsan Hakları Evrensel Bildirisi kabul edildi. Ancak bildirinin hayata geçmesi için daha uzun zamana ihtiyaç vardı. İnsan hayvanat bahçeleri, 1958 de Brüksel Dünya fuarından sonra çıkan büyük tartışmalar üzerine tek tek kapatılmaya başlandı.
Bugün için Avrupa Birliği’nin 3 ana kurumu olan AB Komisyonu, AB Bakanlar Konseyi ve Avrupa Parlementosu(AP) içinde ilk ikisinin resmi organlarının büyük çoğunluğu Belçika’nın Brüksel şehrinde yerleşiktir. AP ise Strazburg ile dönüşümlü olarak Brüksel'de çalışmalarını yürütmektedir. Bunlara bağlı ve bunlarla ilgili irili ufaklı yüzlerce kuruluş da dikkate alındığında Brüksel, bu sebeplerden AB veya Avrupa başkenti olarak gösterilir. Ayrıca NATO Merkez Karargahı da Brüksel'dedir. Ama Brüksel’in geçmiş tarihine baktığımızda insanlığın yüz karası insan hayvanat bahçelerini orada da görürüz.
Batı kendi yaşam felsefesinde “…esasında kuvvet müstahsendir. Hattâ “El-hükmü li’l-galib” bir düsturudur. “Galebe edende bir kuvvet var; kuvvette hak vardır” (Sözler,30.Söz) der. Batılı ülkeler İnsan hakları evrensel beyannamesini imzalasa da doğulu insanlar, onların insan hakları söz konusu olduğunda bunlar unutulur. Batı bugüne kadar kendi dışında olan medeniyetleri, insanları ve kendi renginde hatta dininde olmayan insanları hem dışlamış hem de büyük bir gururla kendilerini diğer insanlardan üstün görmüştür.
Kur’an 14 asırdır insanı Allah katında eşit görür, kimseye takvadan başka üstünlük olmadığını söyler.
"Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. (Hucurat,13)
“Ey insan! Kur'ân'ın desâtirindendir ki, Cenâb-ı Hakkın mâsivâsından hiçbir şeyi, ona taabbüd edecek bir derecede kendinden büyük zannetme. Hem, sen kendini hiçbir şeyden tekebbür edecek derecede büyük tutma. Çünkü mahlûkat mâbûdiyetten uzaklık noktasında müsâvi oldukları gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler. (Lemalar,17.Lema,2.nokta)
Günümüzde de Avrupa birliği üyeleri ülkelerinin ve ABD’nin doğu insanına, Müslüman ülkelere bakışında geçmişte gösterdiği o kendini üstün görme kompleksi yatmaktadır. Ülkemizin düşmanları olan PKK, FETÖ ve DHKP-C gibi terör örgütlerini koruyup kollaması, teröristleri iade etmeyip barındırması ve ülkemizde yapılacak Anayasa oylaması için taraf olması ve “hayır” kampanyalarını desteklemesi de aynı bakışını koruduğunu göstermektedir.
Bu oylama bizim ülkemizde yaşayan vatandaşlar ile yurtdışındaki vatandaşlarımızı ilgilendirmektedir. Elbette hayır demek vatan hainliği değildir ama bu ülkenin iç ve düşmanları hayır diyecektir. Onların bulunduğu o büyük fotoğrafta bulunmak acaba vicdanları rahatsız etmeyecek midir? Oylarını kullanmadan önce bir daha düşünmek ve ileride pişmanlık duymamak için değişiklik getiren 18 maddeyi öğrenmeğe biraz zaman ayırmak gerekmez mi?
Avrupa’da açılan “insan hayvanat bahçeleri” için aşağıdaki videoları lütfen seyredin.
https://www.youtube.com/watch?v=pAO9RAPZYks
https://www.youtube.com/watch?v=H-tnpUTorM0
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.