Ahmet AY
Gül mü, bülbül mü?
"Siz de Allah'a ve Resulüne iman edin ki; o ümmî peygamber de Allah'a ve Onun sözlerine iman etmiştir. Ve ona uyun, ta ki doğru yolu bulmuş olasınız." A'raf sûresi, 158.
Bugün sizlerle, edebiyat yapmadan (zaten yapabiliyor muydum ki?), okumalarımda farkettiğim birşeyi paylaşmaya çalışacağım. Bediüzzaman'ın neden, genelin aksine, Hz. Resulullah aleyhissalatu vesselamı güle değil, bülbüle benzettiğini konuşacağız. Evet, evvel dikkatimi çekti, bunu külliyat içinde taradım. Tam dört yerde Efendimizin andelib/bülbül unvanına atıf var. Tabii sağlamasını da yaptım. Gül ile var mı diye de baktım. Bulamadım. Eğer ben gözden kaçırmadıysam ve Bediüzzaman, zannım gibi, Efendimize gül değil de bülbül unvanını yakıştırıyorsa, bunda bir hikmet olsa gerek, diye düşündüm. Şimdi arayışımın hikayesini dinleyeceksiniz.
Öncelikle Mesnevi'ye gidelim. Bediüzzaman'ın, orada, bakış açısının, bilginin aranışı ve işlenişiyle ne denli alakadar olduğunu izah ettiği yere dokunalım: "Kırk sene ömrümde, otuz sene tahsilimde yalnız dört kelimeyle dört kelâm öğrendim; tafsilen beyan edilecektir. Burada, yalnız icmalen işaret edilecektir. Kelimelerden maksat; mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî, niyet, nazar'dır." Metnin devamında bu kavramların karşılıkları izah ediliyor. Fakat ben, buradaki izahı değil, yıllar sonra yazdığı 16. Lem'a'daki izahı kullanacağım:
"Sen ayineye baksan, eğer ayineye şişe için bakarsan, şişeyi kasten görürsün. İçinde Refet tebeî, dolayısıyla nazar ilişir. Eğer maksat, mübarek simanıza bakmak için ayineye baksan; sevimli Refet'i kasten görürsün. "Fetebarekallahuahsenulhalıkîn" dersin. Ayna şişesi tebeî, dolayısıyla nazarın ilişir. İşte birinci surette ayna şişesi mânâ-yı ismîdir; Refet mânâ-yı harfî oluyor. İkinci surette ayna şişesi mânâ-yı harfîdir, yani kendi için ona bakılmıyor, başka mânâ için bakılır ki, akistir. Akis mânâ-yı ismîdir."
Yani mana-yı ismî ve mana-yı harfî; neye, ne için baktığınızla yakından ilgili. Neyi arıyorsanız, o, kendisinden gayrısını mana-yı harfî kılar. Ondan sonra herşey tebeî/dolayısla'dır. Bu bakış açısı eğitimi yahut da 'ötesine bakma eğitimi' aslında külliyatın tamamına sinmiştir. Sünuhat'ta rastladığınızda izine şöyle konuşur sizinle: "Meselâ, bir adam İbni Hacer'e nazar ettiği vakit, Kur'ân'ı anlamak ve Kur'ân'ın ne dediğini öğrenmek maksadıyla nazar etmeli. Yoksa İbni Hacer'in ne dediğini anlamak maksadıyla değil."
Peki, ben bütün bunlara neden atıf yaptım? Alıntılarla yazıyı uzatmayı terkederek kaçınılmaz sadede gelelim: Bana öyle geliyor ki; Bediüzzaman'ın, Allah Resulüne bakışında da bu incelik var. Yani ona bile, ders verdiği hakikati ararken nazarı değiyor.
"Kimin kelamı aksini söylüyor ki?" diye sorabilirsiniz. Ben de kimseyi itham etmiyorum. Elhamdülillah, ehl-i sünnetin çizgisi istikamettir. Fakat nedense Hz. Resulullaha dair yapılan tariflerde bizzat güzel olan gülün istimalini tercih edişimiz, başında şakıdığı gülden dolayı meşhur bülbülü anışımızdan daha farklı çağrışımlar yapıyor zihnimde. Güle dair bütün bahisler o gülün hüsnünü övmek için yazılırken; bülbüle dair dersler veren Bediüzzaman, hep daha arkasına, Kur'an'a ve kainata uzanan okumalarla yakalıyor bizleri. Yani bülbül, bizzat güzel olup güzel şakımakla birlikte; aslında birşeye dikkat çekmek için şakıyor. (Nazar tebeî.)
"Demek, herbir nevi mevcudâtın, hattâ yıldızların bir serzakiri ve nurefşân bir bülbülü var. Fakat, bütün bülbüllerin en efdali, en eşrefi ve en münevveri ve en bâhiri ve en azîmi ve en kerîmi ve sesçe en yüksek ve vasıfça en parlak ve zikirce en etemm ve şükürce en eâmm ve mahiyetçe en ekmel ve sûretçe en ecmel, kâinat bostanında arz ve semâvâtın bütün mevcudâtını latîf secaâtıyla, leziz nağamâtıyla, ulvî tesbihâtıyla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beşerin andelîb-i zîşânı ve benîâdem'in bülbül-ü zü'l-Kur'ân'ı, Muhammed-i Arabîdir."
O ayna öyle bir ayna ki, bizzat ona bakmak zaten hakikate bakmak gibidir. Fakat yine de aklınıza bu merakımı düşürmek istiyorum: Gül mü mana-yı ismî'ye yakın duruyor, yoksa bülbül mü? Bir de şuna bakmanızı isteyeceğim ardından: Allah Resulüne bülbül nazarıyla bakanlar mı daha çok hakikat devşiriyor vahiyden, yoksa gül mü? Neye, ne için baktığınız, ne bulduğunuzla çok ilintili.[1]
[1] Bitirirken, A&M Üniversitesinden Walter Bradley'in, Mystery of Life's Orgin isimli eserinden (Lee Strobel'ın Hani Tanrı Ölmüştü? isimli kitabına yaptığı) bir alıntıya dikkat çekelim. Bakış açısının bilgiyi ne denli etkilediğine dair: "Sanırım hayatın natüralist bir biçimde ortaya çıktığına inananlar, mantıken bir akıllı tasarımcı olduğunu çıkarsayanlara nazaran çok daha fazla imanlarıyla hareket ediyorlar."
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.