Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Âfâkı Nuranî Görmenin Yolu

Bazı yayınevleri "30. Söz Ene ve Zerre Risalesi"nin başında geçen "Tılsım-ı kâinatı keşfeden Kur'an-ı Hakîmin mühim bir tılsımını halleden 30.Söz" cümlesinde; "keşfeden" kelimesinden sonra, virgül kullanıyor. Bazılarında ise, virgül yok.Virgül kullanınca, sanki tılsım-ı kâinatı, Otuzuncu Söz çözmüş, halletmiş gibi oluyor. Elbette ki bu, yanlış. Orada, virgülün kullanılması gerekir. Neticede, kainatın tılsımını 30.Söz değil, Kur'an çözmüştür. 30.Söz ise, kâinatın tılsımını çözen Kur'an'ın, yine bir tılsım-ı muamması olan ene ve zerre hazinesinin bir cevheridir, izahıdır. Ama izah, harikadır.

Bu "cevheridir" kelimesi de önemli. Üstadın,yine 30.Söz'ün başında "Şu âyetin büyük hazinesinden tek bir cevherine işaret edeceğiz." dediği âyet, Ahzab Suresinin "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Hepsi de onu yüklenmekten kaçındı ve korktu. İnsan ise, yüklendi. Gerçekten insan, çok zalim ve çok cahildir." mealindeki 72. Âyetidir. Risale-i Nurların hemen çoğu mevzusunun başında buna benzer notlar ve girişler var. Yani Risale-i Nur'da, âyetten mülhemen bir şey izah edilirken "Âyetin veya mevzunun tüm izahı budur." denmiyor, denmez. Mesela "Namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisi nedir?" suali, Rum Suresinin "Haydi, siz akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah'ı tesbih edin." mealindeki 17. Âyetinden ilhamen yazılırken "Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz." deniliyor. "9.Söz, beş nükteden ibaret ve bu sualin cevabı da budur." denilmiyor. "Bizim buraya almadığımız pek çok daha hikmetler vardır ama biz bunlardan birini, beş nükte ile anlatıyoruz." diyor. Yine, 23.Söz'de "İmanın mehasini âyetlerden mülhemen anlatılırken, "İmanın binler mehasininden yalnız beşini beş noktada beyan ederiz." deniliyor. Mevzuların başındaki bu ve emsal notlar, girişler; Kur'an ve burada bahsi geçen âyetlerin her asra, asırların tabakalarına baktığını; üstadın ise, âyetlerden bu asra bakan sınırsız anlam tabakalarının birkısmına işaret ettiğini gösterir.

30. Söz ise, mezkûr âyetin büyük hazinesinden bir cevher, gerçekten. Cevher ama cevherden anlayan için. Altını kaba demirciler çarşısına götürdüğünüzde, kadri ve kalitesi bilinmediği gibi; 30.Söz de tam takdir edilemiyor bu fakire göre. Bir evin veya o odanın aydınlanması için dokunduğumuz bir elektrik düğmesi, nasıl bir düğmeden ibaret değil. O düğmenin arkasında, yüzlerce şebeke ve şebekenin arkasında devasa barajlar varsa; 30. Söz'ün arkasında da kocaman bir İslam ve felsefe külliyatı saklı. Bunu 30. Söz'ü biraz dikkat ve tetkikle okuyunca, rahatlıkla görüyorsunuz.

Zaman zaman yazıştığımız fen ilimlerinde ilerlemiş biri, "Kâinatta senin dediğin gibi bir delil melil göremiyorum." diye bize yazınca, 30.Sözdeki "Âfâkî malûmat nefse geldiği vakit, enede bir mussaddık görür." cümlesi ile; 29. Mektup 4. Telvlihte geçen "Enfusî meşrebi nefisten başlar, hariçten gözünü çeker; kalbe bakar, enaniyeti deler, geçer. Kalbinden yol açar, hakikati bulur; sonra, afaka girer. O vakit, âfâkı nuranî görür." cümleleri, gözümün önünde canlandı.

Demek dış âlemin, kâinatın, nefsinin haricinin nurlanması; iç âleminin temizliğine, kendi âleminin nurlanmasına, enaniyetin delinmesine bağlı. Yani her şey kendini çözmende düğümleniyor. Hakikî ubudiyete mazhariyetin, sırr-ı ahsen-i takvime ulaşman, hep enaniyetle; kendini nurlandırmakla, mevhum rububiyetini, faraziden ibaret mâlikiyetini terk etmekle ilgili,ona bakıyor yani. Kendini kendine mâlik, sahip gören birinin aklı; kendi gibi, her şeyin kendine mâlik olmasıyla ancak rahat ediyor. Yoksa rahatlamaz. Kendisinin mâlik olmasını başka türlü izah edemez, edemiyor. Böyle bir bakış, kendini kendine mâlik görme, nefsi kirlettiği, âlemini kilitlediği ve karanlığa gömdüğü için de sen, dış âfâkî âlemden ona ne delil getirirsen getir, onda bir mâkes bulamıyor. Hatta bazen o deliller, onun zulmetini artırıyor, onu küfründe ilerletiyor.

Bu yazıyı yazarken bir yandan böyle biri ile de yazışıyorum. Bir arkadaşın güzelce bir yazısından, tevhidin âfâkî delillerini okumuş, kendine göre yorumluyor ve aksini göstermeye çalışan cevaplar yetiştirmeye çalışıyor. Baktım beyin bin parça olmuş. Hayatı, dünyadan ibaret sanıyor. "Dünyanın hayata, özelde insana beşik olarak tanzim edildiğini görmüyor musun?"sualime "Dünyanın bu hâle gelinceye kadar geçirdiği safhalar, dünyanın bu son hâli gibi düzgün değil?" cevabını verdi. Bir binanın, bir mimarı ustası vardır, diye anlattığın birinin "O zaman niye bunun yapımına temelden başlamış, birinci, ikinci kat olarak devam edilmiş; o kareler düzgün görünmüyor." diye mukabele etmesine benziyor arkadaşımızın itirazı. Yani bir ev veya binanın oturulacak hâle gelmesi için, zarurî safhalarını, binanın ustasının inkârına delil sayıyor. Neden böyle yapıyor? Çünkü küçük ölçekte bir apartman-ı İlâhî olan kendinin, maddî ve manevî ahsen-i takvimdeki keyfiyetinden habersiz. Kendi yüksek keyfiyet ve yaratılışının harfî, yani başkasını gösteren, başkasına işaret eden yönlerini enaniyetle örtmüş, kapatmış. Aklı, fikr-i tabiatla bulanmış, ispat ve izah adına dışarıdan gelen tüm nuranî deliller, onun âleminde abesiyete, anlamsızlığa dönüyor. Yani bir anlam ifade etmiyor. Çünkü kendisi bir anlam ifade etmiyor.

Evet dostlar,"âfâkî malûmat nefse geldiği vakit, nefiste tasdik görmesi" o malûmata doğrudur mührünün basılması, ilim adına gelen o malûmatın zulümatla girdiği anlamsızlıktan kurtulup nur ve hikmete dönmesinin tek şartı, "lehül mülkü"de saklı. Yani "Mülk umumen O'nundur. Sen hem onun mülküsün, hem memlüküsün, hem mülkünde çalışıyorsun." manasını enaniyetinle tasdik etmene bağlı. "Umumen" kelimesi de önemli ve hemen geçilmemeli. "Enedeki karanlıklı noktanın" kâinattaki parlak ayetleri söndürmemesi,seni şirke düşürmemesi için, mülkün hakikatte sahibinin tanınması bilinmesi ve kabul edilmesi şart. Otuzuncu Söz, işte insanı bu noktaya yaklaştırıyor.Ama biz acaba ne kadar yaklaşabildik, bilmem.Ama yaklaştıkça, kendimizi, enemizi çözeceğimizi; bununla da kâinatın kapalı kapılarının açılacağını unutmayalım.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum