Hayatını İttihad-ı İslâm’a feda eden Nur talebesi: Mesut Zeybek

Hayatını İttihad-ı İslâm’a feda eden Nur talebesi: Mesut Zeybek

Ömrünü Kur'an ve iman hakikatlerine adayan, Risale-i Nur çalışmaları ile bilinen İttihad Yayınları İlmi Araştırma Heyeti üyesi ve Yayınevi Genel Müdürü Mesut Zeybek’i vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz

23 Mayıs 2017’de Hakkın rahmetine kavuşan Mesut Zeybek ağabeyi, hanımı Zehra Zeybek Hanımefendiyle konuştuk.

Röportaj: Abdulkadir Çelebioğlu

BİR İTTİHAD-I İSLÂM ÂŞIĞI: MESUT ZEYBEK AĞABEY

1-Mesut Zeybek Ağabey’in hayatından kısaca bahseder misiniz?

Mesut Bey ömrünü Risale-i Nur hizmetine adamış gecesi gündüzü hizmet olan, içi nur dışı nur bir zat-ı muhteremdi. Hayatında her yaptığını Risale-i Nur hizmetini düşünerek yapardı. Çocuklarla bile muhatap olurken onlara faydalı olmayı hedeflerdi. Çok şefkatliydi. Kimsenin derdine kayıtsız kalamazdı. “Ben diğergamım neme lazım diyemiyorum” derdi.

Gittiğimiz yerlerde mutlaka hizmetlerle meşgul olan abilerle, aileleriyle irtibat kurar onları ziyaret etmeden dönmezdi. Tanıştığı herkesin hayatında iz bırakan birisiydi.

Neşriyata çok önem verir sürekli Risale-i Nur okur oralardan tespitler yaparak internet sitesinde yayınlar, derleme kitaplar olarak basardı. Çok ileri görüşlüydü olayların sonuçlarını çok iyi tahmin ederdi. Doğru bildiği şeyin sonuna kadar arkasından giderdi. Risale-i Nur’a çok vakıftı. Hayatında bazı işlere teşebbüs etmiş hatta genç yaşta kendi işini kurmuş ama hizmetleri tanıyınca hepsinden vazgeçmiş.

16 yaşında Risale-i Nur’u tanımış ve o günden itibaren sürekli okumuş ve hizmetin çeşitli birimlerinde durmadan çalışmıştı. Gece yatmadan mutlaka okur, sabah kalkınca mutlaka okur, benimle konuşurken bilgisayar başında işine devam ederdi. Bir çalışması bitince hemen diğerine başlar bilgisayarı öyle kapatırdı.

2-Mesut Zeybek Ağabey’in, Rüştü Tafralı Ağabeylerle tanışma süreci ve birlikte hizmet hayatları nasıldı?

Kendisi Cağaloğlu’nda küçük bir büro tutarak Bab-ı Ali’deki çalışmasına devam etmeye başlamıştı. Mesut Bey’in Rüştü abi ile tanışma hikayesini kendi ağzından dinleyelim:

Ben o devrede büromuzda uzun zamanlar boştum. Sürekli kitap okuyordum. Bir ara Sultanahmet kitap fuarından aldığım Abdülkadir Badıllı Ağabeyin “Bediüzzaman Hazretlerinin Mufassal Tarihçe-i Hayatı” kitabını okuyordum. Merhum Zübeyir Ağabey’in son İstanbul hayatının anlatıldığı kısımları okurken bazı hakikatlere ulaştım. Zübeyir Ağabey’in gazetenin çıkışında 19 maddelik şartname hazırladığını yazıyordu ve bu maddelerin aslının İstanbul’da bir zâtta olduğunu söylüyordu.

Sonra Hüseyin Demirel geldi ona sordum. Çünkü Hüseyin kardeş 15-20 yıla yakındır Yeni Asya Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapmıştı. O dedi ki, “Evet ben de duydum fakat o belgeyi görmedim.” Ben hayret etmiştim. Sonra ta Zübeyir Abi zamanından beri gazetenin resmi yazı işleri müdürlüğü yapan abiye de sormuş ondan da aynı cevabı almış ve merakım büsbütün artmıştı.

Sonra Hüseyin dedi ki, “benim eniştem Abdülkadir Usta’nın dersine gittiği Rüştü Tafral Abi var. Bu bahsedilen zât odur.” Biz de “sen bir görüş ve görüşme izni al ziyaret edelim” dedik.

1992 yılının Ramazanında bu zâtı ziyaret ettik. Bütün sorularımızı sorduk. Meğer bu zât bizim bir devresini bilmediğimiz Zübeyir Abili hizmet hayatının en önde gelen şahsiyetlerindenmiş. Sanki bizi bekliyormuş gibi eski günleri canlı yaşarcasına anlatıyordu. Birinci gün sohbet bittiğinde saat gecenin 03’ünü gösteriyordu, neredeyse bir bardak su bile içmeden oruca niyetlenecektik.

Mesele büyük ölçüde vuzuha kavuşmuştu. Fakat daha çok eksik noktalar vardı. Sonra Üstâd Bediüzzaman’ın bizim hiç tanımadığımız talebeleri vardı. Onlardan da dinleyeceklerimiz vardı. Farklı zamanlarda onları da dinledik. En mühimi manevî hayat kaynağımız olan Risale-i Nur ne diyordu. Onda var olan fakat o zamana kadar görmediğimiz meselelerin sebepleri ve sonuçları ve çarelerini bulmalıydık. Hamdolsun bulduk da…”

mesutzeybek-aytimur-tafrali.jpg
(Mesut Zeybek, Rüştü Tafralı ve Ahmet Aytimur ağabeyler)

3-İttihad Yayıncılık’ın kuruluşu, hizmetleri ve kısaca tarihçesinden bahseder misiniz? Mesut Zeybek Ağabey, İttihad Yayıncılık’ı kurmaya nasıl karar verdi?

İttihad Yayıncılığın kuruluşunu yine Mesut beyin ağzından dinleyelim:

“Ben o halette iken yani dünyadan bütün bağlarım kesilmişken bir gün Cağaloğlu’nda dolaşıyordum. Eski bir arkadaşımın ajansına uğradığımda yandaki iş hanında kiralık büro olduğunu söyledi. Sonra merhum Hüseyin Demirel’e de bahsettim o da Marmara Üniversitesi matbaasında çalışıyordu.

“Sonra baktım başka yapacak bir şeyim olmadığından o büroyu cüzi bir ücret karşılığı tuttum. Böylece yeni ufuklara yelken açtığımı çok sonraları anladım. Çünkü o zamanlar bunları düşünecek, planlayacak durumda değildim. Adeta ihtiyarsız sevk ediliyordum. Büronun adını Nur Talebelerinin ilk olarak dış dünyaya açıldıkları neşriyat vasıtası olan “İttihad” mecmuasının ismini verdik.”

4-Kitapların mevzularının seçimi ve tab’ etme süreci nasıl işliyordu? Dönemin şartlarına göre mi konular belirleniyordu?

Kitapların mevzuları gündeme göre seçiliyordu. Beraberinde, çalıştığı gazeteden (Yeni Asya) ayrılan Rahmetli Hüseyin Demirel Ağabey vardı. O yazı işlerinden anlardı. Çok iyi hatırlarım, ilk kitabı heyecenla p hazırlamışlardı. “Kemalizm ve Deccaliyet” kitabını çoğu zaman akşamları bizim evde çalışarak tamamladılar. Beni anneme gönderir onlar heyecanla saatlerce çalışırlardı. Kitabın çok ses getireceğini söylüyorlardı. Evet kitap çok ses getirdi birilerini rahatsız etmiş olmalı ki kitap için toplatılma kararı alındı… Toplatıldı.

Daha sonraları Rüştü Tafral Ağabey ile derlemeler yapılmaya başlandı. Rüştü abi ömrünü Risale-i Nur hizmetine vakfetmiş bir Nur talebesi. Nurlardan Derleme Çalışmaları çok. Ve yapmaya da devam ediyordu. Mesut Bey neşriyat hizmetinin ehemmiyetini çok iyi bildiğinden beraberce bu çalışmaları tek tek yayın hayatına geçirdiler.

5-Tehdit edildi mi? Ne gibi olaylar yaşandı?

Bizim Cağaloğlu’ndaki büroya çok insan gelirdi. Her gruptan. Kimi iyi niyetiyle Mesut Bey’den istifade amacıyla kimi de kendi bildiğinden vazgeçmeden ama Mesut Bey’den de vazgeçemeden gelir giderlerdi. Tabi bunlardan başka kimler geldi Allahu Alem…

6-A Haber’e nasıl davet edildi?

Mesut Bey Fetö’yü oldum olası tasvip etmezdi ve onlarla mücadele ederdi. Çoğu insanın onlara müsbet olarak baktığı bir dönemde dahi mücadelesini sürdürdü. Fetö Lideri’ni İzmir’den tanırdı ve o yüzden duyduğu, şahit olduğu şeyler vardı. Bunları neşretmekten de geri durmazdı. Gerek internet sitesinde gerekse broşür olarak sürekli onların yaptıklarının Risale-i Nur hizmeti ile alakası olmadığını neşrederdi. Bu yüzden yayınlarımızı alanların bir kısmı almamaya bile başlamıştı.

İşte o olayların kızıştığı bir dönemde neşrettiği şeyleri tv’de anlatması için aradılar. O medyadan kaçardı çünkü daha önce de bir iki teklif gelmişti. Ama bu meselede neredeyse hiç düşünmeden kabul etti. Programa birkaç saat kala aramışlardı hemen hazırlandı ve gitti.

7-Mesut Zeybek Ağabey, Rumuzat-ı Semaniye Risalesi’ni canını ortaya koyar derecede tab’ etmeye nasıl karar verdi? Tab’ sürecinde hangi Abiler ile istişare etti?

rumuzat.jpgRumuzat-ı Semaniye çok önemli bir eser. Ve içinde bulunduğumuz dönemin gereği olarak neşredilmesi gerekiyordu. Mesut Bey bir şeyin olması gerektiğine inanıyorsa onu mutlaka yapmak için çabalardı. O dönemde Ahmed Aytimur ve Rüştü Tafral Ağabeylerle istişare ederdi.

Bu kitapla ilgili ilginç bir hatıram var. Mesut Bey her basılan kitabı matbaadan geldiği gibi hemen bir tane çantasına koyar ve eve getirirdi. Büyük bir mutlulukla çantasından çıkarır ve bize takdim ederdi. Rumuzat da öyle oldu. Getirdi ve “Basmam gereken son kitabı da bastım” dedi. Bir irkildim ama anlam veremedim. Çünkü hiçbir zaman son demezdi. Hep yapacağı bir şeyler vardı. Meğer gerçekten bastığı son kitapmış.

Bu arada bir de çalışmaların tashihlerini yapan sürekli beraber hareket ettiği Recep Hocamızı da anmadan geçemeyeceğim. O da eserlerin tashihlerine çok yardımcı olurdu. Ve Rumuzat basıldığında Mesut Beyle aynı heyecanı yaşamıştı.

8-Envar ve Sözler Neşriyat ile diyalogları nasıldı?

Mesut Bey, Envar Neşriyat’a çok eser hazırladı. Çoğu çalışmaları onlarla beraber neşrettiler. Zaten biliyorsunuz Ahmed Aytimur Ağabey’in kurduğu bir yayınevi. Ve Ahmed Abi de Risale-i Nurları basmada Üstâd Hazretleri tarafından görevlendirilmiş biri. Araları çok iyi idi. Baba gibi severdi Ahmed Ağabeyi. Mesut Bey babasını çok küçük yaşta kaybetmiş, hiç bilmiyordu. Ahmed Ağabeyde baba şefkati bulmuştu.

Sözler Yayınevi’ne daha sonra eser hazırlamaya başladı. Onlara da Osmanlıca-Latince Külliyatı hazırlıyordu, hepsini tamamlamaya ömrü vefa etmedi.

9-Âyet ve Hadîs Meâli çalışmasını Envar Neşriyat’a yapmaya nasıl karar verdi?

Âyet ve Hadîs Meâllerini hazırlarken şöyle demişti: “Ben bu eseri hazırlarken külliyatı yeniden okuyorum.” Onnun için her bir çalışma külliyatı yeniden baştan sona taramaktı. O yüzden bu eser de onun için en güzel çalışmalarından biriydi.

10-Mesut Zeybek Ağabey’in hususi hayatı nasıldı?

Mesut Bey insanlarla iyi iletişim kuran, her zaman anlatacak bir şeyleri olan, sohbeti tatlı, güler yüzlü, şefkatli, ileri görüşlü, hikmet sahibi birisiydi.

11-Bir eş ve baba olarak nasıl biriydi?

Mesut Bey çok iyi bir eş, çok fedakar bir baba oldu. Çok şefkatli, çok güler yüzlüydü. Kendi işini kendi gören, kimseye yük olmamaya çalışan zahmetsiz biriydi. Hayatının her aşamasında Risale-i Nur hizmeti vardı bu onun dışına da aksetmiş olmalı ki onu her gören hürmet gösterme ihtiyacı hissederdi adeta. Bence yeri herkes için dolmayacak çok farklı biriydi.

12-Envar Neşriyat için Yunanca tercüme dizgisi, Zülfikar, Asar-ı Bediiyye, Büyük Ansiklopedik Lügat, Fihrist Risalesi dizgilerini nasıl yaptı? Çalışma programı nasıldı? Hayatı boyunca yaptığı bu çalışmalardaki özveriyi neye borçluydu?

mesut-zeybek2.jpgMesut Bey çok çalışkan, azimli ve gayretli biriydi. Onun lügatında “olmaz” diye bir şey yoktu “Çaresi olan şeyde acze düşülmez” derdi sık sık. Bilmediğini mutlaka bilene sorar onu öğrenene kadar yılmazdı. Zaten hayatı buna şahit.

Yayın hayatına atıldığında büroda bol bol kitap okur durumda iken en son geldiği nokta Cağaloğlu’nda Arapça, Osmanlıca bir dizgi yapılacaksa “Bunu en iyi Mesut Abi yapar’’ imajıydı. Yayın hayatında o noktaya gelmek için çok çabaladı. Ama bunu maddi gelir elde etmek için yapmadı. Çoğu eserleri başka yayınevine piyasanın çok altında bir fiyatla yapardı. Gece gündüz hiç fark etmez geç saatlere kadar bilgisayarın başında eserleri yayına hazırlardı. Basılmadan önce defalarca tashih eder sonra basılırdı. Bu işleri yaparken çok büyük zevk alırdı. Sanki emek emek büyüyen bir çocuk gibi, kitap nihayet çıktığında büyük bir sürur yaşardı.

Gayesi İbrahim (as) gibi arkasından hayırla anılmaktı. Üstadımızın “Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme” dediği gibi o da arkasında okundukça sevabına hissedar olacağı onlarca eser bıraktı. Biraz dikkatle baktığınızda kitabın tasarımından onun elinden çıktığını anlamanız mümkün.

13-Sözler Neşriyat için Osmanlıca Hanımlar Rehberi, Osmanlıca Barla Lahikası eserlerinin dizgisini yaptığını biliyoruz. Zor dönemlerde, sıkıntılı zamanlarda, teknolojik gelişmelerin günümüzdeki gibi olmadığında bile çok faalane neşriyat hizmetlerinde bulunmuş. Neşriyat hizmetine nasıl girdi?

Gerçekten teknik imkanlar çok sınırlı idi. İlk başlangıç zaten daktilo ile olmuştu sonra yavaş yavaş bilgisayara geçildi. Yani başka yerlerde bir iki kitap yazacak olanlara bile birçok imkanlar sunulurken Mesut Bey bunları çok zor elde etti.

Bazen “Şu işi bitirelim oradan gelecek kazanç ile bilgisayarı biraz daha yükseltelim” derdi. Böyle böyle diyorum ya “Badıllı Ağabeyin İşârâtü’l-İ’caz Tefsiri, Mesnevî-i Nuriye Tercümesi, Âsâr-ı Bediiyye, Zülfikâr, Rumuzat-ı Semaniye, İslâm Prensipleri Ansiklopedisi, Esasat-ı Nuriye, Ebu Suud Tefsiri” ve daha niceleri bugün hepsini yan yana koyduğunuzda bir kütüphane eden eserlerde imzası var Elhamdülillah.

Teknik konularda ise en büyük yardımcısı oğlumuz Abdullah’tı. Yeni bir programın kullanılmasında dijital ortamda yayına hazırlanmasında o da elinden geleni babasına öğretiyordu. Bir de Ahmet Çelik kardeş çok özveri ile her zaman Mesut Ağabeyinin yanında olmuştur. Bir de gizli kahramanlar var bunaldıkça maddi olarak destek verenler, zaman zaman bilgisayarın yenilenmesinde, büronun kirasının ödenmesinde destek olanlar. İsmen söylemeyeceğim ama hayatımızda maddi manevi çok katkıları olan birkaç isim var. Her zaman dua ederek andığımız. Allah onlardan da ebeden razı olsun.

14-Ömer Çiçek Ağabey’in yayına hazırladığı Zübeyir Gündüzalp Ağabey’in “Üstadım Bediüzzaman” kitabının tab’ını nasıl yaptı? Sadece Risale-i Nur derlemeleri ile sınırlı kalmayıp, hizmet için arşiv değeri taşıyan ağabeylerimizin de notlarını yayınlamasını nasıl değerlendirmek lazım?

Onun hayatında hizmete katkı sağlayacak yaşanmış her şeyin önemi vardı. Hele bu Zübeyir Abi ile ilgili olursa daha bir önem arz eder. Çünkü Zübeyir Ağabey, Üstadımızın meslek ve meşrebini en iyi anlamış talebelerinden biri belki de birinci olma özelliğine sahiptir. O yüzden basmakta tereddüt etmemiştir.

15-Mesut Zeybek Ağabey’in hizmet hayatında, iyi ki yaptım dedikleri nelerdi? Keşke yapmasaydım dedikleri var mıydı?

İçinde Risale-i Nur’un olduğu her şey onun için ‘iyi ki’dir. Ve 16 yaşından itibaren hayatının hiçbir safhasında Risalenin olmadığı bir dönem yok. Tabi her dönemde birtakım sıkıntılar çekilmiş olsa bile pişmanlık ifadesi kullandığını hatırlamıyorum. Ama zor ve zahmetli de olsa bu hayatı yaşamış olmaktan memnundu. Bir zamanlar çok zoruna giden şeylerin sonra kendisi için hayır olduğunu bizzat yaşayarak tecrübe etmiş olduk.

16-Çalışma azmi nereden geliyordu?

Mesut Bey fıtrat olarak da yılmayan bir karaktere sahipti. Okumayı ve öğrenmeyi çok severdi. İlkokulu bitirip İzmir’e geldiğinde okul hayatına devam etmek istemiş ama imkanlar buna el vermemiş sahip çıkan da olmamış. Hatta kendinden 3-4 yaş büyük bir arkadaşını veli göstererek kendisini imam hatip ortaokuluna yazdırmış devam edememiş ve 2. sınıfta bırakmak zorunda kalmış. Ama okuma aşkı hiç bitmemiş “Ne bulsam okurdum hatta gazete kağıtlarından yapılmış kese kağıtlarını bile…” derdi.

İşte 16 yaşına geldiğinde de Allah’ın lütfu, karşısına Risale-i Nur çıkmış ve bütün okuma azmini oraya vermiş. Ve gerçekten birçok konuda fikir sorulacak bilgiye sahipti. Osmanlı Tarihi, Yakın Tarih, İlmihal ne sorarsanız cevabı vardı. Üstadımız “15 hafta ciddi okuyan zamanın alimi olur” diyor ya Mesut Bey işte öyleydi.

17-Okumalarında nelere ağırlık verirdi? Notları var mıydı? Not tutarak mı okurdu?

Sabah namazdan sonra ve gece yatmadan önce mutlaka Risale-i Nur okurdu. Çoğu zaman bu iki namazı beraber kılar, tesbihatımızı yapar ve kitabı da beraber okurduk. Kendi takip ettiği külliyatının üzerine kırmızı ve yeşil rengi kullanarak satırları çizer gerekirse kısa notlar yazardı. Ben şimdi onun kitaplarından okumaya devam ediyorum ve o notlardan çok istifade ediyorum. Keşke ağzından çıkan her şeyi kaydetseymişim dediğim zamanlar da çok oluyor. Ama yaşarken ben yapamadım.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum