Hayırlı bir evlat yetiştirmek

En yakın komşumuzun kızı evlenmiş çoluk çocuk sahibi olmuştu. Yıllardan sonra annemi ziyarete gelir. Annem sohbetin bir yerinde “kızım namazlarını kılıyor musun?” diye sorar. Şöyle cevap verir misafir, “Kılmak istiyorum ama kılamıyorum.“

“Ama neden?” diye sorar Annem. Verdiği cevap çok dikkat çekici ve düşündürücüdür: “Çünkü namaz kılmak istediğimde eğilemiyorum, rükuya varamıyorum. Çok zor geliyor bana. Hatta sanki sırtımda bir oklava varmış gibi hissediyorum. Benim eğilmeme engel oluyor.”

Acaba bu hanım niçin eğilemiyordu?

O aileyi ben de tanırım. Çünkü çocukluğumun geçtiği mahallede en yakın komşumuzdu. Ama babası namaz kılmıyordu, annesi de ara sıra kılardı. Çocuklarını namaz kılmaya alıştırmamışlardı.

Sadece olay namazla da ilgili değil. Oruç da böyle. Küçük yaşlarda oruca alıştırılmayan çocuk büyüyünce kolay kolay oruç tutamaz. Küçük yaşlarda sadaka vermeye alıştırılmayan çocuk büyüyünce kazancının hep kendisine ait olduğunu zanneder.

Ağaç yaşken eğilir. Çocuklar biz olmaları istersek, onları küçüklükten itibaren nasıl eğitirsek büyüyünce genellikle öyle olurlar.

Bir çok aile çocuklarından şikayetçi. “Çocuğum namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, bize isyan ediyor” yakınmalarının ardı arkası kesilmiyor.

Yoksa Batının dayatmasıyla çocuklarımızı çok mu kendi halinde bırakıyoruz? Bunu herkes kendine sormalı. Namaz kılan bir anne-baba çocuklarını namaza alıştırmamışlarsa sorumluluk onlara aittir. Onlara namazı öğretmek, namazın anlam ve hikmetini öğretmek, sebebini öğretmek birinci derecede anne-babanın sorumluğunda.

Bir panel sonrası bana sorulan sorulardan birisi de “çocuklarımızı dini sohbetlere kaç yaşında götürmeliyiz?” şeklinde idi. Ben de bunun yaşının olmadığını söyledim. Çocuklarımızı Kur’an okunan, İslamî, imanî sohbetler yapılan yerlere götürmek gerekir. Onların akılları anlamayabilir ama hafızaları kuvvetli olduğu için söylenenler hafızalarına yerleşir. Bir tohum olarak ekilir akıllarına.

Toprak kendisine ekilen tohumun, çekirdeğin ne olduğunu bilmez. Ama zamanı geldiğinde tohum filizlenir, çiçek olur, ağaç olur. Bir de insan sadece akıldan ibaret değildir. İnsanda bir çok duygular ve ismini bildiğimiz ve bilmediğimiz bir çok latifeler vardır. Akıl okunanlardan bir şey anlamasa bile, o duygular ve latifeler onlardan istifade ederler.

Peygamberimiz (s.a.v.) iyi arkadaş hadisinde şöyle buyurur:

“İyi arkadaşla kötü arkadaş misk taşıyan kimse ile körük üfüren kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu ikram eder yahut sen ondan (miski) satın alırsın ya da ondan güzel bir koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir koku duyarsın!” (Müslim, Birr, 146)

Yani kötü ahlaklı, dindar olmayan insanlarla birlikte olmak insana olumsuz etki eder. Ama iyi ahlaklı kimselerle birlikte olmak ise insana olumlu etki eder. En azında onların güzel sözlerinden ve davranışlardan istifade ederiz, çocuklarımız da bundan faydalanır. Bu yüzden çocuklarımızın kimlerle arkadaşlık ettiğine dikkat etmek durumundayız. Nereye gittiklerine de…

Bir atasözümüz der ki; sarı öküzün yanında duran, ya huyundan ya tüyünden kapar.

Bu yüzden çocuklarımızı manevi atmosferi olan mekanlardan uzak tutmayalım. Onlara güzel örnek olalım. Onlara olan şefkatimiz, onları biraz meşakkatli oluyor diye manevi olarak eğitmekten alıkoymasın. Çocuklarımızın Allah’a hakkıyla kulluk yapan, anne-babasına saygılı, topluma faydalı olmasını istiyorsak, onların terbiyesini cep telefonuna, televizyona ve sokağa terk etmemeliyiz. Biz onlarla ilgilenmezsek, onların dünyevi olduğu gibi uhrevi hayatlarını da kurtarmak için özel gayret göstermez isek bundan sorumlu olacağımızı da hatırdan çıkarmayalım.

Hayırlı bir evlat yetiştirmek amaçlarımızdan birisi olmalıdır. Çünkü bir hadiste şöyle buyrulur:

"İnsan ölünce (salih) ameli kesilir. Ancak üç amel(in sevabı) kesilmez: Sadaka-i câriye (kamuya yararlı sadaka), faydalanılan bir ilim ve arkasında kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakmak.” (Müslim, Vasiyyet, 14; Ebu Davud, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)

Bir ayet mealiyle bitirelim: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.”(Tahrim; 66/6)

Ayette bildirilen ailemiz, başta çocuklarımız olmak üzere ailenin bütün fertleridir. Çocuklarımızı, kendimizi ve eşlerimizi de o ateşten korumak için birbirimize yardım etmek zorundayız. Bu yardım sayesinde hayatımız bir anlam kazanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum