Himmet UÇ
Hazreti Mevlana Müzesi ve Bediüzzaman Hazretlerinin Isparta’daki Evi
Mevlana Hazretlerinin mekanını belgesel deneme tarzında bir önceki yazıda anlatmıştım. Isparta’da bulunduğum için Bediüzzaman Evi veya Said Nursi Evi Hazreti Mevlana’nın mekanını dolaşırken hep gözümün önüne geliyor ve çağrışımlarla mukayese ediyordum. Mevlana Müzesi bir büyük kompleks. Mevleviliğin ve Mevlana hazretlerinin çevresinin birçoğunun eşyaları, elbiseleri ve öğretileri ile yer aldığı bir büyük alana inşa edilmiş heybetli ve azametli bir antik mimari eserler topluluğu. Kapıdan komplekse giriş haşmetli bir çağrışım. Dünyanın dört bir yanından gelen davetliler, özel biletlerle müzeye giriyorlar. Ziyaretçi gelirleri çok büyük bir yekün tuttuğu ve devlete büyük bir gelir kapısı olduğu kesinlikle ortada.
Bediüzzaman Evi iki küçük evden oluşuyor, asıl onun dünyasını yansıtan ise sadece evin bir üst katı. Üst katın bir bölümü Hazretin eşyalarına ayrılmış kapıları sürekli açık olan eşyaların bulunduğu yerlere bakılabiliyor ve seyredilebiliyor. Mevlana ve ailesinin eşyaları ise özel camlı korumalı dolaplarda sergileniyor, gelenlerin eşyalara dokunma lüksü yok. Tabii Bediüzzaman Hazretlerinin eşyaları ve kullandığı nesneler, özel elbiseleri henüz taze olan hatıratının izlerini taşıyor. Mevlana Hazretlerinin hatıraları ise biraz daha kronik bir zaman dilimine dağılmışlar. Bediüzzaman Evi’ndeki küçük odaya o kadar nesne ve eşya konulmuşki birbiri içinde yüze yakın kitap, özel eşya ve nesneler var. Bunların bir büyük mekanda camlı koruma dolaplarına konarak İngilizce ve Türkçe izahları yapılsa çok büyük bir teşhir salonu gerekir. Mevlana’nın azameti maneviyesine uygun bir teşhir gözetilmiş, Bediüzzaman’ın eşyaları ise adeta bir küçük mekana üstüste yığılmış, tıkış tıkış bir küçük oda.
Bediüzzaman’ın eserleri yüzünden niceleri zengin olmuş, istediği kadar basmış, üsluba müdahale edilmiş, talebeleri sadece hayıflanan ve teşeffi cümlelerinin ötesinde bir şey yapmamışlar. Hazreti Mevlana’nın hatıratı Bediüzzaman kadar canlı değil, ama eserleri ve tesirleri canlı. Bediüzzaman’ın eşyaları ve hatıratı daha canlı ve henüz toplumdan toplanmayan mitoloji derecesine gelmiş hatıraları bile var. Isparta’da bu hatıraların bazılarına rastladım oldukça ütopik ve fantastik, ama insanlar onlara inanmışlar, çünkü insanda reel olana değil hayal ve ütopyaya daha çok ilgi duyuluyor. Evliyanın kerametlerine bire bin katıp söylemek de bunlardan biri değil mi? Bu yüzden Üstad keramet türü hatıraları desteklememiş ve yaymamış.
Abdülhak Hamit;
“Az çok hayalden gelir insana tesliyet
Hep yüzü gülmez iğbirardır hakikatin” derken insanın hayal olana ütopyaya olan yakınlığını anlatıyor.
Bediüzzaman Evindeki eşyalar yığma türünde bir araya getirilmişler. Bediüzzaman ve beş büyük talebesinin kaldığı evin üst katında bir oda ibadet, bir oda mutfak ve bir oda Bediüzzaman’ın özel odası olarak kullanılmış. Diğer oda talebelerinin kaldığı yer. Merdivenden yukarı çıkınca soldaki birinci odada bir camekanın arkasında beş tane cübbe ve gece giyilen yekpare elbiseler bulunuyor, cübbelerin asli parçları belli değil, çok otantik ve etkileyici. Birinci camekanda biri beyaz diğeri sarı sarıklar ve iki takke bulunuyor. Çorapları, mesleri, mendilleri, bir küçük battaniye, bir tane altın, bir de yine Şamlı Hafız’ın eserleri yazdığı rahle bulunuyor. Üç tane sırt kaşıyan muntazam tahtalar da var. Bir camekanda altı tane resim var, çeşitli ebatlarda çekiliş veya yapılmış. Bir camekanda birkaç kahve cezvesi, bir ampül bulunuyor. Tesbihi, traş tasları, usturası, iki adet özel muhafazalı misvakları. Dört tane termos, iki küçük çaydanlık, Üstadın vekaletnamesi, buralarda sergileniyor.
Feneri, küçük özel imalat bir sobası, abdest leğeni, mangalı, nalınları, bir demlik altı, sefer tası, üç tane ibrik özel eşyaları olarak sergilenmiş. Bütün bu eşyalar Hazreti Mevlana’nın teşir alanı gibi büyük bir salona veya salonlara sığacak kadar büyük bir yekün teşkil ediyor. Elliye yakın eşyaya özel camekanlar yapılsa büyük bir müze alanı gerekir. Tesiri bütün dünyaya yansımış olan bir büyük insanın eşyaları yığma bir mantık ile kamuya açılmış. Hz Mevlana’nın müzesinde bir haşmet ve düzenlilik ve azamet olduğu kesin. Sürekli denetlenen bir muhit var Mevlana müzesinde, ama Bediüzzaman evinde küçük çok küçük bir mekana yüklenmiş iki yüze yakın nesne var.
Bediüzzaman’ın el yazması eserlerinden alınmış nüshalar otuz civarında, Hz Mevlana’nın birkaç eseri var vitrinlerde. Ama her biri ayrı teşhir ediliyor. Bediüzzaman’ın Latin alfabesine çevrildikten sonraki ilk baskı eserlerin örnekleri oralarda teşhir ediliyor. Elliye yakın dile çevrilmiş eserler de iki camekanda görünmeye arzedilmiş. Bu küçük odadaki malzeme salonlara yetecek kadar geniş tutulmuş. Bu evin civarı istimlak edilip büyük bir alanın Bediüzzaman’ın hatıraları eşyaları ve eserlerinin teşhirine açılması gerekir, yoksa bu şekilde çok iptidai bir görüntü arzediyor. Bediüzzaman’ı sevenler bu iki mekanı karşılaştırınca çok daha farklı şeyler hissedebilir. Bediüzzaman’ın metrukatının garibanlığını görürler. Eserlerin basımından elde edilen gelirlerin yüzde onu bunlara ayrılmış olsaydı bu derbederlik yerini daha başka şekillere terk ederdi. Mevlana müzesini hergün binlerce insan ziyaret ediyor, para ile giriliyor ve büyük gelirler elde ediliyor. Bediüzzaman’ın eserlerinin, metrukatı eşyalarının ve mekanlarının yüzeysel teşhiri insanın yüreğini parçalar, bunu Mevlana Müzesini görünce ister istemez hissettim.
Hazreti Mevlana’nın ailesinin eşyaları ve makberleri de müzeye dahil edilmiş. Bediüzzaman’ın ona yakın ilk sıddık talebelerinin eşyaları da yapılacak bir müzeye dahil edilebilirler. Oraya giren şahıs hayatı boyu unutamayacağı görsel ve işitsel fedakarlık, samimiyet örnekleri görür, bir davanın seyrini takib ederler. Hatta Üstadın bütün Anadolu ve dünya mekanlarının maketleri yapılarak tarihsel sıraya göre Bediüzzaman mekanları gezdirilebilir ve bilgiler verilebilir. Bir de eserlerinin telif sırasına göre teşhiri yapılır ve eserlerin özelikleri anlatılabilir uzman kişilerce. Mevlana müzesinde her dilden tercümanlar turistlere bilgi veriyor biz de çoğu hayal mahsülü şeyler anlatılıyor. İki mekan ve iki izlenimler grubu ile hissettiklerimi yazdım. İnşallah ateizmin, nihilizmin, dinsizliği eserlerinin kılıçları ile mağlub etmiş bu evrensel insanın eserleri ve metrukatı onun azameti ruhiye ve eserlerine uygun teşhir edilir, biz de onları görür istirahatgahımıza gideriz.
“Ölmeden görürsem millette ümid ettiğim feyzi
Yazılsın sengi kabrime vatan mahzun ben mahzun” diyor Namık Kemal.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.