Senai DEMİRCİ
Hiç umulmadık bir yazı
Ramazan Risalesi’ni okuyorum. Üstad, her zamanki nezaketiyle yapıyor yapacağını. İşin zahirinden batınına doğru yavaşça uçuruyor kalbi. Hocalık taslamadan, ben biliyorum edası olmadan, gerçeğin ince sırlarını yediriyor bize.
Evet, nihayette, aç kalıyoruz, susuz duruyoruz. Görünen bu… Orucun zahiri böyle. Orucun, insanın varlığını yenileyen anlamı gizli kalır gözümüze. Oysa, içimize doğru büyüyen bir mekteptir oruç. Kalbimizin sessizce yoğrulduğu kap. Aklımıza çengelli sorular asan öğretmen. Benlik kabuğumuzu çatlatan şeffaf yağmur. İçimizin cevherini açığa çıkaran bahar.
Ramazan Risalesi’nin ilk nüktesinde, bu gerçek yavaş yavaş açılır. Talak Suresi’nin “hiç ummadıkları yerden rızıklanırlar” mealindeki ayetinin sürpriz tadı gelir dimağımıza.
Üstad, bunu hep yapar. Bir cümlenin içinde, küçük bir telmihle bir ayetin sonsuz göğüne kanatlandırır kalbi. Nüzul sebebi hesabıyla, genel bağlamına uyma telaşıyla, anlamını dondurduğumuz, meramını ötelediğimiz ayeti, sessiz bir yağmur gibi alnımıza dokundurur, taze bir nefes gibi yudumlatır. “Hiç ummadıkları yerden rızıklanırlar…” anlamı, ele avuca sığmaz, cıvıl cıvıl, rengârenk bir akışa durur. “min haysu lâ yehtesîb’in telaffuzu olur sabırlı bekleyişlerimiz. Umduğumuz yönlerden rızık kesilince, ummadığımız yönleri fark ederiz. Hesaplarımız boşa çıkınca, hesapsız doyurulduğumuzu hesap ederiz. Oruç hâlini bu ayetin meali olarak okuruz.
Eşya ile aramıza şeffaf bir bıçak iner oruç mevsiminde. Sebepler susar, güvenceler tükenir, alışkanlıklar kesilir. “[A]kşama yakın ‘Buyurunuz’ emrini bekliyor gibi bir tavr-ı ubûdiyetkârâne göster”iriz. Suyun serinliği işte o “Buyurunuz” emri ile başlar. Ekmeğin sıcağı Rahman ve Rahim’in “Buyurun!” demesiyle damağa dokunur. Sonunda çocuksu sevinçler, kristal lezzetler saklayan bir bekleyişin ipine diziliriz. Şehrin akışı oruçlaşır; topraktan iftar kokusu gelir, gece ayağa kalkar, zamanın kalp atışlarını duyarız.
Sanki hayata yeni çağrılmışız da, bizim için saklanan müjdelere inanmaz gözlerle bakan çekingen misafir gibi yürürüz yeryüzünde. Adımlarımız mahcup ve acemi… Alışmış değilizdir sofralara; taze bir heyecanla, kalbimiz kıpır kıpır. Mutad olmaktan çıkar yeme içmeler. Yemeyi içmeyi yeni keşfetmişizdir sanki. İhtişamlı bir davetin pırıltısı içinde gözlerimiz kamaşmaktadır. Omuzlarımıza mahcubiyet yıldızları takılmakta. Hiç olmadığı kadar derinlemesine hissederiz doyuruluyor oluşu. Birbirimizin şahidi oluruz; susarız sofralarda, nazlandığımızı, el üstünde tutulduğumuzu, başköşeye oturtulduğumuzu itiraf ederiz.
Oruçla “başlama”ları öğreniriz. Doğuda bir şehirde iftar vakti başlar; sonra başlama sırası bize gelir, sonra batımızdaki şehirlere doğru halka halka ilerler. Sabaha doğru yeniden başlarız, sessiz bir niyetin göğsüne koyarız kalbimizi. Başlarız, başlarız, başlayanları gözleriz.
Başlamaların hepsini Allah’tan biliriz; beklediğimiz o“Buyurun!” emriyle başlarız. O’nun adıyladır başlangıçlar; gözlerimizle görürüz. Bu başlamalar kendi başlangıcımızı öğretir bize. Bir başlangıcımızın olduğunu hatırlarız. Doğumumuzun keskin bir kırılma olduğunu fark ederiz. Taze bir sürgün gibi görürüz kendimizi dünya toprağında. Hayret yükleniriz. Minnet duygumuz bilenir, sivrilir.
Duygu terazimiz hassaslaşır; gül yaprağıyla bile ağar duygu kefelerimiz. Bir başka gözümüz olur; taze ve cilalı görürüz her şeyi. Allah’ın boyasıyla boyanır eşya.; daha güzel boya mı var ki! Can kulağı kesiliriz her türlü çıtırtıya; duyuşumuz letafet kazanır. Bam telimiz iyice gerilir; mızrabın her vuruşunda coşkulu bir melodi yükselir yüreğimizden.
Hiç umulmadık olduğumuzu hatırlarız. Uzun süren bir unutulmuşluktan alınmıştır adımız. Varlığımızın hiç umulmadığı devasa bir geçmişin dal ucunda taze bir tomurcuktur varlığımız. Hiç beklenmedik olduğumuzu hatırlarız. Hesapta değildi varlığımız. Hiç umulmadık olan biziz; varlığımız, hayatımız, ümidimiz.
Hiç umulmadıklar olarak, hiç ummadığımız varlık rızkını, hayat rızkını, şuur rızkını, iman rızkını, sıfırdan başlayarak yeniden alırız üzerimize.
Ne kadarımız varsa, “min haysu lâ yehtesib”tir, görürüz. Ne kaderimiz olacaksa, yine hiç ummadığımız yönden, hiç hesap edilmez sofralar olacak, ümitleniriz. Güzelleri tutan, güzellerin tutunduğu orucun ipine bizi de dizer Allah; seviniriz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.