Himmet UÇ
Kur'an’da geçen çok özel kelime: Bedii
Kur'an’da geçen çok özel kelimelerden biri de bedii kelimesidir.
بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Bedî’u assemâvâti vel-ard ve-iżâ kadâ emran fe-innemâ yekûlu lehu kun feyekûn
“O gökleri ve yeri eşsiz ve benzersiz, en güzel yaratan Allah’tır. Sadece ol demesi yeterlidir.” (Bakara suresi 117. ayet)
Allah her şeyi en güzel şekilde yaratmış ve biçimlendirmiş. Bu ayet ve daha başka ayetler bu biçim tasarım, renk, boyut ve daha nice estetik unsurların hepsini Allah yarattıklarında insanların göreceği şekilde yapmıştır, göstermiştir.
Bediiyat kelimesi, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir. Bediiyat kelimesi Arapça kökenlidir.
TDK'ya göre bediiyat kelimesi anlamı şu şekildedir:
Estetik bilimi, güzel sanatlar.
1-Sanattaki güzel ve güzelliğin niteliğini, insan düşüncesinde ve duygularında yaptığı etkileri birtakım ilkelere ve yöntemlere göre inceleyip değerlendiren bilgi dalı.
2-Güzel ve güzellikle ilgili sorunları konu olarak ele alan, öğrencilerde güzelliğe değgin görüş ve duyguların gelişmesini sağlamak amacıyle kimi okullarda okutulan ders.
3-Aesthetics.
Bedii
1-Güzellik ölçülerine uyan, gözü gönlü okşayan, beğenilen.
2-Estetik.
3-Güzellik sahibi, benzersiz.
4-Beğenilen, gözü gönlü okşayan.
5-Eşi benzeri olmayan.
Osmanlıcada bediiyyat estetik ve ona bağlı ilimleri ifade der. Bediüzzaman da bu kelimeyi çok kullanır. Mesela “Kur’an’ın üslup-u bediîsi, beş altı lem’a-i i’câzı tazammun ettiğini İşârâtü’l-İ’câz’da yazmışız.”
Mahlukatın yaratılışı bedii olduğu gibi Kur’an’ın üslubu de bediidir. Bunu anlatır ama bahis çok özel bir bahistir.
Aşağıdaki metinde de Kur’an üslubunun eşsiz güzelliği konu edinilir.
“Ehl-i şiir ve hitabet tabakasına karşı garip, güzel, yüksek üslûb-u bedîin i’câzını gösterir. O üslûp herkesin hoşuna gittiği halde, kimse taklit edemiyor. Mürur-u zaman o üslûbu ihtiyarlatmıyor; daima genç ve tazedir. Öyle muntazam bir nesir ve mensur bir nazımdır ki, hem âli, hem tatlıdır.”
Kur’ân-ı Hakîmin, âyetlerinin hâtimelerinde gösterdiği fezlekeler ve Esmâ-i Hüsnâ cihetindeki üslup-u bediîsinde olan meziyet-i i’câziyeye dâirdir.”
Yukardaki metinde ayetlerin son cümlelerini yani hatimelerini de bedii olarak tavsif eder ve birkaç örnek verir. Mucizat-ı Kuraniye’de bahise örnekler verilmiştir. Çok güzel bir bölümdür.
Aşağıdaki ayetin söylenişindeki bedii istiareyi anlatır. Yani söylenilenin manası ile başka anlamlara kapı açar ayet. İşte bu istiare-i bediiyedir.
Elcevap: Bir kelamın belağate uygun, akla muvafık, mantığa mutabık olmadığı halde mana-yı zahirisine yapışıp, mana-yı zahirinden ayrılmaması, o kelam için bir cümudiyet ve bir sönüklüktür. Zira, Cennetin yemek kaplarının vasıfları hakkında cümlesi, bir istiare-i bediiyeyi tazammun ettiği gibi cümlesi dahi bir istiare-i bediiyeyi ihtiva etmektedir. Şöyle ki: Cennetin kapları ne şişeden ve ne de gümüşten olmadıklarından, bu cümlenin mana-yı zahirisine hamli caiz değildir. Çünkü o kaplara "gümüşten yapılmış şişeler" denilemez. Zira, her iki unsur arasında mutabakat yoktur. Ancak cümlesinden, mana-yı mecazi ile hem şişenin şeffafiyeti, hem gümüşün beyazlığı kastedilmiştir. Yani "O kaplar, şişe gibi şeffaf, gümüş gibi beyazdırlar.”
...Fenn-i bedîin ve tezyinat-ı lâfziyenin şartı ise, tesadüf ve adem-i kasttır. Veyahut tesadüfî gibi tabiat-ı mânâya yakın olmaktır.”
Yukardaki metinde ise yine bir sanat meselesine temas eder. Güzel anlatımın ve sözdeki süsün özelliğinin şimdilerin içe doğuş dediği bir durumdur. Kastetmeden birden söyler ama söylediği en güzel şeydir. Bu Kur’an’ın üslubunda da geçerlidir. İlham da denebilir.
Aşağıdaki metinde de Allah’ı överken estetik ve bedii yönlerini nazara veren bir anlatım tarzı takib etmiştir.
“Allah’ım, güzel isimlerinin tecelliyâtı için câmi’ bir ayna olmasıyla sıfat ve isimlerinin güzelliklerine olan muhabbetinin nurları kendisinde temessül eden; masnuâtının en mükemmel ve en bedîi olması, kemalât-ı sanatının enmûzeci ve mehâsin-i nukuşunun fihristesi bulunmasıyla sanatına olan muhabbetinin şuâları kendisinde temerküz eden; mehâsin-i sanatının en yüksek dellâlı, hüsn-ü nukuşunun ilânı konusunda istihsan edicilerin en yücesi, sanatının kemâlâtını tavsifte en hârika zât olmasıyla kendisinde, sanatının istihsan edilmesine olan rağbet ve muhabbetinin letâifi tezâhür eden; Senin ihsanınla bütün mehâsin-i ahlâkı ve Senin lûtfunla bilcümle latîf vasıfları câmi’ olmasıyla kendisinde mahlûkatının mehâsin-i ahlâkına ve masnuâtının latîf evsâfına olan muhabbet ve istihsanının aksâmı toplanmış bulunan; Kur’ân’ında zikrettiğin ve sevdiğin bütün ihsan sahibi, sabırlı, mü’min, müttakî, tevbekâr ve Sana yönelmiş kimselere; Kur’ân’ında sevdiğin ve Seni sevmekle şereflendirdiğin bütün nev’lere üstün bir misdak ve mikyas olan, öyle ki, Seni sevenlerin imamı, Sence mahbub olanların efendisi ve dostlarının reisi olan zâta ve onun bütün âl ve Ashâb ve ihvânına salât ve selâm eyle. âmin. Bunu rahmetinle yap, ey merhamet edenlerin en merhametlisi!”
Bediüzzaman’ın bir eseri Muhekamat-ı Bediiyye’dir. O sonradan Beşinci Şua olmuştur. Görülmedik muhakemeler demektir.
“Otuz sene evvel yazılan matbu Muhakemat-ı Bediiyyede bahsedilen "Sedd-i Zülkarneyn" ve Ye’cüc, Me’cüc ve sâir eşrat-ı kıyametten yirmi mesele, o Muhakemat’a bir tetimme olarak
on üç sene evvel bir kısım müsveddesi yazılmış idi. Aziz bir dostumun hatırı için tebyiz edildi, Beşinci Şua oldu.”
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.