Dr. Cemil ŞAHİNÖZ
Hucurat Sosyolojisi
Kur´an-i Kerim´de toplumsal hayat ile ilgili bir çok ayet bulabiliriz. Bilhassa Medine´de vahyedilen ayetler toplumsal yaşam ile ilgili.
Özellikle 49. sure olan ve Medine´de vahyedilen Hucurat Suresi sosyologlar ve toplum bilimcilerine yön verici. Bu sure´de sosyal hayatın olmassa olmaz şartlarını öğrenmek mümkün, lakin huzurlu bir toplum isteniliyorsa tabiki. İnsan ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken hususlar bu sure´de açıklanmıştır. Etik, ahlak ve edeb kurallarına bu sure´de rastlamak mümkündür.
Bu önemine binayen surenin bazı ayetlerini sosyolojik bir bakış açısıyla bugünki toplumsal yapılarla karşılaştırmaya çalışalım.
„1- Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. 2- Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden fazla yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider. 3- Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır. 4- (Resülüm!) Sana odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir. 5- Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Bununla beraber Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.“
Bu ayetler Hz. Peygamber (sav) ve sahabeleri arasındaki ilişkiyi konu etse de, bizler için de insanlar arası münasebetin nasıl olması gerektiğini anlatıyor. Yani surenin bu ilk beş ayetini sadece o zaman yaşanmış olan bir hadise olarak algılarsak, kendimize bir ders çıkarmamız mümkün değil.
Ayette birisi konuşurken ondan daha sesli konuşulmaması gerektiği ve genel olarak bağırarak konuşulmaması gerektiği ortaya çıkıyor. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) kendisi dahi, bu şekilde insanlarla konuşmuştur. Sabırla dinleyip, bağırmadan, teker teker, yavaş yavaş ve hatta tekrarlayarak konuştuğu hadislerde yer alıyor.
„6- Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.“
Surenin 6. ayeti şuanki toplumsal hayat için çok büyük önem arz ediyor. Bir haber getirildiğinde, o habere dalmayıp, gerçekliğinin araştırılması gerektiği açık bir şekilde ifade ediliyor, velev ki haber bir fasık tarafından getirilmiş ise, daha da dikkat etmek gerekildiği belirtiliyor. Böyle bir davranış toplumda güvenin yaygın olmasını sağlar.
Ayetin devamında bugünki toplumların hastalıklarından birisi net bir şekilde ifade ediliyor. „Bilmeden bir topluluğa sataşırsınız.“ Demekki bir haberin doğru olup olmadığı önceden araştırılsa, birçok sataşma, kavga ve savaş önceden halledilmiş olacak. Mustafa İslamoğlu burada tefsirinde şu ifadeyi kullanır: „Medyalar tarafından kolaylıkla gözü boyanabilen ahmak bir güruh olmayın!“
„9- Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin.“
Bu ayette de anlaşıldığı gibi, müslümanlar müslümanlara el kaldıramazlar, savaş açamazlar, birbirlerini vuramazlar. Burada her müslümana düşen vazife, arayı düzeltmektir. Yani toplumda kavga eden iki grup var ise, o grupların arasını düzeltmek gerekir.
„9- […] (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.“
Ayetin sonunda Cenab-i Erhamrrahimin adaletten bahsediyor. Müslümanlara bir nevi adaletli olmalarını tavsiye ediyor, çünkü adaletli olanları sevdiğini söylüyor. Ki adalet şahıs, makam, para, mal, ırk, din, aile, yabancı, dost, akraba tanımaz. Müslüman herkese her zaman aynı şekilde adaletli olur. Adaletin yaygın olduğu toplumların temelinde güven ve samimiyet olur, kargaşa olmaz. Adaletsizliğin olduğu yerde de huzur olmaz.
„10- Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz.“
9. ayetin başında toplum ve grup bazında kullanılan, şimdi şahıslar hakkında ifade ediliyor. Yani aynısı şahıslar için de geçerli. İki müslümanın arasını düzeltmek her müslümanın vazifesidir, çünkü müslümanlar ancak ve ancak kardeşdir. ´Ancak´ kelimesi, bunun dışında olan herşeyi reddeder. Yani kardeşlik dışındaki herşey reddedilir. Peygamber Efendimizin (sav), üç günden fazla küsmeyi yasaklamasını bu bağlamda daha iyi anlamak mümkün. Lakin küsmek gibi kötü bir alışkanlığın özellikle müslümanlar arası yaygin olması, ayrı bir vahamet.
„11- Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler.“
Kalpleri ancak Allah´ın bildiğini hatırlarsak bu ayetin içeriği açık ve net ortada. Kimse kimsenin günahını, sevabını, imanını, takvasını ve ihlasını bilemez. Yanlız Allah bilir. Belki kötü bilinen birisi, aslında iyidir. Bu nedenle başkalarıyla alay etmek, onları küçük düşürmek veya rencide etmek, bütün toplumu kanser hastalığı gibi etkiler ve yaşanmaz hale getirir.
„11- […] Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.“
Bu ayette kötü lakap takmanın caiz olmadığı ortaya çıkıyor. Bir insan kendisine takılan lakaptan hoşlanmıyorsa, onu bu şekilde anmakda doğru değildir. Böyle bir durum toplumda kavgaların yayılmasina sebep olabilir.
„12- Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır.“
Bu ayeti 6. ve 11. ayetlerle bağdaşdırırsak, daha iyi anlayabiliriz. O ayetlerde bahsedilen sorunların kaynağı su-i zan. Yani bir konuyu bilmeden, araştırmadan, sadece zannetmekle ele almak, yanlıştır. Neticede su-i zan´ın yaygın olduğu toplumlarda gıybet ve iftira´da o şekilde yaygındır. Aslında su-i zan eden birisi, kendi içindeki kötülüğü açığa vermiş oluyor. Yani ´ben o durumda olsaydım, şöyle yapardım´ demeye getirir.
„12- [...] Birbirinizin kusurunu araştırmayın.”
Yine toplumsal hayat için olmassa olmaz bir kurul. Başka insanların kusurlarını araştırmamak, kusurları yaymamak, merakla takip etmemek. Allah´ın isimlerinden biri Settar, yani kusurları, günahları ve ayıpları örten manasına geliyor. Bu şekilde davranan bir insan, Allah´ın bu ismini kendisinde tecelli etmiş olur ve büyük bir hizmet yapmış olur.
„12- [...] Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.“
Bu ayetle toplumsal bir hastalık olan gıybet ve dedikodu kesinlikle yasaklanmıştır. Gıybetin nasıl iğrenç bir davranış olduğu, yapılan kıyasdan anlaşılıyor. Gıybet yapanlar adeta yamyamlarla eşit tutuluyor.
Bu yasağa ve çirkin kıyasa rağmen, müslüman toplumlarda gıybetin çok yaygın olması sebebiyle, konuya biraz daha ağırlık verelim.
Gıybetin anlamı „bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemek“. Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılır. Peygamber Efendenmiz gıybeti şöyle tanımlar: "Gıybet, kardeşini hoşuna gitmeyecek şekilde anmandır" (Tirmizî, Birr, 23; Dârimî, Rikat, 6; Mâlik, Muvatta, Kelâm,10; Ahmed b. Hanbel, II, 384, 386) Bediüzzaman gıybetin tarifini şöyle yapıyor: „Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır“ (Said Nursi, Mektubat, s.267).
Gıybet tüm amelleri iptal eden korkunç bir günah. Şöyle diyor Bediüzzaman: „Nasıl ateş odunu yer bitirir, gıybet dahi güzel amelleri yer bitirir.“ Peygamber Efendimiz sav bir insanın elbisesi uzundu demesini bile o şahıs bunu duysaydı rahatsız olabilirdi diye gıybet sayıyor. Oysa Bediüzzaman bir köpeğin bile gıybetini yaptırmıyor.
Gıybetin doğrusu yanlışı olmaz. Söylenen doğru dahi olsa gıybettir. Doğru söylesen gıybettir, yalan olsa hem gybet hemde iftira! Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkâr etmesi gerekir (İmam Gazzâli, Zübdetü'l-İhya, Trc: Ali Özek, İstanbul 1969, 362, 363).
„13- Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.“
Burada da toplumun en önemli meselelerinden biri ele alınıyor. Sosyolojik olarak olaya baktığımızda, Kur´an bu ayet ile ırkçılığı ve faşizmi ortadan kaldırıyor. Çünkü herkesi eşit yapıyor. Erkeği ve kadını ve bütün milletleri ve ırkları eşit düzeye getiriyor. Üstünlüğü ´Allah dan korkmak´ ile açıklıyor. Mustafa İslamoğlu bu ayetin açıklamasında şöyle yazıyor: „Farklılıklar, insanlık ailesini oluşturan unsurların birbirine tahakküm ve üstünlük gerekçesi değil, ´tanışma´ gerekçesi olmalıdir.“
***
Tefsirlede bu sureyle ve bu ayetlerle ilgili daha nice toplumsal hayat için önemli hakikatler bulmak mümkün. Biz sadece acizane sosyolojik olarak ehemmiyetli gördüğümüz bir kaç noktaya parmak basmaya çalıştık…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.