Hukukçu Sözüer'den 'Toplum Ruh Sağlığı Yasası' önerisi

Hukukçu Sözüer'den 'Toplum Ruh Sağlığı Yasası' önerisi

Prof. Dr. Adem Sözüer, Türkiye'de toplumun tümüyle ilgili bir ruh sağlığı kanunu bulunmadığına dikkati çekti

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, her ruhsal ve psikolojik sorunun ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmadığına dikkati çekerek, çıkarılacak bir Toplum Ruh Sağlığı Yasası ile özellikle önleyici ve koruyucu hizmetlerin etkinleştirilmesi gerektiğini belirtti.

Sözüer, saldırıda öldürülen Başak Cengiz cinayetindeki hukuksal sürece ilişkin soruları yanıtlarken, bir suçun işlenmesi esnasında akıl hastalığı söz konusuysa o kişinin ceza sorumluluğu olmadığını ancak kişinin serbest de bırakılmadığını, algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği olmadığı için kapalı kurumda tedaviye tabi tutulduğunu anlattı.

Türkiye'de kanunun, dünyadaki diğer kanunlar gibi akıl hastaları bakımından bu durumu öngördüğüne değinen Sözüer, "Bizim kanunumuz yüksek güvenlikli akıl hastaneleri öngörmüş 2005 yılında reformla birlikte fakat 2005 yılından bugüne kadar yüksek güvenlikli akıl hastaneleri yapılmamış durumda. Peki bu kişiler ne oluyor, hep hastanede mi kalıyorlar? Hayır. Sürekli olarak tedavi altındayken eğer hastaneden çıktığında toplum için bir tehlike halleri kalmamışsa o zaman bırakılırlar. Peki başıboş mu bırakılırlar? Hayır. Yine onlar takip edilir, tedavileri dışarıda devam eder, ama iyileşme aranmaz. Mutlaka tehlike halinin devam edip etmediği aranır." diye konuştu.

Sözüer, suç işlemiş akıl hastasının daha sonra ne olacağı konusunda kanunlarda eksiklik bulunmadığının altını çizerek, sadece yüksek güvenlikli hastanelerin kurulması ve kişilerin tehlike halinin devam edip etmediğinin iyi bir şekilde izlenmesi gerektiğini söyledi.

"Birtakım tuhaf davranışları vardı.' demek tek başına yeterli değil"

Asıl sorunun bir akıl hastası suç işlemeden önce tehlike hali gösterdiğinde ne yapılacağı olduğuna işaret eden Sözüer, şöyle devam etti:

"Bu durumda çevresindeki insanların, bakım ve gözetim altında bulunduranların sorumluluğu ne? Asıl problem burada. Henüz suç işlemediği için bir akıl hastası elbette tehlike hali gösterebilir. Burada kim devreye girecek? Tabii ki her aile çocuğunun birtakım olağan dışı davranışlar göstermesi durumunda bunu mutlaka ilgili uzmana, mesela bir psikiyatriste götürmeli. Hatta çevre için, başkalarının hayatı için bir tehlike oluşturuyorsa devletin kurumları var, kaymakamlık, kolluk var. Bu da olmuyorsa mahkemeden karar alınır. Ancak bu süreç iyi işlemiyor. Akıl hastası da bir hastadır, o da insan onuruna uygun bir şekilde tedavi görmelidir, ancak kim akıl hastasıdır, kim değildir konusu uzmanlık işi. Eğer bir olayda, bir kişinin akıl hastası olduğu ileri sürülüyorsa kişi ilgili kuruma gönderilir ve 3 haftalık bir gözleme tabi tutulur. Bu gözlem sonucunda gerçekten davranışlarını yönlendirme veya algılama yeteneğinde önemli bir azalma veya ortadan kalkma söz konusuysa olabilir. 'Psikopat' gibi birtakım terimler kullanılıyor. Her ruhsal, psikolojik sorun ceza sorumluluğunu kaldırmaz. Özellikle psikopatlık denilen konuda da hiç kaldırmaz. Uzmanların dediği şu; psikopat aslında bir empati yapamaz, karşısındaki insanı hunharca katlederken onun nasıl bir acı çektiği konusunda bir empati kuramaz, ama onu bilerek ve isteyerek öldürdüğünün farkındadır, bunu anlayabilir. Dolayısıyla 'Birtakım tuhaf davranışları vardı.' demek tek başına yeterli değil. Bu olayda ne olacağına uzmanlar karar verecek. Herhangi bir psikolojik sorunu olmak, ruhsal sorunları olmak ceza sorumluluğunu kaldırmaz. Ceza sorumluluğunun kaldırılması için çok ciddi biçimde sorunu olması lazım ve bu hastalığın da o suçu işlerken etkisini göstermesi gerekir."

Prof. Dr. Adem Sözüer, Türkiye'de toplumun tümüyle ilgili bir ruh sağlığı kanunu bulunmadığına dikkati çekerek, şunları söyledi:

"Çıkarılacak bir Toplum Ruh Sağlığı Yasası ile özellikle önleyici ve koruyucu hizmetlerin etkinleştirilmesi gerekiyor. Ruhsal sorunu olanların uzman hekim ve kuruluşlara erişmesindeki sorunlar giderilmeli. İnsanlar psikiyatristlere gitmekten çekiniyor, damgalanmaktan korkuyor. Bu da merdiven altı dediğimiz haksız kazanç sağlayanlara alan açıyor. Kişiler yaşam koçuna gidiyor para veriyor ama asıl yetkili olan sorununu çözecek olan psikiyatriste gitmekte çekiniyor. Ruhsal sorunları olan ve çevresindekilere tehlikeli davranışlarda bulunan kişiyi akıl ve ruh sağlığı hastanelerine yatırmak mevcut kanunlarımıza göre pek kolay değil. Ancak suç işlediğinde müdahale ediliyor. Halbuki suç işlemeden önce tehlike yaratan kişiye müdahale edilebilmeli, tıbbi destek ve tedavi sağlanmalı. İşte bu eksiklikleri gideren insan onurunu esas alan bir Toplum Ruh Sağlığı Kanunu'na ihtiyaç var."

Etkin bir yasal düzenleme olmadığı için ailelerin çaresiz kaldığını dile getiren Sözüer, "'Kaymakamlığa, polise söyledik. Bu bizim işimiz değil diyor. Hastaneye söyledik, çok saldırgan biz gelip alamayız diyor. Mahkemeye başvurduk, uzun sürüyor.' diyorlar. Sorunlu alan burada. Bu sorunun etkili olarak çözümü için Türkiye'de ruh sağlığı yasasına acil olarak ihtiyacımız var. Çevreye zarar verdiğinizi biliyorsunuz, bunu görüyorsunuz, buna rağmen denetim ve gözetim görevini ihmal ediyorsunuz, yapmıyorsunuz kasten. Burada da bir ceza hukuku sorumluluğu var bu görevi yapmayan bakımından. Bu görev ebeveynlerin de olabilir, görevlilerin de olabilir. Tehlike hali, saldırganlığı ortada bir kişi bakımından bakım ve gözetim görevini yerine getirmezseniz ceza kanununda o da suç." diye konuştu.

"Olayların yüzde 99,9'u 'ceza sorumluluğu var' denilen insanlar tarafından işlenmektedir"

Suçları gündeme getirmenin sorunları çözmek bakımından yeterli olmadığını belirten Sözüer, yapılması gerekenleri şöyle açıkladı:

"Türkiye'de bu hunharca cinayetlerin çoğu kadınlara karşı işleniyor. Özgecan cinayetini unutmayalım. Ama bu bahsettiğimiz kadın cinayetinin olduğu günlerde de birçok kadın cinayeti işlendi. Her gün kadın cinayeti işleniyor. Bunların hepsi de ceza sorumluluğunu kaldıracak durum içerisinde değil. Türkiye'de çok az olayda 'Akıl hastalığı nedeniyle ceza sorumluluğu yoktur.' denilir, bu çok nadirdir. Olayların yüzde 99,9'u 'ceza sorumluluğu var' denilen insanlar tarafından işlenmektedir. Hatta 'Ne iyi çocuktu aslında böyle bir şeyi yapabilir miydi?', 'Ne iyi bir babaydı.' dediğimiz erkekler tarafından işleniyor bu kadın cinayetleri. Biz konuyu hemen 'Bunlar çok psikolojik sorunları olan insanlar tarafından işleniyor.' diye düşünmeyelim. Ayrıca psikolojik sorunu olmak ceza sorumluluğunu her zaman kaldıracak bir netice olmamalı."

Prof. Dr. Adem Sözüer, siyasilerin Başak Cengiz'in ailesine taziyede bulunduğuna ve başsağlığına gittiğine değinerek, "Bu güzel bir mesaj ama bunlar yeterli değil. Asıl mesajı şöyle vermek lazım; Türkiye'de kadına yönelik şiddeti engelleyici kanunlarımız var, bunların etkili olarak hayata geçmesi lazım. Yarı açık, yarı kapalı aflarla bir taraftan sürekli şiddet uygulayanları serbest bırakıyoruz. Bu yanlış bir mesaj veriyor, 'Yaptığı yanına kar kalıyor.' Akıl hastalarının suç işlemeden önce nasıl insan onuruna uygun şekilde tedavi ve denetim altına alınabileceğini düşünmeliyiz. Özellikle kadına yönelik şiddete ilişkin uluslararası sözleşmeler başta olmak üzere kanunlarımızın kamuya yüklediği görevleri etkin olarak hayata geçirmesi için uğraşmamız gerekir."değerlendirmesini yaptı.

aa

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.