Afife ARTIK
Hürriyet iktisattadır
İktisat risalesi yazıları - 9
Dışarıdasınızdır, çarşıda. Her dükkanın vitrinine gözünüz takılır, arayış içindesinizdir “acaba bu dükkandan ne alabilirim” sorgusundasınız. Her dükkanın kölesi durumundasınızdır. Sizi esir almıştır vitrinler. Kaldırım kenarlarındaki çınar ağacı sessizce sizin kendisini tefekkür etmenizi beklemektedir ama nafile. Dükkanların kölesisinizdir. Her dükkanın dilencisi…
Eğer alış veriş listenizi evde yapmıyor ve sizi cezb eden her şeyi almak üzere dışarı çıkıyorsanız vay halinize. Zaten her şey de buna göre dizayn edilmiştir. Her vitrine bir “al beni” konulmuştur sizin serseri nazarınızı hapsetmek için.
Alış veriş tuzaklarına ve her “al beni” diyeni almamaya gayret etmek için listenizi evde hazırlamalısınız. Reklamlara dergilere dizilere bakmadan sadece kendi zaruri ihtiyaçlarınıza nazar ederek hazırladığınız bir liste ile özgür olabilirsiniz. Tuzaklardan yakanızı ancak böyle kurtarabilirsiniz. Listenizde olmayan bir sürü ıvır zıvırla ev döndüğünüzü fark ettiğinizde ise bir tedbir almanız gereği kendini belli eder.
Bir düşünelim. Dükkanların olduğu bir caddedeyiz ve karnımız tok. İhtiyaç listemizdekileri de almışız. İşte hürriyet zamanı. Ne bir kebap kokusu cezb eder sizi ne de cafcaflı vitrinler. Nihayet sıra gelmiştir sizi bekleyen çınar ağacını tefekkür etmeye. Zaruri ihtiyaçlarını karşılamak ile iktifa etmek pek lezzetlidir. Pek bereketli. Tefekküre vaktiniz kalır, akıl kalb ruh ve vicdanınızı beslemeye takatiniz kalır.
Nefsimizi doyurmak ve cismani arzularımızı takip etmek tek hedefimiz olursa mutsuzluğa ve doyumsuzluğa davetiye çıkartmış oluruz. İnsan ebed için yaratılmıştır ve lezzetleri de ebediyete bakar. Baki olan Zatın zikrinden başka mutmain edecek yoktur bizi. Mağazaların kaffesini satın alsak, dünyanın tümünün tapusunu üzerimize geçirsek yine yetmez bize. Eğer nefsin tatmini odaklı yaşıyor isek gözümüz arkada gitmemek mümkün değil. Cismani arzuların tutkunu olan bir insanın ruhu o cesedi bırakıp nasıl rahatlıkla çıkabilir? Bütün lezzetleri cesedine bağlı olmuş, ruhu aç kalmış ve ruha ait bir lezzet tatmamış ise, ruhun kendine münasip lezzetleri alacağı aleme gitmesi için iştiyak duyabilir mi? Azrail Aleyhisselam’ı şevkle ve aşkla bekleyebilir mi?
Hürriyetimiz önünde çok engeller vardır. En bağlayıcı engel ise bizzat kendimiziz. Nefsimiz, arzularımız, alışkanlıklarımız, tutkularımız; onsuz olamam zannı ile yapıştıklarımız… bir başkası hürriyetimizi kısıtlamak istese feveran ederiz tahammül edemeyiz. Oysa nefsimizin ve arzularımızın hürriyetimizi kısıtlamasına kendimiz bilerek, isteyerek ve severek izin vermişizdir. Bu bizim kendi tercihimizdir. Kendimize ne büyük kötülük ettiğimizi anlamak ise kolay değildir. Çünkü o müptela olduğumuz alışkanlıklar ve lezzetleri nefsimiz terk etmek istemez.
Ancak hayatımızı yeniden düzenlemek, yeniden her şeyimizi gözden geçirmek ihtiyacı hissedersek alışkanlıklarımızı ve kalıplarımızı ciddi şekilde ele alıp eleklerden eleyebiliriz. Bu da ancak ruhumuzun lezzetlerini takip etmek ve ruhumuzu gıdalandıranın izini sürmek ile mümkün. Hayat faaliyet ve lezzet üzerine kurulmuştur. Faaliyet aynı lezzettir yani; lezzetin kendisidir. Faaliyet içindeki lezzeti keşif edememek ise fani ve nefsanî lezzetler peşinde koşmayı netice verir. Ruhun lezzet aldığı işi bulamazsak nefsin lezzetlerine köle oluruz.
Ruhumuza ebede bakan lezzetleri tattırdığımızda ise diğer fani tüm lezzetler nazarımızda önemini yitirir. Ruhumuzun lezzet aldığı işi yaparken yemeyi içmeyi bile unutabiliriz.
Peki ruhumuzun lezzet alacağı şeyi nasıl bileceğiz nerede bulacağız?
İşte bu noktada Risale-i Nur harika bir rehberdir. Her ruhun ihtiyacı içinde vardır. Yeter ki arayalım, bulalım. Saff-ı evvel talebelere baktığımızda her birinin şevkle, aşkla ve her şeylerinden vaz geçerek hizmet ettiklerini görüyoruz. Demek kendi fıtratlarına münasip olanı Risaleler içinde bulup yerine getiriyorlardı ki her şeylerini feda etmiş hatta ahiretlerini bile düşünmez olmuşlardı. Bir muhtacı Rabbisi ile buluşturmak öyle bir zevk ve şevk vermişti ki ruhlarına daha başka lezzet aramaz olmuşlardı belki.
Risaleleri tanıyanların kimi yazıyor, kimi postacılığını yapıyor, kimi anlatıyor, kimi de Üstadına onda fani olurcasına hizmet ediyordu. İşte Zübeyir Gündüzalp, işte Mustafa Sungur, Tahirî Ağabey, Ceylan Çalışkan ve Bayram Yüksel…Risalelere hizmetten gayrı hiçbir şey yoktu hayatlarında ve yüzlerindeki tebessüm ve mutmainlik ve hiç tükenmeyen şevkleri, fıtrat vazifelerini yerine getirdikleri ve hayatlarının neticesine hizmet ettiklerini ve sadetlerinin sebebini hizmet bildiklerini isbat ediyor.
Risaleler vücuda gelmiştir ve her tarafta intişar edip kalpleri fethediyor. Bu muazzam faaliyet içinde isteyen her kese yer var. Ve bu hizmet her kese yarar. Bu hizmet bizi tamamen hür edecek fevkalade bir ruh tatminini de içinde taşıyor. Evvela kendi istifade ve istifaza etmek ve hizmetine sadakat ve ihlas ile, ciddiyet ve sebat ile, takva ile girmek her türlü derin dermanı ve her türlü bağlardan insanı azade eden fevkalade bir hürriyet vesilesidir.
Risaleler iktisadı, kanaati, adaleti, hikmeti, şefkat ve merhameti öğretir. Muktezay-ı hale mutabık davranmanın, yenilenmenin, ilim ile tekâmül etmenin, dua ile ubudiyyetin sırlarını ders verir. Fevkalade sıkıntılar içinde bile Rahmetin yüzünü görerek inayetleri hissettirir. Kadere iman ile kederden emin olmanın, her şeyin iyisine bakıp ümitsizliğe düşmemenin yolunu gösterir. Peygamberin ulvi terbiyesi altına alır. Marifetullah ve muhabbetullah yolu ile ruhun lezzetine kavuşturur.
Allah bizi bir kasıt ile, bir iş hem de pek mühim bir iş için yaratmıştır. İşte Risale-i Nur, o işin ne olduğunu ve bu işi ne suretle yapabileceğimizi bize ders verir. Allah’ın rızasını kazanmanın şifrelerini öğretir. İktisat da kasıt kelimesinden gelir. Biz ne iş için, hangi kasıt ile yaratılmışsak onu bulup onu yapmakla mükellefiz. Allah’ın bize verdiği kabiliyetleri fark edip temellük etmeden O’nun yolunda sarf etmektir vazifemiz.
İşte Risaleler bize kendimizi keşif etmeyi ve fıtratımızın gereğini yerine getirerek hem Allah’ın rızasını kazanmayı hem de ruhumuza rahat nefes aldırmayı talim eder. Zaten Allah’ın bizi ne iş için yarattığını bulup yerine getirmek rahat nefes almanın tek yoludur. Bunu bilmek ve bulmak ise başkalarının bizim için tercih ettiklerine rağmen kendimizi tanıyıp kabiliyetlerimizi keşif edip fıtratımıza uygun olan işi yapmak iledir. Bir çınar ağacının tohumu nasıl meyveli bir çınar ağacı olmakla kemalini bulursa, biz de Fatır-ı Hakîm’in fıtratımıza koyduklarının inkişafı ile aksalgayatımıza seyr-i süluk edebiliriz.
Öyle ise haydi kendimizi bilip kendimiz olmak kastı ile Risaleleri yeniden kendi nefsimize okuyalım. Nefsimizin her kesten ziyade nasihata muhtaç olduğu bilinci ile, Kuran hakikatleri mecmuası içinde yaratılış gayemizi bulup ruhumuzun lezzetlerine yelken açalım. Böylelikle kendimizi iktisatlı yani kasıtlı olarak bir iş için kullanırız ve emanetin gereğini yerine getirmek ile Allah’ın kastına muvafık yaşamış oluruz. Yoksa kendimizi israf ederek hasarete düşmek ve emanete hıyanet etmek tehlikesi ile karşı karşıya kalırız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.