İçki içen Sav köylüleri Risale-i Nur'la Kur'an sevdalısı oldu
Askere giderken köyümüz Sav’ın o kötü âdetleri devam ediyordu. Bir buçuk sene sonra izinle geldim, bir gördüm ki; köyde bambaşka bir hâller olmuş
RİSALEHABER
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerinden Hacı Hafız Mehmed Avşar’ı rahmetle anıyoruz…
Sav Köyü Merkez Camii (Dalboyunoğlu Camii) İmamı Mehmed Avşar, Risale-i Nur’un hizmet kervanı içinde çok ama çok önemli bir şahsiyettir. Çünkü Sav Köyüne Risale-i Nur onun vasıtasıyla girmiştir.
Bediüzzaman tarafından Risale-i Nur Külliyatında yüzlerce kere ismi zikredilen Sav Köyünün destanlaşan hizmetleri ise birkaç sayfa ile anlatılamaz. Bunun için kitaplar yazmak, hatta akademik çalışmalar yapmak gerektir. Külliyatı dikkatle okuyanlar, bunun, asla mübalağa olmadığını çok iyi bilirler…
Hacı Hafız Mehmed Avşar, 1877 Isparta-Sav doğumlu olup, 15 Ocak 1947’de yetmiş yaşında iken yine aynı köyde vefat etmiştir. Mezarı, senelerce imamlığını yaptığı Merkez Caminin arka bahçesinde, ikinci pencerenin altındadır.
Mehmed Avşar’ın ismi, Risale-i Nur’da, belki yüz yerde “Hacı Hafız” olarak geçer. Aynı yıllarda yaşamış Sav’da ikinci bir Hafız Mehmet (Gül) daha vardır ki ismi Risale-i Nur’da “Hafız Mehmed” olarak geçer. Bu iki şahsiyet birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Birisi “Hacı Hafız”, diğeri “Hafız Mehmed”… (Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor)
***
Hacı Hafız Mehmed Avşar’ı elbette ki görmek bize nasip olmadı. Çünkü o, Bediüzzaman’dan onüç sene evvel, daha biz doğmadan önce vefat etmişti. Bize Hacı Hafız’ı, imamlılığını yaptığı Merkez Camiinin 25 sene müezzinliğini yapan 1913 doğumlu Tevfik Gül anlattı.
Bediüzzaman Said Nursi'ye de ziyaretleri olan o günlerin şahidi Tevfik Gül, Külliyata isimleri çok geçen Sav kahramanı Hâfız Mehmed Gül’ün oğlu, Mustafa Gül ve Ali Gül’ün yeğeni, İbrahim Gül’ün akrabasıdır. Rahmetli Tevfik Gül’ü, tanıştığımız 1995 senesinden itibaren hemen her sene ziyaret ettik. Muhtelif tarihlerde anlattığı Sav hizmetleriyle ilgili çok kıymetli hatıralarını kaydettik ve bir sıraya göre yazdık. Tevfik Gül’ün hatıralarının tamamı “Ağabeyler Anlatıyor-1” kitabının 379. sayfasından itibaren okunabilir. Tevfik Gül 30.04.2004 tarihinde vefat etmiş ve Sav kabristanına defnedilmiştir. Allah rahmet etsin…
İşte rahmetli Tevfik Gül’den dinleyip kaydettiğimiz tarihi hatıralardan Hacı Hafız ve Sav Köyü ile ilgili birkaç bölüm:
RİSALE-İ NUR SAV KÖYÜNE HACI HAFIZ VASITASIYLA GİRDİ
Üstad Hazretleri, Burdur’dan sonra Isparta’da az bir müddet kalıyor ve oradan Barla’ya nefyediliyor. O zamanlar Barla ücra bir yer…
Kendisinden dinlediğime göre, Hacı Hafız’ın Risale-i Nur’u tanıması, Üstad’ı ziyareti ve Nur hizmetlerinin Sav’a girmesi şöyle oluyor:
(Savlı Tevfik Gül ve Ömer Özcan-1996)
Isparta’da, bizim büyüklerimizin “Hacı Rıza” Efendi diye ehl-i takva bir hocaları vardı. Mimar Sinan Camiinin de imam hatibi idi. Isparta’da bir de bakkalı vardı. Sav’dan haftada bir gün merkeple Isparta’ya pazara gidilirdi. Buradan gidenler, hem Hacı Rıza efendi ile görüşürler, hem de eşyalarını dükkânına bırakıp işlerini görmeye giderlerdi.
İşte bir gün orada Hacı Hâfız Efendi bir kitap görüyor, eline alıyor, biraz okuyor ve çok güzel bir şey olduğunu anlıyor. Hocadan okumak için kitabı istiyor.
“HAY MÜBAREK NE GÜZEL YAZILMIŞ”
Hacı Hâfız Efendi kitabı alıp Sav’a geliyor. Yatsı namazını camisinde kıldırdıktan sonra, hâlâ muhafaza edilen odasına çekilip kitabı okumaya başlıyor. Okudukça okuyor, okudukça hoşuna gidiyor. Öyle bir dalmış gitmiş ki “Hay mübarek ne güzel yazılmış” diye takdir ede ede devam ediyor. Gece yarısı birden bir ses gelir: “Hacı Hâfız Efendi ben uzakta değilim, Barla’dayım, gelirsen görüşürüz” diyor bu ses. Hoca iyice heyecanlanıyor...
Hacı Hâfız’ın, gözleri âmâ ihtiyar bir babası vardı, ona bu hâdiseyi anlatıyor. Babası da “git oğlum benden de selâm söyle, bize dua etsin” diyor.
“BARLA’YA BİR KÜRT HOCA GELMİŞ”
O sıralarda Sav’da kötü adetler vardı. Düğünlerde içki gibi… Yalnız “Barla’ya bir Kürt Hoca gelmiş” diye de duyulmuştu. Sonra onun bir atı vardı, ona binerek Barla’ya varıyor. Acaba nerededir diye bakınırken orada oynayan çocuklara soruyor. Bakıyor ufacık bir oda, yanında bir mescid.
Üstad kapıya çıkıyor, “Buyurun Hacı Hâfız” diyor. “Fesübhanallah! Bana köyde Hacı Hafız derler ama nereden bildi benim ismimi, demek bu mübarek zat boş değil” diye düşünüyor. Neyse elini öpüp oturuyor; “hocam benim ihtiyar bir babam var, ondan izin aldım da geldim, size çok selâmı var, sizden dua talep ediyor” diyor.
“Hacı Hâfız Efendi, sen askerlik yapmadığın için bilmezsin, askerde nöbetçilerin, vazifelilerin yemekleri zayi olmaz, dönünce yemeklerini yerler. Fakat kaçanların, izinsiz çarşıya gidenlerin yemekleri zayi olur, heder olur. Bizim de dua vaktimiz vardır, Seher vaktinde uyanık olursa, baban istifade etmiş olur, uyursa duadan mahrum kalır” diyerek kendisini hiç tanımadığı halde yine bir keramet gösteriyor. Çünkü Hacı Hafız’ı Harb-i Umumide askere almamışlar. Yaşlı başlı adamlar gittiği hâlde hocayı almamışlar. Hoca içinden tekrar hayretle “ne bildi benim askere gitmediğimi” diye düşünmeye başlıyor.
Neyse Üstad eserlerden veriyor, Hacı Hafız Risaleleri Sav’a getiriyor, oradan Babamgillere (Gül Âilesine) sirayet ediyor... Hizmet bütün köye yayılıyor…
SAV’DA KÖTÜ ÂDETLER VARDI
Ben askere giderken köyümüz Sav’ın o kötü âdetleri devam ediyordu. Bir buçuk sene sonra onbeş günlük izinle köye geldim, bir gördüm ki; köyde bambaşka bir hâller olmuş. O içkiler, çalgılar hepsi silinmiş gitmiş. Hatta köyde “Erbaşı” diye anılan Risalelerde “Efe Şükrü” diye ismi geçen ki köyde ondan izinsiz düğün bile yapılamazdı. O Efe Şükrü bile ıslah olduğu gibi, 45 yaşından sonra Kur’anı ve Risaleleri okuyup yazmayı öğrendi.
Risale-i Nur, Sav’da iki hoca, bir hacı, üç adamdan başka bin kalemle yazılmaya başlandı… Eserlerde bunun izahı vardır…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.