İhsan Kasım Salihi ve Risale-i Nur ile yolculuğu-1

Sayın İhsan Kasım Salihi Kerkük doğumlu. Hayatı Bediüzzaman’ı ve eserlerini tanımakla yörüngesine oturmuş. Daha sonra tıpkı bir gezegen gibi dolaşıp ışığından etkilendiği güneşin başkalarına da nurunun yansımasını kendine aşk edinmiş bir karakter. Bir kitap yayınlamış bir yolculuk günlüğü gibi.

Eser çok kapsamlı ve ışığın tesirinin, önce kendisi sonra farklı olay ve insanlar ve coğrafyalardaki yansımalarını, gözlemlerini kaydetmiş. Ortaya bu büyük mukaddes hayatın bir nevi günlüğü olan kitap çıkmış.

Eser bir roman değil ama roman taksimatında bir çalışma. Yazar önce her romanın başında roman karakterinin hayatı anlatıldığı gibi, aile ortamından bahsetmiş. Yazar, Kasım bin Mustafa Salihi’nin oğlu olarak 1937 yılında Irak’ın Kerkük şehrinde doğmuş. Babası tam böyle bir evladı hazırlayacak şekilde ilimlerle donatılmış. Arapça, buna bağlı olarak dilbilgisi, edebiyat ve taallukatı ile meşhur bir zat olan baba, oğlunu da büyük bir iklimde ve coğrafyada bir eser külliyatını yaymayı kendine gaye edecek şekilde fıtri olarak yetiştirmiş. Kendi bilgilerini ona da aktarmış, ortaya allame bir babadan yine büyük bir alim çıkmış. İhsan Kasım Salihi.

Baba, oğlunun ilmi gelişmesinde nasıl bir yol izlemesi gerektiğini çeşitli örnek vakalarla ortaya koymuş. Onun denetleyici ve sakındırıcı telkinleri ile yazar hafızasının gelişmesini sağlamış, lüzumsuz şeylerle zamanını ve zekasını heba etmemiş. Annesini de şöyle anlatır: “Yaratılıştan haram ve yasaklara karşı çok titizdi. Ben ve kardeşim ikinci dünya savaşı yıllarında ücretsiz olarak dağıtılan Britanya kralı ve eşinin resminin bulunduğu büyük bir poster asmıştık duvardaki saati yanına. O günden sonra saate bakmadı. Saati bize sorardı. Sonra posteri kaldırdık, saate kendisi bakmaya başladı.”

Yazar babasının yanında yetişmesinde büyük emeği olan ablasından ve kardeşlerinden bahseder. Bu arada yaşadığı coğrafyanın huzursuz edici olaylarına da değinir. Her büyük yazarın en önemli niteliği meraklı olmasıdır. O ortaokul yıllarında hat sanatını merak eder, gelişmesini sağlayan bir muhiti izler. Türkçesinin de gelişmesi için gayret eder. Hat sanatına düşkünlüğünün kendisine kazandırdıklarını anlatır: “Rabbim hat sanatına düşkünlüğüm nedeniyle beni hatalardan, günahlardan ve haram nazardan muhafaza etti. O yıllarda arkadaşlarla beraber Bağdat’a gittiğimizde onlar mağazalara, dükkanlara bakarken benim dikkatimi çeken hat sanatıyla yazılmış olan levhalar olurdu.” Adeta hat sanatı onun hayatını yöneten bir pusula haline döner. İlişkilerinde de yine Risalelerinden bazı parçaların bu hat ile yazılması gündemini işgal eder. Mimar Sinan orduda asker iken her gittiği ülkede camilerin, kiliselerin yapılarına ve taşlarına dikkat edermiş. Hastalık derecesinde bir merak bir iptiladır. Merak ve iptilanın olmadığı yerde insan da yoktur ya.

Bir ara İhvan-ı Müslimin Cemaati ile ilişkileri olur. Müslüman Kardeşler hareketini izler ve bu grubun eserlerini okur. Büyük bir tetebbuat ve kıraat ile hayatı zenginleşir. Hatıralara merak salar. Fizilalli Kur’an isimli eseri de yanından ayırmaz. Çeyrek asır onu okur ve müstefid olur. Allah da bu kulunu adeta takib eder onun merak ve ilgi alanına insanlar ve kitaplar çıkarır. Bir şemaki mevla yaka daha kim söndürebilir.

Süleyman Muhammed Emin el Kabili onu etkiler, ihvan-ı müslimindendir. “Ondan saygıyı öğrendik. Allah’ın ve Resulünün sınırlarına ve İslamla ilgili her türlü değere saygıyı ve bu değerleri yüceltmeyi öğrendik. Her işi yapmacıktan ve tekellüften uzak, kesin ve tam bir kararlılık ile yapardı.”

***

Üstadın talebesi Ahmed Ramazan ağabey, İstanbul’da Büyük Doğu’da çalışır ama Üstad ona işini bırakmasını ister ve o da bırakır.

Bediüzzaman ona “Seni Nur Risalelerini yaymak için Türkiye haricine göndereceğim” der. Ayrıca Üstad ihvan-ı Müsliminin reisine götürmek üzere ona bir mektup verir. Tasarım değil ama yaşanmış bir roman bu eser. Halep’e gider, parası yoktur, bir demircinin yanında çalışır. Beyrut'a ardından Mısır'a gider. O esnada Hasan el Benna’nın damadını görür, mektubu ona verir. Mustafa Sabri Efendi ile görüşür. O zamanlar Türklerin bir tefsir yazamayacağı kanaati vardır. Zaman içinde Risale-i Nur’u görünce fikirleri değişir. Kur’an Arapça olduğu halde bin yıl İslamın bayraktarlarının ülkesinden dünyayı en çok etkileyen bir eser çıkarır Risale-i Nur. Allah’ın bu necib milletin dini mübine hizmetinin sonucudur. Bu da bu coğrafyanın büyük mazhariyetidir.

Mısır’dan dönecektir parası yoktur. Sultan Abdülaziz’in torunu Şevket’ten 20 cüneyh borç alır. Şam’a gelir, parası yine yoktur, hal pazarında kahvecilik yapar. Devamlı Üstadın takibindedir, onu izler haber alır, o da her gittiği yerde risaleleri dağıtır. Bağdat’ta alimlere risaleler sunar, hepsi onu bağrına basar. İşaratül İcaz büyük ilgi görür.

Devam edecek  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.