Himmet UÇ
İhtifalat, bayram ve şehrayin
İhtifalat bir anlamı ile bir şeye gösterilen iyimser tutum demek. Bir anlamı da bayram, gösteri demek. İhtifalat-ı mühimme ise dünyadaki değişimlerin törenlerle, umumi tavırlarla karşılanması demek. Mesela bahar gelince bahar bayramı yapılır. Bahar bayramı bir cümbüştür adeta bütün toplum bu bayramı görür birçokları da hisseder sonra çiçeklerin açması meyvelerin habercisidir. O da bir bayramdır, bir şehrayin gibi süslemedir, bir bayramdır, bir ihtifaldır. Bağ bozumları bir bayramdır. Bu hayatın her safhasının bir umumi kabulle karşılanmasıdır. Mevsimler arası geçişler bir ihtifaldır çünkü mevsimler tabiatın elbise değiştirmesidir, bir bayram göstergesidir. Gençlerin söz kesilmesi, kız isteme için gidilme, sözlülerin buluşması, nişanları, düğünleri, çocuklarının olması, doğum şölenleri… Ölüm bir törenle karşılanır ve o törenin izleri bir ailede gözlenir, gelenler gidenler, ölünün kırkının çıkması bir törendir. Yıldönümleri bir törendir.
Toprağa cemrenin düşmesi, ilk yeşillenmeler hep törendir, ihtifaldır. Yağmurun gelmesi bir ihtifaldır. İhtifaller hayatın önemsenmesini, mühimsenmesini anlatır. Bu yüzden Bediüzzaman eğer ahiret olmasa bütün bu insanda ve hayatta, tabiatta olan ihtifallerin anlamı olmayacağını, manaları varsa da geri dönmemek üzere ölmenin bütün bu faaliyetleri anlamsızlaştırdığını belirtir. ”Bu kadar mühim ihtifalat-ı mühimmeyi gayesiz, boş, abes bıraksın.” Hayatı önemseyen bir toplum ve Allah ama sonuç ahiretsiz olursa bütün bunlar gayesiz, boş ve abes olur. İnsan hayatındaki, toplumdaki, tabiattaki değişmelerden hareketle ahireti gerekli bulur yazar.
Bayram kelimesini ve şehrayin kelimesini de kullanır Bediüzzaman. On yedinci sözdeki ayet; “inna caalne ma alel ardi ziyneten leha liyeblüyehüm ahseni amela“ “Ben arzı süsledim siz bu güzelliklere ve süslere bakarak daha güzel işler yapasınız diye.” Demek güzellikler ölüm ile karşılanmaz, güzellikler güzel şeyler yapmaya lisanı haliyle teşvik eder. Ahiretin olmaması bütün bu güzellikleri anlamsız yapar.
On yedinci sözde giriş cümlesi bu bayramı anlatır.
”Halık-i Rahim ve Rezzak-ı Kerim şu dünyayı alem-i ervah ve ruhaniyat için bir bayram bir şehrayin suretinde yapıp bütün esmasının garaib-i nukuşuyla süslendirip küçük-büyük, ulvi-süfli herbir ruha ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız mehasin ve inamattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir. Bir vücud-i cismani verir bir defa o temaşagaha gönderir.”
Bu harika, artistik ve estetik bir cümledir. Yaratılışın nasıl güzellikle iç içe olduğunu ve yaratanın nasıl güzellik talebi ile bu kainatı yarattığını gösterir. Hayatın kendisi ihtifalattır, topyekün bayramdır. Biz çekişmelerden, menfaat kavgalarından bu hayatı göremiyoruz, ama Bediüzzaman o kadar zulme ve baskıya, hapse rağmen iyimserliğinden ve güzel göstermekten vazgeçmez. En büyük zulümlere maruz kaldığı zamanlar büyük eserler verir. Münacaat, Ayet’ül Kübra ve benzerleri… Yazdıkları sayfalar Kastamonu’da elinden alınır, tahrib edilir. Ormanda dolaşırken o bundan sonra yazar ağaç kovuklarına koyar. Talebeleri oralardan alırlar. Zulme rağmen iyimser olmak, işte benim yapamadığım bu.
Yukarıdaki metinde evimizin nasıl bayram yeri şeklinde süslendiğini anlatır. Yok böyle bir yorum, yok böyle bir bakış. Birbirimizin hayatını karartarak yaşıyoruz. Bütün güzellikler bize “bakın da iyimser olun sizin de ruhlarınız çiçek açsın” diyor. “Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz diyor” Yunus Emre.
Sadece evimiz süslenmez biz de o güzellikleri görüp değerlendirecek cihazat ile süsleniriz. ”Küçük büyük, ulvi süfli herbir ruha ona münasip ve o bayramdaki ayrı ayrı hesapsız measin ve inamattan istifade etmeye muvafık ve havas ile mücehhez bir ceset giydirir, bir vücud-ı cismani verir bir defa o temaşağaha gönderir.” Yani temaşagah, tiyatro da, sinema da, düğün de, git seyret. Çünkü izlenimlerini kainatın hafızasına kaydettir, tiyatro günlüğü gibi. Sonra biz senin nasıl bir estetik canlı olduğunu onlardan alır sana ona göre bir yer veririz. İster altta ister üste.
“Hem zaman mekan cihetiyle pek geniş olan o bayramı asırlara, senelere, mevsimlere hatta günlere, kıtalara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hatta bir cihette herbir günü herbir kıtayı birer taife ruhlu mahlukatına ve nebati masnuatına birer resm-i geçit tarzında bir ulvi bayram yapmıştır. Ve bilhassa Ruy-i zemin hususan bahar ve yaz zamanında masnuat-ı sagirenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki tabakat-ı aliyede olan ruhaniyatı ve melaikeleri ve sekene-i semavatı seyre celbedecek bir cazibedarlık görünüyor. Ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalaagah oluyor ki akıl tarifinden acizdir.“
Bayram sadece yaşayanların değil ruhanilerin de seyir yeridir, tefekkür ehli de bayramlardan zevk alır, işte Bediüzzaman.
Hayat bir ziyafet-i ilahiye ve bayram-ı Rabbaniyedir. Bu bayram ve ziyafet kabirde devam etmemek üzere biterse bütün bayramlar trajediye dönüşür. Buna Allah’ın rahmeti müsaade etmez. Yine yaptığı bu harika resmi bir siyah boya ile karartsın.
Hayrı mutlaktan hayır gelir, cemil-i mutlaktan güzellik gelir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.