Muhammed OLGU
İhvan’ın siyasi çizgisi Said Nursi’nin Müsbet Hareketi-2
Üstad bu konu üzerinde durmuyor ve Meşrutiyeti Kur`an-ı Kerim`den aldığı iki ayet ile açıklıyor. İlk ayet üzerinde uzun uzun durmak istiyorum. Çünkü bu ayetin nüzul sebebi Uhud harbine dayanıyor. Uhud harbinden önce Peygamberimiz (S.A.V.) ashabı ile istişare etmektedir. Konu, Mekke’den çıkan ve Medine’ye saldırmaya gelen büyük orduya karşı nerede ve ne şekilde karşı konulacağıdır.
Peygamberimizin görüşü Medine`de kalıp savunma yapmaktır. Ama özellikle Bedir savaşına katılmamış genç sahabiler ısrarla Medine dışına çıkıp düşman ile meydan muharebesi yapmak istemektedirler. Çünkü, Bedr`e katılan aslanlar hakkında çok güzel ve ulvi hakikatler dinlemişlerdir ve kendilerine o yüce makamlara ermek ve şehit olmak istemektedirler. Yapılan meşveret sonrasında Medine dışına çıkma kararı alınıyor. Peygamberimiz’in (S.A.V.) isteği bu olmamasına rağmen Ashabının kararına uyuyor. İste Meşrutiyet-i Meşrua`nın ilk büyük dayanaklarından birisi Peygamberimiz’in (S.A.V.) bu hayati konudaki meşveret kararına uymasıdır. Çünkü, ümmet feraset sahibidir ve asla şer üzerinde ittifak etmez.
Daha sonra Peygamberimiz (S.A.V.) komutan olduğundan vazife taksimi yapıyor Uhud`ta. Genç sahabilerden müteşekkil bir grubu okçu olarak tepeye konumlandırıyor ve kendisinden emir gelmeyene kadar hareket etmemelerini istiyor. Sonrasında Uhud savaşında neler yaşandığını biliyorsunuz.
Savaş bitiyor ve Müslümanlar Medine`ye doğru yola çıkıyorlar. Tam bu esnada Ali İmran suresindeki ayetler nazil oluyor. Bu ayetlerde neler demesini beklersiniz.
Genç sahabilere Peygamberimizin düşüncesine uymayıp meydan muharebesi istedikleri için kızılmasını değil mi? Ya da yerlerinden ayrılan okçular hakkında ağır bir hükmüm gelmesini mi? Ben şahsen her ikisini de beklerdim. Ama ayetler öyle nazil olmuyor.
Önce Peygamberimiz’e (S.A.V.) “onlara yumuşak başlı davranmasaydın dağılıp giderlerdi” diye ince bir uyarı yapılıyor adeta ve ardından “ve işlerde onlarla istişare et” buyuruluyor. Yani Peygamberimiz’in (S.A.V.) ashabının kararına uymasının doğru olduğu ve meşru görüleni takip etmeye devam etmesi gerektiği buyuruluyor.
Bu ayete istinaden Üstad, ‘meşrutiyet milletin hakim olmasıdır’ diyor. Peki, Millet hangi konularda hakim olacak? Savaş gibi, barış gibi, yöneticilerini seçmek gibi dünyevi işlerde millet hakim olacak. Yani millet karar verecek.
Peki millet, kararını neye göre verecek? Hangi mecradan besleniyorsa ona göre karar verecek. Eğer millet meşru kaynaklar ile besleniyorsa o zaman verdiği kararlar sonucu Meşrutiyet-i Meşrua ortaya çıkacak. Yani Şeriata uygun Meşrutiyet çıkacak. Ama batı medeniyetinden besleniyorsa ortaya çıkacak kararlar zümresi “batı tipi kendine demokrat” demokrasi olacak.
Bugünkü kavramla Şeriat ile dost demokrasi ortaya çıkacak. Bunun olabilmesi için bir çok yol var elbette. İnsanları yetiştirmek bir yol iken siyaset yoluyla devletlerin ele geçirilmesi de bir başka yoldur. Devletleri ele geçirmek kısa bir yol gibi görünse de aslında çok uzun ve meşakkatli bir yol olduğunu bir çok tecrübe bize göstermiştir. Meşakketlidir, çünkü demokrasilerde halkı kazanmak zordur, kazandıktan sonra desteği korumakta öyle.
Diğer yol ise müsbet hareket etmek ve iman hizmetine tüm zamanını teksif etmektir. İman hizmeti ederken bile siyasi sonuçlarını düşünmek ihlasa zıddır. Yani ben gençleri yetiştireyim, devlete yerleştireyim ve devleti ele geçireyim diye düşünmek ihlas sırrına zıddır. Neden zıddır? Çünkü sonuçlara odaklanmak bizim vazifemiz değil Allah`ın vazifesidir. Biz sonuçlara odaklanırsak süreçteki adımların bazılarını atlarız ve hiç ummadığımız bir yerde tökezlenir düşeriz. Ama sürece odaklanırsak Rabbim erken bir fütuhat da verebilir. Türkiye`de yaşadığımız fütuhat Cenab-ı Hakk`ın nasip ettiği fütuhattır ki siyasilere bile “Kurban olduğum Rabbim verdikçe veriyor” dedirtmiştir.
Şimdi bu meşrutiyet çizgisine İhvan-i Müslimin sahip çıktığı görülüyor ve kısa bir süredir bu meşrutiyet vurgusunu yapmalarına rağmen bunca yürek burkan katliama rağmen bu demokratik mücadeleden ayrılmıyorlar ve müthiş bir azim ve kararlılık gösteriyorlar.
Mursi’nin seçildikten sonraki ilk konuşmasındaki şu vurgulara bakar mısınız: “Sivil ve tüm Mısırlıları kucaklayan bir yönetim sözü veriyorum. Otoritenin tek kaynağı Mısır halkının iradesidir ve bu iradenin üzerinde hiçbir güç bulunmamaktadır. Size ve Allah’a yemin ediyorum. Cumhuriyet düzenini koruyacağıma ve anayasa ile kanuna saygılı olacağıma yemin ediyorum. Halkın çıkarlarını gözeteceğim ve milletimin bağımsızlığını ve ülkemin güvenliğini koruyacağım.”
İhvan’ın bu çizgisi Üstad Said Nursi’nin meşrutiyet vurgusu ile büyük bir oranda paraleldir. Tek fark, Üstad meşrutiyet bile olsa siyaset ile hizmet etmek yerine iman hizmetini vurgularken, İhvan meşru bir siyasi parti gibi hizmet etmek istemektedir. İhvan’ın bu isteği de meşrudur.
Esasen siyasal İslamı savunmak da demokrasilerde meşru bir haktır. Ama siyasal İslam ile iktidara gelmek, siyaset kurumu, siyasetçilerden kaynaklanan bir çok hatanın İslam`a mal edilmesini gerektirebilir ki bu çok tehlikelidir ve sonuçları itibariyle İslamiyete çok zararlıdır.
Ama İhvan-ı Müslimin bugünkü duruşu demokrasi içerisinde dindar insanlardan müteşekkil bir siyasal parti duruşudur. Bir siyasal İslam duruşu değildir bana göre. Türkiye’deki Ak Parti duruşu ile büyük oranda benzer bir duruştur. Bazı stratejik duruş farkları ve iletişim politikaları farkları olsa da bu durumu Mısır’ın demokrasi tecrübesinin azlığından kaynaklanan durumlar olarak görebiliriz. Yıllardır firavunlar gibi şeddadlar altında ezilenlerin ilk seçim sonrasında bir yıl içerisinde tüm sorunları çözmelerini beklemek insaflı da değildir ve rasyonel de değildir. Fırsat verilseydi, İhvan, demokrasi tarihinde çok güzel bir sayfa açabilirdi. Nitekim bugün darbeye karşı duruş tarihinde altın sayfalardan birini açıyor.
O halde, nur talebelerinin iman hizmeti ettiği ve İhvan’ın siyaset ürettiği bir iklim pek ala bir birini tamamlayabilir ve birbirine kuvvet verir ama meșrutiyetten yani demokrasiden ayrılmamak kaydıyla.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.