İsmail BERK
İki arkadaş da mutsuz
İki arkadaş, ne güzel yoldaş…
Hep özledim ikisini bir arada. Aslında birlikte aynı beden gibi ama beraber olamama hasreti var ortada. Dönemler birini öne çıkarınca diğerine sus pus ikramı yapıldı. Ya da ortaklık coğrafyasında roller değişti, biri diğerinin yerine oynadı veya onu yok saydı. Sonunda hep buluştular diyemem, mutlu beraberliklerine de az rastladık.
Eğer ikisi hakikaten buluşabilseydi, birbirlerini tamamlamayı öğrenebilselerdi, denge içinde yürüyebilselerdi her şey çok farklı olurdu bu evrende.
Mesela kendi beraberlik evrenlerinin bütünlük coğrafyasını sistemli ve sürdürülebilir kalıcılığa ve dönüştürücü medeniyet huzuruna taşıyacaktı beraberindekiler. Düşünce ile duygu arkadaş olup, birbirlerini besleyen birer havza olsalardı ve her biri ortak hedefe uygun rollerini tam yerine getirselerdi ortaklık kimyası huzur üretirdi.
Beraberinde zihin koridorları hislere açık olsaydı ve hisli dünya zihin yörüngesinde ilerleseydi varmak istedikleri menzilde farklılık ve çeşitlilik ve birlikte yeniden yeniye düşünce baharları, yeni yetenek çiçekleri açardı.
İstekler imkanlarla birlikte yolculuğa çıkarlardı ki arzu ve hevesten farklı gerçek olan isteklerde onu karşılayacak hırs ve hezimete uzak mevcut imkan ve kaynaklar dengesi ve kuşağı olurdu.
Ama o iki arkadaşım bir araya gelemeyince ve doyasıya mutluluğu yaşatacak hakikat aşkını “aşk-ı kimyevi” reaksiyonundan ve süreçlerinden geçiremeyince beraberindekiler, çevreleri ve yukarıda kısmen değindiğimiz mirasları ve evlatları da toparlayamadı, mutlu olamadı. Aile dağınık ve perişan… Çocuklar şaşkın. Taraflar sün’i ve bölünmüş.
Eğer ailenin büyükleri ve aynı zamanda iki güçlü ortak olan o arkadaşlarım birbirlerinin fonksiyonlarına muhtaç olduklarını anlayıp, doyurucu bir üslupla ortak beyan ve ortak devran ve ortak yol arkadaşlığı yapabilseydiler duygular bu kadar yara almazdı. Düşünce, bu kadar türbülansa girmezdi. Ruh bedene daha çok hükmederdi o zaman. Vicdan sesini yükseltir ve “Durun!” derdi iradeli bir tavırla.
Ey sevgili arkadaşlarım,
Benden bir parça canlarım,
Beni bana bırakmayın.
Ben sizlerle ancak kendim olabiliyorum ama siz anlaşamayınca ben perişan oluyorum. Anlaşmanız bile gerekmiyor. Ciddi bir ortaklık sistemi içinde birlikte olmanız, eşit ve kabullenici beraberlikle ihtiyaca göre birinizin diğerine dahil olduğu bir tamamlayıcılık istiyorum. İkiniz bir fidan, ikiniz bir devran, ikiniz bir insan, ikiniz bir insan sarayı, ikiniz bir beden, ikiniz bir ruh, ikiniz bir vicdan ve ikiniz bir fıtrat olmadıkça… her şey boş! Kayıp hanesine yazılacak bütün diğer donanımlar, bileşenler, cihazlar, nurani vasıflar ve sırlar. O zaman chehalet kol gezer vücut sarayımda. Öfke işgal eder bu duyguları. Çatışma ilaç olur hırslara. Vicdan sürgün yer bu bedenden ve organların anatomi düzeninden. Her şey yer değiştirir.
Yalan doğruya rakip olur. İstibdat hürriyete meydan okur. Nefis şeytanla örgütlenip rezil istihdamını günahın lehine harekete geçirir. Sevap hanemiz yara alır. İman cephesi göğsümüzde sıkışır. Sabır, aranır bulunmaz. Şükür, kayıplara karışır. Ve boğulurum .
Ey sevgililerim, sizsiz olmuyor. Olamıyor. Bahtsız kıtada ikinizin mutlu olamadığı bir dünyada hep mutsuz hatta zulüm ve acı içinde yaşarız..
Ey aklım! bana kalbimin adresini ver ve beni ona götür. Onda bul beni.
Ey kalbim! Beni aklıma yakınlaştır. Birlikte olmayı öğret. Ey kalbi akıl ve akli kalp! Siz, biz olmadıkça hayatta, biz de harabız.
Ve şair ne güzel söylemiş kalbin aklından:
“Harabat ehlini hor görme şakirt!
Hazain-i malik ne viraneler var.”
Şimdi harap hazinelerimizi aşkın kimyası olan iki sevgilinin gerçek buluşması ile tekrar ihya ve inşa zamanı…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.