Hüseyin KARA
İki kitap
Kur’an’dan Risale-i Nur perspektifinde günümüze mesajlar (26)
Yolumuzu ışıtan iki kitap var. Biri Kur’an ve diğeri kâinat; başka bir ifadeyle biri sözlü vahiyve diğeri somut vahiy. Bu iki kitabı kendisine verilen yeteneklerle okuyabilense insandır.
İkisi bir arada okunduğunda ancaksağlıklı bir sonuca varılabilir. Biriniokuyarak gerçekçi sonuçlara varmak mümkün değil. Yalnızca Kur’an okuyup işaret ettiği başka şeylere bakmayan büyük ihtimalle bağnaz olur; yalnızca kâinatıokuyan yine büyük ihtimalle yaratıcıyı unutarak büyük bir yıkıma uğrar.
Kur’an kâinatı doğru okuyan bir kitap. Kur’an’ıdoğru okuyan insan da kâinatı doğru yorumlayarak varlık âleminin her zerresinden azami derecede istifade eder. Kur’an ve kâinat Allah’ın iki büyük ayeti olması noktasında aslında birbirini tamamlar. İnsan bu iki ayetle dosdoğru yolu bulur. Fen ilmi olmadan yalnız dini ilimlerle insan objektif olamaz. Sözlü ve edimsel vahyi bir arada okumayanın her şeyi gün ışığı gibi ayan bilmesi ise zordur.
Kâinatı doğru okuyamayanKur’an’ı doyurucu okuması zor. Dünyayı tam tanıyamayan ahireti de tam kavrayamadığı gibi kâinatıokuyamayan ahirete ilişkin temel konularıda kavrayamaz. Başka bir deyişle görünen üzerinde çalışmayan görünmeyene ulaşması elbette uzak bir ihtimaldir. Görüneni tam değerlendiremeyen rüyalarla nasıl yetinebilir? Her an uygulanması gözler önünde olan oluşumlardan bir ipucu elde edemeyen insan, hiç göremediği şeyler hakkında nasıl bilgi sahibi olabilir? Kur’an’ın yeryüzü ile gökyüzünü bir arada vermesi ve oradan insana ve insanın özelliklerine geçmesi boşuna değildir. Kâinatla insan arasında bir bağ kurmak bilincin önemli adımıdır.
Bu girişi neden yapma gereğini duyduk? Her an gözümüzün önünde cereyan eden odenli oluşumlar var ki, onlara dikkatimizi yoğunlaştırmadıkça ileride karşımıza çıkacak yeniden dirilme olayı hakkında detaylı fikir sahibi olamayız. Bir bebeğin oluş safhaları tıbba göre açıkolan bir olaydır. Azçok okuyabilen bebeğin olma aşamaları konusundabilgi sahibi olabilir. Hatta bunu filimden de izleyebilir. Oysa muhteşem bir mucize ile bebeğin insan halinde dünyayagelmesi herkeste sıradan bir etki yapmaktadır. Ne ki bebeğin oluşumunda insan hiçbir müdahalede bulunamıyor; o muhteşem süreç onun dehaletinin dışında gerçekleşiyor. Azıcık düşünen bir akıl, bu oluşumun Allah tarafından ya da hiç olmazsa bizi aşan bir güç tarafından gerçekleşmesine hükmeder. Şunu da hemen vurgulamak gerekir ki yaratılmışların içinde en donanımlı ve en güçlü insandır. Önce sperma, sonra et parçası ve sonra ete kemiğe bürünmüş bir insancık!
Bu oluş mucizesi apaçık herkesin gözü önünde dururken hiçbir şey görmemiş ve farkında olmamış gibi insan, Kur’an“Çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diye bir soru sorarak muhatabı susturma gayretine giriyor. Oysa onun inkâra kalktığıolgu her gün sayıya gelmez bir şekilde meydana gelmektedir. Bu davranışıyla kendisinin de aynı mucize ile dünyaya geldiğinin cehaletini sergiliyor.
İşte Kur’an burada bu tür sorulara yine her gün karşılaştıkları delillerle cevap vererek, insanların biraz olsun etraflarında olup biten olaylara yoğunlaşmalarınıistiyor ve bu denli olup bitenlere karşı duyarsız kalmalarının anlamsızlığına dikkat çekiyor. Sanki “Gözle gördüğünüz olaylara karşı neden bu kadar kör oluyorsunuz?” diye, yine bu gibileri uyarmaya çabalıyor. İnsan önce kendini okumalı ve sonra çevreyi, kâinatı…
Kur’an وَضَرَبَلَنَامَثَلاًوَنَسِيَخَلْقَهُۜقَالَمَنْيُحْـيِالْعِظَامَوَهِيَرَم۪يم
قُلْيُحْي۪يهَاالَّـذ۪ٓياَنْشَاَهَٓااَوَّلَمَرَّةٍۜوَهُوَبِكُلِّخَلْقٍعَل۪يمyani “Kendi Yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: Çürümüş bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş? De ki: onları, ilk defa yaratıp inşa eden diriltecek. Her yaratmayı bilir.”[1]diyebir taraftan en doğru cevabı verirken, diğer taraftan aynı zamanda soruyu soranın ne denli cahil, çevresine karşı duyarsız olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik Kur’an, bu çarpık düşüncelerinden kurtulma yolunu da gösteriyor; onlara bir metodoloji öğretiyor.
İlk defa yaratan ikincide aynı şeyi yaratması zor mu? Sanki “Siz bir kez yaptığınızı ikinci kez daha kolay yapamaz mısınız?” diye gizli bir soru ile muhataba kendisine verilen yetenekleri kullanmasını öğütlemektedir. Hem “Senin gibi olanlara yaratana karşı bu tür meydan okuma yakışık almaz”diyerek, haddi aşmanın edebe aykırıolduğuna da dikkat çekmektedir.
Doğrusu yapılması gerekenleri yapmadan bir şey söyleme hakkını kendimizde göremeyiz. Etik de değil. Bir serzenişte bulunabilmek için yeteneklerimizi kullanıp kullanmadığımıza her zaman bakmamız gerekmez mi? İnsanın kalitesi de sorduğu sorudan belli olur. Sırası gelmişken, gelişi güzel sorulardan men edilmemizin en büyük sebeplerinden birinin bu olduğunu söyleyebiliriz.
Kur’an bu ayette, yeniden dirilişin kabulüne zihni hazırlamakla bir eğitici yöntem kullanıyor. Dikkatleri insanın her an karşılaşacağı oluş süreçlerine çekiyor; dünyaya nasıl geldiğimiz üzerinde durmamızı, dış ayetleri okumamızı istiyor; aksine vereceğimiz kararlarda her zaman uğrayacağımız bir yanılgıya karşı uyarıyor.
Çürümüş kemikleri kim diriltecek?!
Elbette onları yoktan var eden.
[1] Kuran, Yasin:78-79
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.