Afife ARTIK
İkinci Şuayı anlayamamak
Elbette maksadımız, gayemiz İkinci Şuayı anlayarak okumak ve en büyük müjde olan imanını kurtarmak müjdesine Allah’ın tevfiki ile muvaffak olmaktır. Bununla beraber İkinci Şuayı anlayamamak hâlini bir tarif edelim ki “bu halden kurtulmak pek elzemdir” hissimiz uyansın ve anlamaya gayret için şevkimiz artsın inşallah.
İkinci Şuanın hâkaikini anlayamadığımız müddetçe hayatımızda her bir hadise her bir mahluk tek başına ve yetim kalır. Gördüğümüz, şahit olduğumuz kâinatı ve kendimizi ve hâdiseleri bir bütünün parçası olarak değerlendirmekten ve yerli yerince ve olduğu gibi görmekten mahrum kalırız.
Her şeyin yerli yerince ve olması gibi olduğunu ve işleyişin mükemmelliğini göremeyiz. Cüz’i ve nazarımızda fena görünen hâlleri asıl zannedip Cemâl-i İlahiyi ve Kemâl-i Rabbaniyi görememekle kendimizi cemal ve kemalin tecellisine mazhar olmaktan mahrum bırakmış oluruz.
İnsanın ve kâinatın ne ile kemal bulacağını idrak edemeyiz. Kendi hakikatimiz ve kâinatın hakikati konusunda ilmimiz olmaz velev ki kainat içindeki fenler ve ilimlerde ilerleyip aklen tenvir etmiş olalım. Çünkü malumdur ki kalbden nurunu almayan bir akıl ne kadar ilimlerle iştigal etse de insan için tâciz edici bir alet olur. “Zulmetli münevverler” tâbiri bu hâli güzelce tavsif eden bir tabirdir.
İkinci Şuayı ve İkinci Şuanın hakaikini anlayamazsak (elbette Risale-i Nur’un nurâni hasiyeti olduğu için aynı hakaike bir başka risaleden intikal etmek de mümkündür lâkin anlayarak okuyanın imanını kurtaracağı müjdesi bu risaleye hastır) nasıl bir İlahımız olduğunu ve bizimle ve kâinatla muamelesindeki düsturları bilemeyiz. Mahlûkatın mahlukiyeti arkasında kalbin nazarına görünen “Şahsiyet-i İlahiyye, Ehadiyet-i Rabbaniyye, sıfat-ı seb’aca manevi bir sîma-i Rahmanî ve temerküz-ü İlahî ile tâbir edilen, İlahımıza ait ve kalbi, aklı tam tatmin eden tatlı hâkaikten mahrum kalırız.
İkinci Şuayı anlayamazsak, kâinatta müşahede ettiğimizde İlahımızın varlığına ve birliğine dair hiç şüphe bırakmaz hüccet ve alametler olan âmiriyet, hâkimiyet, azamet, Kibriya, kemalât, istiğna hakikatlerini idrak edemeyiz. (bu noktada bir itiraz geldi, o da budur: “Allah sebeblerin sahibidir dilediği sebeb ile dilediğini vermeye kâdirdir. İkinci şuayı anlamasak da bir başka vesile ile Rabbimiz kendine ait bu hakikatleri öğretemez mi veya yasadığımız hâdiseler dili ile bize bunu ihsan edemez mi? El- cevap: Elbette Rabbimiz dilediğine dilediği sebeble dilediğini vermeye kâdirdir. İlim için ciddi cehd ve talebi şart koşmuştur. Marifetullah ilmi de ilimlerin en büyüğü olduğundan ciddi emek gayret ve sâfi bir niyet iktiza eder. Yoksa ilmî meseleler için “nasıl olsa Allah bana dilediğini dilediği kadar öğretir” diyerek bâtıl bir itikadi mezheb olan cebriye mezhebine yakışır bir hâlete bürünemeyiz. Mâdem ki Risale-i Nur iman hâkaikini neşreden pek mühim bir müceddidir ve madem ki İkinci Şuayı anlayarak okuyanın imanını kurtaracağına dair pek mühim bir müjde vardır ve imanımızı kurtarmak en büyük gayemizdir elbette böyle bir sebebe sarılmamak, böyle bir vesileyi elde etmek için gayret götermemek dûnhimmetlik olmaz mı? )
Şimdi parantez içindeki sual cevap bana ihtar ediyor ki ifadeler bu kadar keskin ve net olmasa “bu olmaz ise şu olamaz” gibi bir mana yüklenmeyecek yumuşaklıkta olsa daha münasib olur. Elbette şimdi işin menfi cihetinden yani İkinci Şuayı Anlamak değil de anlayamamak cihetinden baktığımız için bu o kadar da kolay değil. Müsbet cihetten baktığımızda İkinci Şuayı anlarsak Azamet-i Kibriya, Celal-i Sübhanî, Saltanat-ı mutlaka-i Rububiyyet-i Samedaniye hâkikatlerini derk edeceğiz ifadesi daha rahat bir ifade. Elbette anlamak konusunda da çok mertebeler, dereceler vardır. Marifetin bürhanları hava, su ve nur gibi olduklarından kerrat cetveli ezberlemek gibi değildir.
Evet ikinci şuayı anlamamak büyük bir eksikliktir. Gördüğümüz her fert tek kalıp bir nev’in ayinesi olmadığında, aidiyetinden kopartılarak bakıldığında yetim kalır, âyine olduğu cemal ve kemali göstermez. Sebeplere veya tabiata mâl edilerek elmas kıymetinde iken cam parçasına döner.
İkinci şuayı anlayamamak Allah’ın cemalini ve kemalini ve adaletini ittiham etmek derecesine kadar varabilecek bir cehalete sebep olup kainatın mevcudatının birbiri ile nasıl bir birlik ve teavün, tesanüd, teanuk içinde olduğunu görememeye sebeptir.
İkinci şuanın her hâkikati için tek tek bunları yazmak mümkün. Uzun gitmemek için bu kadarla iktifa edelim ve İkinci Şuayı anlayarak okumamıza duacı olalım inşallah. Elbette bunun olmazsa olmaz şartı evvela okumak ve sürekli okumak, müzakerelerde bulunmak ve anlamamıza mâni olan zihnî, fikrî, kalbî mânilerden kurtulmaktır. Kalıplı düşünce yapımız, güzel-çirkin ve iyi-kötü hakkındaki yanlış düşüncelerimiz ve mükemmellik hakkındaki vehimlerimiz de sadece İkinci Şua değil Risale-i Nur külliyatını yani iman ve Kur’an hakikatlerini anlamamız konusunda bize büyük engellerdir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.