Hamza Furkan OĞUZHAN

Hamza Furkan OĞUZHAN

Eğitimde Çıkmaz-Batı Kutsallığı

Ülkemiz son yıllarda birçok alanda ciddi atılımlar gerçekleştirdi. Lakin ilerlemenin tek bir unsura ya da tek bir kimseye bağlı kalmaksızın sürdürülebilmesi için önemli olan eğitim sistemiydi. Birçok alanda yaşadığımız gelişmenin eğitim sistemimize aksettirilemediğini devletin en üst kademesinden en alt kademesine, öğretmeninden öğrencisine herkes dile getirmekte. Önemli olan sürekliliği sağlayabilmek, bugünü bir şekilde bir gayretle atlatıp başarılarla geçirebiliriz ancak yetişmiş kadrolar üretemezsek sistem bir yerde tıkanır. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin adeta yeniden kuruluşu olarak değerlendirilen Başkanlık Sistemi'nin uygulanmaya başladığı yeni dönem, eğitimci bir kimlik ve geçmişe sahip bir kişiye bakanlık imkanı sağladı. Eğitim alanında ciddi bir birikimi ve milli değerlere sahip çıkan anlayışı ile Bakan Ziya Selçuk eğitim camiasında ciddi beklentilerin oluşmasına sebep oldu. Biz de burada bazı problemlerin çözümüne dair öneriler sunarak çorbada tuzumuz olması temennisiyle bu satırları kaleme alıyoruz. Ancak bakanlık konusunda oluşan beklentinin bazı atılan adımlar sonucu olumsuz bir karşılık bulmaya yüz tuttuğunu da söylemeden geçmeyelim. Bazen doğrudan Batı toplumunu içinden değil de, içimizde Batılılaşmış zihinlerden veya fikirlerden ülkemizin dini, kültürel ve sosyal kodlarından uzak uygulamalar görülmektedir. Bu uygulamalar, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel köklerini yabana atar nitelikte olursa geçmiş ve gelecek bütünlüğü isabetli bir şekilde sağlanmamış olacaktır. Yani bu milletin tarihinde cumhuriyet dönemi olduğu gibi Selçuklu ve Osmanlı dönemleri de vardır. Bu gerçeği görmezlikten gelmek veya gözardı etmek bu ülkeye katkı sağlamaz.

Türkiye'deki eğitim sisteminin son yıllarda görülen en büyük çıkmazı “Batı Kutsallığı” olarak karşımıza çıkmaktadır. Aliya İzzetbegoviç'in İslam Konferansı Örgütü'nün 1997 yılı Tahran toplantısında sarf ettiği sözler bize bu konuda fikir verebilir. Diyor ki: "Batı çürümüş değil, güçlü, örgütlü ve eğitimli. Okulları bizimkilerden iyi, kentleri bizimkilerden temiz. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik kişiler. Batılıların ilerlemelerinin karanlık yönlerini de biliyorum ve bunun gözden kaçmasına izin vermiyorum. Hakikat İslam en iyisi! Ama biz en iyisi değiliz. Batı'dan nefret etmek yerine onunla rekabet etmeliyiz. Kur’an bize bunu emretmiyor mu: Hayırlı işlerde yarışın."[1]

Bu sözlerden hareketle Batı'yı tek bir bakış açısıyla değerlendirmenin doğru olmadığı görülmektedir. Benzer şekilde Bediüzzaman Said Nursi Avrupa’yı müspet ve menfi olarak ikiye ayırmaktadır. Müspet Avrupa’yı İsevilik dini hakikisinden aldığı feyizle hayat-ı ictimaiyye-i beşeriyeye nâfi sanatları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden Avrupa olarak tanımlamaktadır. Menfi Avrupa’yı ise, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek beşeri sefahate ve dalâlete sevk eden bozulmuş Avrupa olarak değerlendirmektedir.[2]

Bu söylemlerden hareketle Batı'nın sadece gücü öne çıkaran, sömürge zihniyetinden ve kapitalist hayat tarzından rahatsızız ve rahatsız olmaya da devam edeceğiz. Ancak Batı'nın dakikliğinden ve sistematik bazı tutumlarından da istifade edeceğiz. Burada temelde bir ayrım noktası var. O da şu ki; biz Batı'dan bir uygulamayı örnek almayı beceremiyoruz. Senelerdir Batı eğitim sistemlerinden biri geliyor diğeri gidiyor ve artık hallaç pamuğu oldu eğitim sistemi. Oysa sorun şuydu: Batı'yı birebir bu ülkeye taşımaya çalışmak büyük bir garabet. Bu ülkenin özellikleri, değerleri ve anlayışları çerçevesinde Batı'nın güzelliklerini buraya adapte etmeye çalışmak gerek. İşte “Kanada eğitim sisteminde şu uygulama var, onu alalım buraya entegre edelim, bundan iyisi yok.” anlayışı nakıs. Evet, Kanada bir uygulama geliştirmiştir ve kendisi için en iyi sistem odur. Lakin bizim için en iyisi Kanada’nın en iyi sistemini Türkiye’ye getirip entegre etmek olmamalı. Artık bu hatayı tekrar etmekten bıkmadık mı, yorulmadık mı?

Bu konuyu mevcut Milli Eğitim Bakanı’mız Ziya Selçuk’un 2015 yılında katıldığı bir TV programında yaptığı değerlendirmeler ile desteklemek mümkün. Sayın Bakan diyor ki; “Finlandiya’nın şimdiye kadar çok olumlu yönleri söylendi. Örneğin Finlandiya eğitimde iyidir ya da PISA’da iyi not alan ülkeler eğitimde iyidir gibi bir yanlış ifade kullanılıyor. Sadece fen, matematik ve okuduğunu anlamada iyidir, bunun bir defa vurgulanması gerekir. Eğitimde iyi olmanın tanımı sonuçta biz ölçme değerlendirmeyi iki kategoride alırız. Biri diplomalar, sertifikalar, not ortalamaları, puanlar kısmı vardır, buna çıktı deriz bir de ürün kısmı vardır, insanların nasıl iyi yetiştiği, tutumları, davranışları, insan olma yeterlilikleri becerileridir. Örneğin Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı Finli kadınların yüzde 47’sinin şiddet gördüğünü söylüyor. Dünyada boşanma oranlarının en fazla olduğu üç ülkeden birisi Finlandiya. Madde bağımlılığı ve alkole bağımlı ölümlerden bahsettiğimizde her yıl üç bin kişi ki bu trafik kazalarında ölenlerin on katıdır, hayatını kaybediyor. Dünyanın en mutsuz öğrencilerinin listesine baktığımızda Finlandiya öğrencileri çok mutsuz. Eğitim ithal edilen bir şey değildir ihraç edilen bir şeydir. Öylesine güçlü ön yargılarımız var ki sanki başarı ile sınav arasında bir ilişki varmış gibi. Biz hayatta başardığımız birçok şeyi sınava hazırlandığımız için başarmıyoruz ve sınavın Türkiye’de bu kadar yoğun ve baskıcı bir hegemonya oluşturmasının nedeni Türkiye’nin yoksulluğudur. Türkiye’nin gelir dağılımı konusundaki yaşadığı eşitsizliktir. Bizim öğrencilerimizin yüzde 69’u alt gelir dilimindeki öğrenciler. Bu fukara çocuklarının Anadolu Liseleri’ne girme oranı otuzda bire yakın. Dolayısıyla bizim eğitim sistemimizi Finlandiya ile karşılaştırmak çok doğru değil.”[3]

Yani özetle; dünyanın en iyi sistemi de olsa sizin kendi yapınızı dikkate almadan buraya o sistemi taşımanızın hiçbir karşılığı yok. Batı’yı kutsamanın bize yararı yok. Batı hayranlığı içimize o kadar işlemiş ki; bugün ben doğu merkezli veya İslami düşünüyorum, Batı tahakkümüne karşıyım diyen birçoğumuzun içinde bile kurtuluş reçeteleri Batılı paradigmaların dışına çıkamıyor! Bu sorunu görmeden veya çözmeden eğitimde mesafe almak mümkün değil. Yani bugün Batı karşıtları bile Batıcı, kapitalizm karşıtları bile kapitalist düşünüyor. Zihinlerin içi yetmemiş, bilinçaltına işlemiş bir Batı kutsallığı var. Bu durumun büyük ölçüde Milli Eğitim Bakanı’mız tarafından bilinmesi ülkemiz için bir fırsat sunsa da bunu milli bir anlayış haline getirip en alt birimlerden en üst birimlere kadar sirayet ettirmedikçe sistemli hale getiremeyiz. Yani ülke olarak bu durumu artık içselleştirmeliyiz ve kadroların değişimi sistemin aksamasına neden olmamalı. Batı medeniyetinin fenninden ve insan haklarına değer veren normlarından, İslam’ın ise eğitime, kadına ve bilime verdiği değerden hareketle dini ilimlerle fenni ilimleri birlikte eğitim sistemimize yerleştirebilirsek o zaman dünyaya örnek bir Endülüs medeniyetini hatırlatmış oluruz. Batı’dan istifade eder İslam ile yücelen medeniyetimizi daha da geliştirebiliriz.

Kaynakça

[1]https://www.ilem.org.tr/images/Do%C4%9Fu_Bat%C4%B1_Aras%C4%B1nda_%C4%B0slam_Birli%C4%9Fi_%C4%B0deali-Aliya.pdf

[2] http://www.risaleonline.com/latince-kulliyat

[3] https://www.youtube.com/watch?v=bUY5lOJoU4I

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum