Nurettin HUYUT
İlmi istibdat
Bir önceki yazım nedeniyle bir okuyucum önemli bir noktaya dikkatimi çekiyor. Ona göre o yazımla “ilmi istibdat” yapmışım.
Öncelikle ikaz ettiği için minnettarım. Zira hem bana hem yorumculara yönelik bu ikazına önem veriyorum. Çünkü daha önce de bu kabil ikaz yazılarıma aynı minvalde yorumlar gelmişti.
Gerçekten okuyucumun dediği gibi bir istibdatta bulunuyorsam zulmediyorum demektir. Kul hakkını gözetmemek anlamı taşır ki, sahibinden helallik almam lazım.
Önce istibdat nedir? diye lügat manasına baktım.
İstibdâd: Kendi başına ve hiç bir nizama ve kanuna bağlı olmadan yönetme, keyfî idare sistemi, uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm.
Bu tarife göre benim istibdad yapamayacağım açıktır. Zira bu fikir ortamında ne ben yöneticiyim ne de bahse konu kişi yönetilen. Bu anlamda hiçbir yakınlığımız yok…
Bir de ilmi istibdada bakalım.
Lügatlarda bu iki kelimenin bir arada kullanıldığı bir kelime dizisi bulamadım. Bu durumda kendimiz buna mana yüklemek durumundayız.
O halde ilmi istibdadı da şöyle tarif edebiliriz. İlimle baskı yapmak ve başkalarına fikir söyleme hakkı vermemek, fikir beyan etmelerine ilmi olarak engel olmak diye tanımlayabiliriz?
Böyle tanımlarsak, şöyle bir durum ortaya çıkmış oluyor. Ben o yazımla üçüncü kişilerin fikir beyan etmesini engellemiş oluyorum, hiçbir şekilde fikirlerini kamuoyuyla paylaşmasına müsaade etmemiş olduğum manası çıkar.
Şimdi soruyorum o değerli okuyucuma, bu yazı sonucunda mezkur kişi bundan sonra fikirlerini söyleme hürriyeti elinden alınmış oluyor mu?
En küçük, küçücük, minnacık dahi olsa bu anlamda bir baskı söz konusu mu?
O kişi veya kişiler bir yazı nedeniyle böyle bir baskı altında kendini hissedeceğine inanıyor musun? Ben şahsen inanmıyorum. Zira bana göre burada yazı yazan her insan fikri hür, irfanı hür kişilerdir. Gördüğüm kadarıyla öyle baskılara boyun eğecek bir kimse de yoktur.
Hem yaşadığımız ortam itibariyle de bu mümkün değildir. Zira 21. asırdayız demokrasi çağına girdik, böyle bir asırda baskıdan söz etmek pek anlamlı gelmiyor.
M. Bilici’yi Risale Haber’deki yazılarından tanıdım. Daha önce hiçbir ortamda kendisiyle karşılaştığımı hatırlamıyorum. Sanırım kendisi de beni buradaki yazılarımdan tanıyordur.
Yani, ilmi istibdad kuracak herhangi bir ilişki de yoktur.
Belki denebilir ki, aynı camiadan olmak nedeniyle bir baskı söz konusu olabilir. Yani yenilerin tabiriyle “mahalle baskısı” olabilir. Bu açıdan bakıldığında bir ihtimal var. Yani, M. Bilici’nin “Nur Talebelerini kızdırmayayım, susayım” deme ihtimali var. Ama tanıdığım kadarıyla Sn. Bilici öyle bir görüntü de vermiyor. Fikirlerini zaten çekinmeden beyan ediyor. Bu yönüyle de takdire şayandır.
Aslına bakarsanız o yorumlardan sonra ben kendimi az da olsun bir manevi baskı altında hissettim. Karşı fikirlerimi söylediğim için “acaba yanlış mı yaptım?” diye endişe ettim. O nedenledir ki, bu yazıyı kaleme almış oldum.
Kısacası hangi açıdan bakarsanız bakınız bir baskı söz konusu değildir. O yazı tamamen fikir beyanından öteye geçmeyecek bir uyarı yazısıdır. Dikkate alınır veya alınmaz o kişilerin kendi hür iradeleri ile verecekleri bir karardır. Ona da her zaman saygı duymak durumundayız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.