İman hizmetinde esnafların katkısı büyük
Mali Müşavir Halil Erdoğan’la iş dünyası ve iman hizmetleri üzerine gerçekleştirdiğimiz söyleşi…
Dursun Sivri’nin röportajı - RisaleHaber
Giriş
Mesleğinde 30 yılı aşmış tecrübesi bulunan Mali Müşavir Halil Erdoğan ile hayata dair bazı güncel konuları konuştuk. Torba yasanın vatandaşa nasıl yansımaları olacağı, ticari hayata olumlu olumsuz etkileri, iş dünyası, girişimcilik, sosyal sorumluluk bağlamında hizmet olarak ne tür çalışmalar yaptığı, esnaf ve iş dünyasının mânevi hizmetlere katkıları üzerine sohbet ettik.
Girişimcilik öykülerini yaşamış birisi. Gençler için dikkate değer deneyimler var girişimcilik açısından.
Memuriyete bakış, performansa dayalı ücret sisteminin mutlaka gerekli olduğuna dair tespitleri görüşleri var.
Halil Bey. Öncelikle kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
Liseyi bitirince 2 aylık Tabu Kadastro konusunda aldığım bir eğitimle Kadastro Teknisyeni oldum. Ve bu ünvanla Kadastro teknisyeni olarak memuriyete başladım.
Memuriyet sırasında dışarıdan Muhasebe işleri yürüttüğüm bir büromuz vardı. Yardımcı elemanlar ve stajyerlerle yürütüyordum.
Sonra memur olarak çalışırken üniversiteye hazırlandım. Marmara Üniversitesi İktisadi, Ticari İlimler bölümünü kazandım. İlk memuriyet yerim Adapazarı’na çıktı
Üniversitede yarım kalan tahsilimi tamamlayabilmem için devam etmem gerekti. Hem memuriyet, hem büromuz vardı, hem de evli ve iki çocuk babasıydım. Memleketimiz Gerede’de çalışıyordum.
Fakat hem memuriyet hem okul birlikte yürütemediğim için okuldan kaydım silinmişti. 1984’te çıkan bir aftan yararlanarak tekrar okula başladım. Bu sefer okulu bitirmek için memuriyetten istifa ettim. Okulu bitirdim, Yedek subay olarak İzmir’de askerliğimi tamamladım. Askerlik dönüşü Ankara’da muhasebe bürosu açtım.
Memuriyetten istifa meselesi nasıl oldu? Niçin istifa ettiniz? Herkes can atıyor memur olacağım diye…
Daire müdüründen senelik iznimi istedim. Vermedi. Yazın kadastro çalışmaları yoğun oluyor dedi. Ben de masamda daktilonun başına geçtim bir istifa dilekçesi yazıp müdürün masasına önüne koydum.
Bir süre okulu bitirinceye kadar böyle devam etti.
Mezun olunca yedek subaylık çıktı. İzmir’de düşünmüştük ama olmadı. İlla büyük bir şehirde olmayı öteden beri düşünüyorduk. Terhise yakın Ankara’da kayın validem bize ev tutmuştu. Taşındıktan sonra büro tuttuk. İlk zamanlar, ev kirası, büro kirası, geçim masraflarını bir miktar birikim vardı o hazırdan yedik.
Ankara’da ilk büromuz Siteler mevkiinde oldu. Siteler mevkiinde açtığımız büro aynı zamanda Yeni Asya Gazetesinin dağıtım bürosu gibi de bir işleyişi vardı.
Serbest işlerin inişli çıkışları oluyor. Başlangıçta sıkıntılarımız oldu. Ek olarak pazarlama işleri falan yaptım. Hüseyin Güleşen diye bir arkadaşımızın Sincan’da ürettiği Elektrikli battaniyeleri toptan alıp dağıtımını yaptık. Eskiden doğal gaz falan olmadığı için iyi satılıyordu. Bisküvi fabrikalarından bisküvi alıp babamla birlikte semt pazarlarında bisküvi sattık.
Daha sonraları mali müşavirlik, muhasebe işleri ile ilgili müşteri sayısı, yani defter sayısı artınca pazarlama işlerini bıraktık. 30 yıla yakındır mali müşavirlik ve muhasebe işi ile iştigal ediyorum.
Girişimcilik konusunda bugünün gençlerine ne tavsiye edersiniz? Memuriyeti bırakıp serbest girişimi yaşamış belirli bir yere gelmiş biri olarak?
Peygamberimiz (asm)’in tavsiyesi ile cevap vereyim. “Rızkın onda dokuzu cesarette ve ticarettedir” buyuruyorlar.
Cesareti tavsiye ederim. Memuriyeti tavsiye etmem.
Memurlukta çalışan çalışmayan bir sayılıyor. Memur maaşları da performansa göre belirlenmeli. Performans kriterleri olmalı. Performansa dayalı ücret uygulansa görün ne kadar büyük işler ve hizmetler oluyor.
Keçiören Tepebaşında Ağız ve Diş Sağlığı hastanesi var. Performansa göre döner sermayeden pay alıyorlarmış, doktorlar ve diğer personel. Vatandaşa ne kadar iyi davranıyorlar. Ne kadar seri çalışıyorlar bir görseniz.
Memurun yaptığı işle aldığı ücret ilişkili olmalı. Yani cebine dokunmalı demek istiyorum.
Son günlerin gündem konularından olan Torba Yasa adı verilen 9 bölüm 224 maddeden oluşan yasa... Bu yasa muhalefetle iktidarın nadir mutabakat sağladığı bir konu. Siz işin içinde olan İş dünyasından birçok kuruluşa mali müşavirlik yapıyorsunuz. Gündemi oldukça uzun süre işgal etmiş ve sonra yasalaşan bu torba yasa nedir? Ne getiriyor ne götürüyor?
Bu yasa adli bir yasa değil. Hükümetlerin tahsil edemediği vergiyi tahsil etmek için başvurduğu bir yol. Haberlerde olumlu değerlendiriliyor da madalyonun bir de öteki yüzü var. Tahsil edilemeyen vergiler genelde aynı insanlar. Nasıl olsa bir af çıkar o zaman öderiz diye vergilerini zamanında ödemeyenler. Genelde aynı grupta yer alan, ödememeyi alışkanlık haline getirmiş olanlar.
Burada vergisini düzgün ve zamanında ödeyene haksızlık yapılıyor. Dürüst olanı ödüllendirecek bir hüküm de olmalıydı. Hiç olmazsa gelecek dönemde vergi borcu olmayanlara belirli bir oranda indirim gibi ödüllendirmeler yer alsaydı daha anlamlı olurdu.
Trafik cezalarını affetmek de bir başka yanlış. Cezasını ödeyenin suçu ne? Trafik cezalarının caydırıcılık yönü kalmıyor o zaman.
Vergi oranlarının yüksek oluşu sebep olmuş denilebilir mi? Vergileri düşürmek ilerisi için çözüm sayılamaz mı?
Vergi oranları meselesi tartışılabilir. Fakat af meselesinde kısa vadede tahsilat yapalım derken uzun vadede yanlış kanaatlerin yerleşmesine sebep olma gibi bir durum söz konusu oluyor.
Sizin Risale-i Nur hizmetleri içinde yer aldığınızı da biliyoruz. İleride iman hizmetleri esnaf, iş dünyası münasebetleri konusunda da sorularımız olacak. Bu arada, Risale-i Nurları nerede nasıl tanıdınız?
Lise ikici sınıfta iken tanıdım. Benden üst sınıfta okuyan Kasım isimli bir arkadaşım vardı. Bana, “biz bir grup arkadaş Cumartesi akşamları dini sohbetlere katılıyoruz istersen sen de katıl” dedi. Daveti aldığım hafta gitmeyi planladığım bir film vardı. “Bu hafta sinemaya gideceğim, gelecek hafta olabilir” dedim. Peki dedi, bir hafta sonra birlikte gittik. Süleyman Mavigözlü diye bir ağabeyi diye bir esnaf dükkanın üstünde bir yer düzenlemiş. O zamanın şartlarında gayet düzgün bir yer.
İlk olarak duyduğum ders Meyve Risalesindendi. Çok hoşuma gitti. Çıkarken de bana o ders okuna kitabı hediye ettiler. Daha çok sevindim. O gün bu gündür hizmetin içine girmiş olduk. Bizim aile terbiyemizden gelen yaşama biçimi olarak namazlarımı kılıyordum. Risale-i Nur’u tanımamız ve hizmetin içinde yer almamız gayet yumuşak bir geçişle oldu.
Üniversite yıllarında, hem memur hem öğrencilik yaparken, dersanede kalma düşüncemi İstanbul’da Mehmet Karahasan Ağabeye açtım. Vakıf bir ağabeydir. O da beni Adapazarı’ndan Muzaffer Avcı Ağabeye yönlendirdi. Çünkü iş yerim Adapazarı Tapu Kadastro Müdürlüğü idi.
Sonraki yıllarda üniversiteden kaydım silinip bir süre aradan sonra tekrar başladığımda Eyüp’te bir dersanede kaldım.
Şimdi biraz da mesleki alanınız dair birkaç soru sormak istiyorum. Prof. Dr. Bünyamin Duran yıllar önce bir panelde,”Türkiye’de İslâmi inkişaf Esnaf sayesinde gelişmiştir. Bir bakıma dini faaliyetlere esnaf İslâm’ı denilebilir” diye bir ifade kullanmıştı. Siz esnafın işlerini, iç yüzünü, ticari faaliyetlerini bilen birisi olarak “Esnaf İslâmı” tabirini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, esnaf, talebelere burs vererek, dini hizmet yapan vakıf ve derneklere maddi yardım yaparak, Kur’an Kurslarına destek olarak İslâmi inkişafa çok büyük katkısı olmuştur.
Halen de devam etmektedir. Daha sonra Anadolu’da büyüyüp gelişen büyük işletmelerin katkıları da artmıştır. Hizmetlerin çapı da genişlemiştir. Anadolu’da faaliyet gösteren iş âlemi genelde dindar insanlardır. Onların güçlenmesi hayır hizmetlerine katkılarını da artırmıştır. Bunların siyasilere de destekleri olmaktadır. İş dünyasının desteklediği birçok siyasi insanlar var mecliste.
28 Şubat sürecinin bir hedefi de Anadolu kaplanları denilen iş dünyasıdır. Onları çökertmeye yöneliktir. İstanbul merkezli Tüsiad üyeleri askerleri etkileyerek Anadolu sermayesinin önünü kesmek istemişlerdir. Tabi ki memlekete millete çok pahalıya mal olmuştur.