İman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor

İman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

BİRİNCİ MESELE: Birinci Şuada iki üç âyetin işârâtında, Risaletü’n-Nur’un sadık talebeleri imanla kabre gideceklerine ve ehl-i Cennet olacaklarına dair kudsî bir müjde ve kuvvetli bir beşaret bulunduğu gösterilmiştir. Fakat bu pek büyük meseleye ve çok kıymettar işarete tam kuvvet verecek bir delil ister diye beklerdim, çoktan beri muntazırdım. Lillâhilhamd, iki emâre birden kalbime geldi:

Birinci emare: İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: “Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.” Bu nevi iman-ı tahkikî ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letâife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor.”

Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir. [Kastamonu Lahikası]

Bediüzzaman Said Nursi

Sözlük:
Risaletü’n-Nur: Risale-i Nur’un diğer bir adı
beşaret: müjdeleme
muntazır: bekleyen, hazır
iman-ı tahkikî: delillerle elde edilen sağlam, sarsılmaz iman
iman-ı şuhûdî: kalp gözüyle görerek iman etme 
imtizac: birleşme, kaynaşma
işârât: işaretler, belirtiler kesretli: çok
ehl-i keşif ve tahkik: mâneviyat âlemlerinde iman hakikatlerini gözleme yeteneğine sahip olanlar ve hakikatleri araştırıp delilleriyle bilen âlimler 
emâre: belirti, işâret
sirayet: bulaşma, yayılma
ilmelyakîn: ilme ve sağlam delillere dayanarak, şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
zeval: geçip gitme, sona erme
vusul: kavuşma, erişme
velâyet-i kâmile: kâmil velilik, olgunluğa ermiş velilik
ehass-ı havas: en üst tabaka, aydın kesim