M. Nuri BİNGÖL
“İnci boncuk” da ne ki?..
“Asâfın kıymetini Süleyman olan bilir
İnsânın kadrini ancak insan olan bilir”
Hemşehrisi olmakla iftihar ettiğim Nâbi’ye izafe edilen beyit, hem içtimai, hem millî, hem de “himmet” hayatımız için ne büyük umde.
Üstad Bediüzzaman’ın naklettiği beyan da bu zaviyeden ufuk aralayıcıdır.
“Hakikatları ehil olmayana demek, öküzün boynuna inci boncuk takmak gibidir.”
Hadis’ten “istihraç” edilmiş beyanı destekleyici o kadar çok hikmet var ki...
Geçende Tarık Buğra’nın Osmancık’ını karıştırıyordum. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye; bütün İslam milletlerini dallarını geniş geniş açmış gölgeleriyle huzur ve ferec zeminine almış o koca Osmanlı çınarının vesile bânisi koca serdengeçtiye olan vasiyetine takılan gözüm, oradaki şu ifadeyi seçti:
“Şu üç kişiye acı:
1-Varlıklıyken fakir olana,
2-Hatırlıyken itibarını kaybedene
3-Cahiller arasındaki âlime.”
Hani halife Harunreşid ile kardeşi Behlül arasında geçen hikâyede anlatılır ya:
Behlül her türlü tenkit ve ikazını, kardeşinin sultan olduğuna aldırış etmeden, yüzüne yüzüne yapmaktadır. Günün birinde bu hal, Harunreşid’in canını sıkar. Behlül’e ceza vermek ister; aç koyar, susuz koyar, beyhude... Sonunda biri akıl verir: “Bir nâdanla –cahille- bir arada zindana tık onu sultanım!”
Denileni yapar. Behlül’le nâdan kişi birlikte zindana atılır. Behlül zaman geçmesi için adama va’z u nasihatta bulunur. Adamın iki gözü iki çeşme... Behlül, onu fazla müteessir ettiğini düşünür ama anlamak ister. Adam en çok hangi sözünden etkilenmiştir?
“ Beyim” der adam; “konuşurken sakalınız o kadar güzel salınıyor ki, ahırdaki keçimi hatırladım da, ağlayışım ondan.”
Behlül bunun üzerine ağabeyine haber gönderir, bir daha yerli yersiz ikaz etmeyeceğini der, kendisini bu adamdan ayırması talebinde bulunur.
“Fena ve fani bir adam…”dan gelen sözler, kimi zaman “mühim” bir hakikatın ucu olabilir.
Geçenlerde, bilmem hangi TV kanalında “kerli ferli” bir adam: “ Bir ülkede küçük adamların gölgeleri büyümeye başlamışsa, orada güneş batıyor demektir.” mânasında bir “hikmet” patlatmıştı da, bunu söyleyenin ağzına ve bulunduğu zemine yakıştıramadığımdan, epeyce şaşırmıştım.
Hele bununla, Hz. Ebubekir (R.A.)ın buyurduğu “ Eğri ağacın gölgesi doğru düşmez.” vecizesini irtibatlandırınca, mezkur söz nazarımda daha bir mânalandı.
Gerçek de oradaki gibi değil miydi hem; açık bir realite önümüzdeydi: ABD başkanı George W. Bush IQ’su en düşük olan Amerikan başkanı, hakikat ve insaf ehlinin gözünde kendi ülkesinin prestijini, geçmişteki Sovyetler’den daha fazla düşüren bir insan değil miydi hani?
Sadece Irak’taki “ayak sesleri” duyulan hezimetinden bahsetmiyorum adamların; nasıl “tezgah”lanırsa “tezgahlansın”, 11 Eylül’de, ABD’nin dokunulmazlığı ve imparatorluk hayalleri onun döneminde tuz buz olmadı mı? ABD ekonomisinin sarsıntısı ise cümle âlemin dilinde; sağır sultanın bile.
“Hakiki vukuatı kaydeden tarih, hakikata en doğru şahittir” diyor Bediüzzaman. Yani, “ Belgelenmiş gerçek tarihi hadiseleri kaydeden tarih ilmi, sosyal gerçekliğe en doğru şahittir.”
Bazen ülkesini “vezir mi, rezil mi”, ne olduğu bilinmeyen yollara sürükleyenleri görünce midem alt üst oluyor. Fırtınalar kopuyor içimde; “Bu adamlar herhangi bir tarih kitabını bile tahlilci bir gözle okumazlar mı?” diye…
Osmanlı’nın ‘Sabık Devletleri İzmihlalini Tettebu’ eden ilmi bir danışma heyeti gibi bir kuruluşu neden bina etmezler?” diye de bir istifham belirir zihnimde.
Çok zaman ise, “ipin ucu…” meselesi gibi bir halle karşılaşsam da, yine “ fena ve fani” bir adamın sözüne çarpılır zihnim.
“Bir ülkede namuslular, en az namussuzlar kadar cesur (medeni cesaret sahibi) olmazlarsa…”
Sözün gerisi nasıldı sahi? Siz hatırlıyor musunuz? Ben unutmuşum da…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.