İnsan, imanının derecesine göre baskıdan kurtulur
Günlük Risale-i Nur dersi...
...
İmân hem nurdur, hem kuvvettir.
Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir.
-Allah'a tevekkül ettim. ( Hûd Sûresi: 56.)- der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyrân eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i
kudretine emânet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder, sonra saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir.
Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker.
Demek, İmân tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktizâ eder.
Fakat, yanlış anlama! Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir.
Belki, esbâbı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek; esbâba teşebbüs ise, bir nevi duâ-i fiilî telâkkî ederek; müsebbebâtı yalnız
Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibârettir. (Sözler. S, 284)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ÎMÂN : İnanmak.
HÂDİSÂT : Hâdiseler, olaylar.
TAZYİKAT : Baskılar, zorlamalar, sıkıştırmalar.
SEFİNE-İ HAYAT : Hayat gemisi.
KEMÂL-İ EMNİYET : Tam emniyet.
DAĞLARVÂRİ : Dağlar gibi.
SEYRAN : Gezip görme, seyretme, bakma; açılma, ferahlama.
KADÎR-İ MUTLAK : Kudreti mutlak olan ve herşeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
YED-İ KUDRET : Kudret eli.
BERZAH : Ölümden sonra, Kıyâmete kadar yaşanacak âlem; İki âlem arasındaki geçit âlem; Perde.
SAADET-İ EBEDİYE : Dâimî saadet; Cennet hayatı, ebedî mutluluk.
TEVEKKÜL : Sebeplere sarıldıktan sonra neticesini Allah\'a bırakma, neticeye rıza gösterme.
ESFEL-İ SÂFİLÎN : Aşağıların en aşağısı; Cehennemin en aşağı tabakası.
TEVHİD : Birleme, Allah\'ın bir olduğuna ve Ondan başka İlâh olmadığına inanma.
SAADET-İ DÂREYN : İki cihan saadeti, dünya ve âhiret saadeti.
ESBÂB : Sebepler.
DEST-İ KUDRET : Kudret eli.
DUÂ-I FİİLÎ : Fiilî duâ; istenilen birşeyin meydana gelmesi için lâzım gelen şartlara ve sebeplere teşebbüs etme.
TELÂKKÎ : Anlama, anlayış, kabul etme.
MÜSEBBEBÂT : Sebeple meydana çıkanlar.