İnsan yüzünde okunan
Taha Çağlaroğlu'nun yazısı
Taha Çağlaroğlu'nun yazısı:
İnsan yüzünde okunan
Evren kitaplığının binbir temel eserinden birisidir insan yüzü. Her satırında, her dizesinde yeni bir esin, yeni bir bahçe, yeni bir derinlik ve yeni bir ses gizlenen. Ali Göçer’in Yüzün Tarihi adlı şiir kitabından sonra, estetiğe kafa yorduğum bir zamanda, bir “İnsan Yüzü” çıkageldi dünyama.
Ümit Şimşek, yetkin kalemiyle yeni bir yüz çiziyor, bizi sahih olan’a yeniden çağırıyordu. Bir solukta okuyuverdiğim İnsan Yüzü, daha okunacak çok şeyler olduğunu hatırlattı bana. “İnsan Yüzü” diyor Şimşek “kâinat estetiğinin temeli, indeksi olarak karşımıza çıkar.” Yazar, yüzsüz hayatın olmayacağını ve yüzün yerine yüzden daha iyisinin ve daha güzelinin düşünülemeyeceğini belirtiyor. Her yüz, farklı bir âlem. Yüzlerinden okunur insanlar.
Yaşamdaki her uçurum, her uğultu, her meydan okuyuş, her çöküş, her sıçrayış, her fikir, her musibet gelir konar insan yüzüne. Arif Ay, Dokuz Kandil’de Necip Fazıl’dan söz ederken “Yüzündeki her çizgi, bin yıllık tarihten birer yaprak” benzetmesini yapar. Hangi uygarlığa, gurbete, aşka, vuslata tutulmuşsa insan, oradan alır inzivasının ışığını. Bir anlamda inzivadır insan yüzü, tektir, benzemez başkasına. Bir anlamda benzerdir, evrenseldir. “Yüz ifadesinin bir başka olağanüstülüğüdür” diyor Şimşek, evrensellik için. Yüzlerinden tanınır insanlar. Günahlar ve sevaplar bir yer bulur yüzlerde. Tarih denilen yolda fotoğraflarını bırakıp giderler. İşte şurada Ebu Cehil’in, Ümeyye’nin, Müseylimetül-Kezzab’ın, firavunların, put mimarlarının yüzleri…
İşte burada da kol kola yürüyen kahramanların; Ebu Bekir’in, Yunus’un, Ömer’in, Şah-ı Nakşibend’in, Gönenli Mehmet Efendi’nin yüzleri… Şimdi yanımızda gibi şu gelen kişi. Nebiler Nebisinin yanına geliyor ve “Şu yüzde yalan yok!” deyip Müslüman oluyor. Yüz, belli eder insanı, yüz ele verir. Yüze aşık olur seven. Gözden, dudaktan, kaştan bahseder; kirpiği, gamzeyi terennüm eder. Yasemin kokulu zülfü görür sevgilinin gül yüzünde Ahmed Paşa: “Gül yüzünde göreli zülf-i semen-say gönül.” Aşık Ömer sesleniyor: “Ela gözlerin süzülmüş/Lebinde şeker ezilmiş.” Karacaoğlan da, “Yar kaşına sürse beni” diye feryat ediyor. Gözün apayrı bir yeri vardır yüzde. Gözün kendisine has rengiyle ayrı bir güzellik sergilediğini vurguluyor Ümit Şimşek ve ekliyor: “Kaş ve kirpiklerin yanısıra şairleri en çok meşgul eden kısım, gözün işte bu bölgesidir.”
Nice dilberin gözleri, nice şairin yüreğini kasıp kavurmuştur. Çığlık çığlığadır şair: “Her dem diller gözün ki döke kanın Ahmedün.” Gözler öylesine girmiştir ki insan hayatına, deyimlerimizde de çokça rastlarız onlara: göz açtırmamak, göz ağrısı, göz aydına gitmek, göz boyamak, göz yummak, göz nuru, gözde tütmek, gözden düşmek, göze batmak… Atalarımız da sözlerinde gözden kurtaramamış kendisini: “Gözü tanede olan kuşun ayağı tuzaktan kurtulamaz.” “Gözsüz kuşun yuvasını Allah Teâlâ yapar.” “Göz görmeyince gönül katlanır” vb. İnsan yüzüne vurmamak gerekir; çünkü her insan yüzü el yapımı bir sanat eseri gibidir, başka bir yüze benzemez; Yaratıcının mührünü taşır. Yunus’un dediği gibi, Hak, yüze tecelli etmiştir. Yağmurun diğer adının ‘rahmet’ olduğunu çok iyi bilen Yunus, “Benim yüzüm yerde gerek/ Bana rahmet yerden yağar” derken arınmışlığa, secdeye, insanın Allah karşısındaki küçüklüğüne ve acziyetine işaret ediyordu.
Uzun bir yolculuğa çıkarıyor bizi Ümit Şimşek 112 sayfada. Yüz körlüğünden, bir gülüşün özetinden, tebessümden bahsediyor. Yüz ifadeleri içinde tebessüme bir ayrıcalık tanındığını belirterek bir sonuca varıyor: İnsan güldürülmek istenmektedir. İnsan Yüzü, hayattaki kötülüklerin yanısıra, hayata asıl rengini veren duyguların sevinç, mutluluk ve sevgi olduğunu ifade ediyor. İnsan yüzü, ‘son gülen’ olduğunda ebedî karargâhında asıl mutluluğa ulaşacaktır. Azalar dil olduğunda, yüzdeki her çizgi yaşadıklarını itiraf ettiğinde, gözler, kaşlar hangi amaçlarla hareket ettiklerini söylediklerinde, niyetler, nazarlar, fikirler, duygular ortaya dökülüp saçılacak elbet. Her yanımız dil olduğunda, konuşacak insan yüzü de.
Kaçacak bir yer bulamayacak insan. Kime, neye, niçin, nasıl baktı gözler? Gözyaşları neden aktı? Hangi ifade vardı yüzde, gözde? Kibir mi, aşağılama mı, ‘aşkın helali’ mi, ‘yabancı’ya karşı zaaf mı, kıskançlık mı… herşey, herşey, tüm niyet ve nazarlar… Ruhumuz yazılıyor yüzümüzde. Baharımız, güzümüz. Bir hüzün bakışımız.